Ankara mitinginde gerçekleşen bombalı saldırı, cumhuriyet tarihinde batıda gerçekleşen en büyük katliam. Barış için bir araya gelen on binlerce insan, kalabalık olmanın ve barış için bu kadar çok insanın bir araya gelmesinin verdiği coşkuyla halaylar çekerken, henüz kortejler yeni yeni oluşturulurken patlayan bombalarda birçok yoldaşımız, arkadaşımız, kardeşimiz yaşamını yitirdi. Resmî merciler 95 kişinin öldüğünü, HDP merkezi ise 128 kişinin öldüğünü açıkladı. Yüzlerce insan yaralı, yaralı arkadaşlarımız arasında yoğun bakımda olan ve yaşam mücadelesi verenler var.
Hepimiz acı çekiyoruz, hepimiz öfkeliyiz.
Bu saldırı, öncelikle Kürt halkına karşı örgütlenen bir saldırı. Bombalar HDP kortejinin hemen yanı başında patlatıldı. Ama bu saldırı aynı zamanda işçilere de yönelik bir saldırı. Çok sayıda işçi yaşamını kaybetti. Bu, katliamın Kürt halkı ve işçilerin barışı savunan ittifakına karşı örgütlendiğini de gösteriyor.
Bu saldırı aynı zamanda sokağa çıkma, kitlesel eylemler örgütleme yeteneğimize karşı da gerçekleşti.
Saldırının tetikçisinin IŞİD olduğu söyleniyor. Olabilir. Önemli olan sadece katliamın tetikçisinin hangi örgütten olduğu değil, katliama uygun iklimin kimin ürünü olduğudur. Bu sorunun yanıtı çok açık: Devlet ve devletin sözcülüğünü yapan AKP.
7 Haziran seçimlerinden önce başlayan ve derinleşen siyasî kriz, Erdoğan ve AKP liderliği tarafından 7 Haziran seçimlerinin sonucu yok hükmünde ilan edilerek derinleştirildi. Devletin Suriye politikasının değişmesine paralel bir şekilde, seçimlerin ardından HDP'ye yönelik şiddetli bir düşmanlık örgütlendi. Demirtaş ve tüm HDP hedef tahtasına konuldu, Erdoğan medyası tarafından Kürt düşmanlığıyla HDP düşmanlığı elele geliştirilerek bir linç kampanyası örgütlendi. Devlet, Suriye politikasının bütününü Kürt düşmanlığı üzerine kurmuştu, bu düşmanlığın dozunu daha da artırdı.
Suruç katliamının ardından çözüm sürecinin Erdoğan tarafından bitirilmesiyle, seçimlerin ardından Kürt düşmanlığıyla beraber gelişen istikrarsızlık, savaş politikalarıyla derinleşti ve koalisyon hükümetinin kurulmasının engellenmesiyle, HDP yıpratılmak istendi ve 1 Kasım seçimlerinde yıpranmış bir HDP'ye karşı avantaj kazanmak temel amaç hâline geldi.
7-9 Eylül tarihlerinde yüzlerce HDP binasına yönelik faşist saldırganlık, kaotik, ırkçı havayı daha da güçlendirdi. Faşist saldırıların bir gün içinde bitirilmesi, devlet tarafından organize edildiğinin kanıtı oldu.
Ankara mitingine bu koşullarda gittik. Suruç katliamından sonra düzenlenen en büyük miting olacaktı. Mitingin yığınsal olacağı ve on binlerce insanın barışı haykıracağı çok açıktı. Devletin ve AKP'nin yarattığı karanlık ve sağcı atmosfer, barış mitinginin bombalanmasıyla sonuçlandı. Oradaydık, DSİP üyeleri bombalamanın yaşandığı alana çok yakındı. HDP'den, sendikalardan, EMEP'ten yoldaşları yanı başımızda kaybettik.
Hükümet, Başbakan, İçişleri Bakanı, Ankara Valisi, Emniyet Müdürü, bu katliamın hesabını vermek zorunda. Derhal istifa etmek zorundalar. Bu en büyük katliam, bir katliamlar zincirinin son halkası. Roboski, Gezi, Soma, Diyarbakır, Suruç ve son olarak Ankara. Hepsi Erdoğan ve Davutoğlu iktidarları döneminde yaşandı. Hepsinde Kürtler, işçiler ve yoksullar katledildi.
Katliama uygun iklimin yaratılmasında hükümetin bir payı daha var. Yolsuzlukları aklamak için Ergenekoncular, darbeciler ve organize çetelerle uzlaştı. Katliamdan önceki gün, tescilli katil Sedat Peker düzenlediği mitingde "oluk oluk kan" akıtmaktan söz etti. Irkçılar ve kan akıtacaklarını söyleyenler, kan akıtanlar, AKP tarafından partner ilan edildi.
Üstelik bu saldırı, Ankara'nın göbeğinde yaşandı. Meclise, genelkurmaya, bakanlıklara, cumhurbaşkanlığına birkaç kilometrelik bir uzaklıkta yaşanan katliam, mitinge katılanların güvenliğini sağlamak zorunda olan devletin güvenlik güçlerinin ve bu güçlere direktif veren siyasîlerin birinci derece sorumlu olduğunu göstermektedir.
Acımız büyük ama şimdi bir yandan yaralarımızı sararken bir yandan da barışı inşa etmek ve katliamın hesabını sormak için harekete geçmeliyiz. Daha katliamın olduğu akşam on binlerce insan sokaklara çıktı. Katliama karşı ses çıkarttı. Geri adım atmayacağımız gösterildi. Cenaze törenleri çok kalabalık geçiyor. İnsanlar omuz omuza. İnsanlar barış için mücadeleden geri adım atmıyor. Her etkinlik katillerin foyasını, katliama zemin hazırlayanların resmini teşhir ediyor.
Şimdi, öncelikle, katliamın siyasî sorumlularının istifasını talep etmeliyiz. Aynı zamanda barışı savunmaya, barış için kampanya yapmaya, barış için harekete geçmeye devam etmeliyiz.
Aynı zamanda, umudumuzun karartılmasına izin vermemek için, "Oyumuz umuda" kampanyasını sokakta güçlü bir şekilde örgütlemeliyiz.
1 Kasım'da, HDP'nin yeni bir seçim zaferi, barış isteyenlerin zaferi olmakla kalmayacak. Irkçı iklimin sorumlularının, savaş politikalarının savunucularının, timsah gözyaşı dökenlerin, basın toplantısında sırıtan bakanların, külhanbeylik yapan pekergillerin, başkanlık hayalleri suya düşen Erdoğan'ın, figüran bir başbakan olarak Erdoğan'ın bir boy küçüğü gibi davranan Davutoğlu'nun, 7-9 Eylül'de HDP binalarını yakan faşistlerin, Ankara katliamının tetikçiliğini yapanların, Kürt düşmanı Suriye politikasının mimarlarının, Ankara katliamından sonra başsağlığı dileyen Genelkurmay'ın Kürt düşmanı sahtekârlığının da teşhiri olacak.
Seçim zaferimiz, Ankara'da kaybettiğimiz yoldaşlarımıza borcumuz. Hesap sormak için atmamız gereken en önemli adım.
Barışı bombaladılar! Barış kazanacak!
Şenol Karakaş