Paris’te gerçekleşen katliamın ardından, Fransa devleti kolları sıvadı ve ulusal birlik çağrısı yayınladı. Neyse ki Fransa’da yaşanan son katliamı Türkiye’de yaşayanlardan daha soğukkanlı değerlendirebilen antikapitalist bir parti var da, katliamın olduğu gün ihtiyaç duyduğumuzdan söz ettiğim yaklaşımı alarak soğukkanlı, gerçekçi ve adaletli bir bakış Fransa’nın bağrından sesini duyurdu.
Yeni Antikapitalist Parti, ulusal birlik çağrısını elinin tersiyle itti ve Hollande’ın, Sarkozy’nin ve Le Pen’in ulusal birliğinde yer almayacağını açıkladı.
İlginç! Türkiye’de deliliğin sınırında gezen bazıları, neredeyse bu birliğe katılmak üzereler.
Delilik diyorum, zira katliamın olduğu gün yazdığım yazıya mail atarak öfke kusanlar oldu. Ortak görüşleri, IŞİD’çi olmamdı!
Oysa, katliamla ilgili sahip çıkmamız gereken politik tutumu açıklamadan önce, bu türden deliliğe karşı barikat ördüğümü düşünüyordum. Bir kez daha tekrarlayayım:
“Sadece sivillere, gazetecilere değil; polise ve devlet görevlilerine yönelik silahlı saldırı, bombalı eylem ya da suikastlardan hoşnut kalmak, bu tür eylemleri desteklemek mümkün değil. Sosyalizm mücadelesi can almak üzerine kurulu değil, milyonlarca insanın ve tüm canlı yaşamının sonunu getiren, bizzat kendisi bir can alma makinesi gibi çalışan bir sistemi aşağıdan kitle hareketleriyle tarihin çöplüğüne yollama mücadelesi. Suikastlar, bombalar, böyle bir eylem için gücünü toparlamaya çalışan büyük kitleler açısından kaos, korku ve bu eylemlere her zaman daha fazla şiddetle yanıt veren devlet terörünün basıncını yaşamak anlamına geliyor.
Özellikle sivillere yönelik saldırganlığın, kabaca hak arama mücadelesinde hiçbir yeri yok. Bu türden eylemler düpedüz katliamdır.
Paris’te gerçekleşen eylem de düpedüz katliamdır.”
Durum net! Paris’te yaşanan katliam. Katliamı gerçekleştirenler ise gözü dönmüş bir grup.
Buradan sonra, hepimizden talep edilen, lanetleme yarışına girmemiz. “Şiddetle”, “nefretle”, “öfkeyle” lanatlemezsek, tatmin olmayacaklar. Ne kadar büyük bir lanet okurlarsa, sorunun puf diye ortadan kalkacağını düşünüyor olsalar gerek.
Yine önceki yazımda, “hükümetin kemalist aleyhtarları ise ‘Neden bu tür eylemlerin hep Müslümanlar tarafından gerçekleştirildiğini’ soracaklardır” demiştim. Hızla gerçekleşti bu. “'Gerçek İslam bu değil' diyerek geçiştiremezsiniz” ana mesajlı bir dizi makale yayınlandı.
Dolayısıyla geldik, Fransa’da yaşanan katliamın İslam ve AKP prizmasından Türkiye’de yansımasına. Prizmadan süzülen gerçeğin, gerçekte olan bitenle hiçbir ilgisi yok. 12 insan katledildi. Yazı kurulu toplantısı sırasında öldürüldüler. Güne nasıl başlamışlardı bilmiyoruz ama derginin yeni sayısını heyecanla hazırladıkları kesin. Artık yoklar. Bu bir nefret cinayeti, aynı zamanda düşünce ve yayın özgürlüğüne vurulan bir darbe. Gerçeğin bir yanı bu. Gerçeğin diğer yanı, Filistin sorunuyla dünyanın gündeminde yer edinen Ortadoğu sorunu. 11 Eylül saldırılarından sonra yazar ve aktivist Arundhati Roy, “Dünyaya hoş geldin Amerika” demişti. Bunun apolojiyle hiçbir ilgisi yok. Gerçeği açıklama çabasıyla ilgisi var. Bunun katliamı mazur göstermekle hiçbir ilgisi yok, katliamların sona ermesi için farkına varılması gereken politik gerçeklerle ilgisi var. Bu gerçek ise, isteyen kullanır isteyen kullanmaz, isteyen köhnemiş bir kavram olarak görür isteyen ise benim gibi küresel askeri siyasi ilişkileri açıklamanın anahtarı olarak ele alır ama emperyalist işgallerdir. Fransa, dış politikasında ezelden beri bu işgallerin aktif bir parçası. Libya bombardımanında olduğu gibi, bazen liderliğini de yapıyor.
Özellikle Bush’un 11 Eylül’den sonra Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren saldırganlığı ve bu saldırganlığı meşrulaştırmayı amaçlayan İslamofaşizm tezi, Ortadoğu’yu kelimenin tam anlamıyla vahşetin hüküm sürdüğü bir çöle çevirdi ve IŞİD ve benzeri örgütler bu çılgınlığı bir siyasi hareket olarak örgütlüyor. Bu çılgınlığın siyasi uzantıları.
Bu cümlelerden Paris katliamının onaylandığı ya da katliamı haklı çıkartacak tarihsel zeminin sunulduğunu çıkartanlar, öncelikle Paris katliamına AKP-İslam prizmasından bakmayı bırakmalılar. Bu prizma durumu anlamayı olanaksızlaştırıyor.
Durumu anlamak, öncelikle Müslümanlara, “Haydi, hemen, şimdi açıklama yapın, bu eylemle aranıza mesafe koyduğunuzu kanıtlayın” çağrısı yapmaktan ve gerçek dışı bir zeminde örgütlenen AKP karşıtlığının keyifli ama işlevsiz alanında çırpınmaktan kurtaracak. Sorun dinler ve medeniyetler alanında yaşanmıyor, sorun politik gerçekler dünyasında yaşanıyor.
Bu politik gerçeği hep beraber kavradığımızda, Fransa’da gerçekleşen katliamları mazur gören, gösteren, tıpkı Fransa’daki gibi sanatçıları, yazarları hedef gösteren AKP liderliğinin tetikçiliğini yapmak üzere örgütlendiği çok açık olan medya sosyal medya canavarlarıyla da, gazete şeklindeki parti bültenleriyle de hesaplaşmak çok daha kolay olacak.
Marks eksik söylemiş, din sadece halkın afyonu, ezilenlerin iç çekişi değil, kendisini çaresiz hisseden ulusalcı muhalefetin de meleklerin dünyasında oyalanmasının aracı.
Özetle; 1. Paris katliamını hep beraber kınamalıyız, 2. Bu katliamı vesile ederek Fransa’da ve Avrupa’da ırkçılığa ve İslamofobiye karşı uyanık olmalıyız (En azından Fransa ve Avrupa sosyalist solu kadar), 3. Paris katliamından yola çıkarak Türkiye’de AKP’nin hedef gösterme bülteni gibi çalışanları teşhir etmeli; düşünce, gösteri, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün dokunulmaz olduğunu savunmalıyız, 4. Küresel ve yerel sorunları AKP-İslam prizmasından bakarak değerlendirmeye son vermeliyiz; bu prizma en çok AKP’nin işine yarıyor ve 5. Yeni katliamların ve belki de ırkçıların rövanşist katliamlarının önünü kesecek olan, Ortadoğu’daki işgalleri sona erdirecek, Arap Baharı’nda ipuçlarını gördüğümüz, aşağıdan, demokratik ve kitlesel dönüşüm için hep birlikte mücadele etmeliyiz.
Şenol Karakaş