Arap bölgesinde rejime karşı halk isyanının Aralık 2010’da görüldüğü ilk ülke olan Tunus, devrimler sahnesinin önüne tekrar geliyor.
O dönemdeki başkan Bin Ali düşürüldü. Tunus, medyaya ve batılı hükümetlere göre “örnek bir demokrasiye geçiş!” yaşadı.
Tunus rejimi gerçekten değişmedi. Kendini yeniledi, eski rejimin aynı seçkinleriyle, aynı yönetici ve mülk sahibi sınıfıyla ve aynı sosyo-ekonomik politikaları uygulayarak: neoliberalizm.
Enflasyon yaklaşık %6, gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH) %51’i kamu borçlanması, resmi istatistiklere göre nüfusun %15’ine dokunan bir işsizlik, ki bu rakam genç mezunlarda ikiye katlanıyor. Yırtıcı bir burjuvazinin lehine bir nüfus fakirleşmesi...
2010-2011 devrimini temellendiren sosyo-ekonomik nedenler hâlen mevcut ve iş başında. “Yeni” rejim tarafından çözüm bulunmuş değil. Zaten kapitalist bir rejim tarafından düzeltilemezler.
16 Ocak’tan beri Tunus yeni bir halk hareketi dalgası yaşıyor, aynı sloganları taşıyan bir dalga: iş, ekmek, özgürlük ve onur. Kassarin vilayetinde başlayan bu eylemler, Tunus topraklarının neredeyse tamamına yayıldı.
El Sebsi hükümeti, eylemcilere karşı devrik başkan Bin Ali’nin kullandığı aynı şiddet ve baskıyı kullanıyor. Aynı propagandaları kullanıyor.
Tunuslu halk kitleleri yine isyan ediyor çünkü “yeni” rejim, devrimci sürecin bir aşamasındaki nüfusun çoğunluğuna karşı sosyal ayrımcılık ve vahşi sömürü politikalarına devam ediyor. Ancak Troçki iyice vurgulamıştır: “Devrimci olayların dinamiği, doğrudan doğruya, devrimden önce oluşmuş olan sınıfların psikolojilerindeki hızlı, yoğun ve çoşkulu dönüşümler tarafından belirlenir”.
Tunus’taki güncel isyan, bir kez daha bölgedeki devrimci dalgalar döngüsünün bir yenisinin başlangıcı olabilir; ancak çok daha radikal bir sosyal değişim için.
Fas ve Mısır’da gerçekleşen isyanlara bir bakış, var olan kapitalist rejimlere karşı gün geçtikçe radikalleşen devrimci dinamiğin önemini gösteriyor. Bu artık sadece bir politik değişim için değil, aynı zamanda toplumsal bir değişim için.
Uzun yıllar sürebilecek ve pek çok mücadeleye gebe gelecek dönem, gündemi belirliyor: toplumsal devrim.
Fakat son beş yılın derslerinin en barizi, büyük çağdaş devrimci olayların da gösterdiği gibi, devrimci kıvılcımın ortaya çıkmasında zorunlu olmasa da zaferde “partinin” önemli rolünün vurgulanması. Çünkü “bunlar süreç içinden önemli olmakla birlikte özerk bir unsur oluşturmazlar. Yönetici bir örgüt olmazsa, kitlelerin enerjisi pistonlu bir silindir içinde sıkışmayan buhar misali uçup gider. Bununla birlikte, hareket silindir ya da pistondan değil, buhardan ileri gelir.” (Alıntılar: Lev Troçki, Rus Devriminin Tarihi – Şubat Devrimi: Çarlığın Devrilmesi, Yazın Yayıncılık, 1998).
İşte devrimci sosyalistlerin büyük görevi: mücadelelerin içinde kitle partisi inşa etmek.
Ghayath Naisse
23 Ocak 2016
(Fransızca'dan çeviren: Orhan Göztepe)