Üç gün önce bir kez daha hepimizi şaşkınlığa ve dehşete düşüren bir haberle karşılaştık. Cumhurbaşkanı başdanışmanı ve anayasa profesörü Burhan Kuzu, kendi ifadesiyle "gebertilen" teröristlerin cesetlerinin muayene edilmesi durumunda çoğunun sünnetsiz olduğunun görüleceğini söylüyor ve Kürt halkını uyanmaya davet ediyor. Demek Kuzu için "teröristin" sünnetli erkek ve kadın olmasında bir sakınca yok. Ama konu şu anda bu değil.
Kuzu'nun ne demeye çalıştığını anlamak için öyle fazla kafa patlatmaya gerek yok. Nasıl olsa partisi AKP'nin ikili, üçlü, beşli onlarca anlaşmaya imza atmış olduğu ABD, Almanya, Rusya vb. ülkelerdeki sünnetsiz erkeklerden söz etmiyordur. Kendisi de 1980-82 yılları arasında Paris Sorbonne Üniversitesi'nde Avrupa Konseyi bursuyla araştırmalar yapmış.Buradaki sünnetsizlerle de bir alıp veremediğinin olmadığı ortada. O halde kimdir bu "sünnetsiz" teröristler?
Burhan Kuzu'nun sünnetsiz terörist derken, Anadolu'nun binlerce yıllık sakini Ermeni halkından söz ettiğini çok iyi biliyoruz. Sadece Kuzu için değil, Veli Küçük'ten Halaçoğlu'na kadar bir dizi ırkçının sünnetsiz teröristlerden, hatta, adını dahi vererek, PKK adı altında örgütlenen Ermenilerden söz ettiklerini biliyoruz. Ve Cizre'de zırhlı araçlardan "hepiniz Ermenisiniz … piçsiniz …" diye bağırdıklarını da.
Türkiye'de ırkçıların, milliyetçilerin, Türk devletini "sevenlerin" baş derdinin Ermeniler olması aslında anlaşılır bir durum. Ne de olsa Türk devletinin Ermenilerden gasp edilen servet ve toprak üzerinde kurulduğunu biliyorlar. Bu gerçeğin ortaya çıkma ihtimalinden çok korkuyorlar; çünkü üzerine devletlerini işgal ettikleri temel çöktüğü, yani Ermeni (ve Anadolu Hıristiyanlığı) soykırımı gerçeği kabul edildiği anda, saltanatlarını sürdürme imkânları kalmayacak.
Üstelik Ermeni soykırımı 100 yıl önce yaşanıp bitmiş bir olay da değil. Türk devleti ne olur ne olmaz, bir daha geri gelip buraları bizimdir demesinler diye Hıristiyanların evlerini dahi yıkıp taşlarını uzağa dağıtmış, ancak elde olmayan sebeplerden ötürü bir kısım "sünnetsiz" bir şekilde hayatlarını sürdürmeye başarmış. Türk devleti buna tahammül edememiş; önce mübadele adı altında kovmuş bir kısmını, sonra 1934 Trakya pogromları, 6-7 Eylül 1955 pogromu, 1964 sürgünü derken, yetim Ermeni çocukların alın teriyle inşa edilmiş Tuzla yetimhanesine de el koymuş. Ermenilere ait ya, el koymuş gitmiş işte, nereye şikâyet edersen et diyerek, Hrant'ı katlederek …
Kamp Armen'in hikâyesinin kalan kısmını biliyoruz. Yıkılmaktan 129 gün önce direnişle kurtulmuştu ve o günden bu yana gece gündüz kampta kalan direnişçiler tarafından fedakârca korunuyor. Hem de giderek sıklaşan faşist saldırılar altında. Genel seçimlerden önce Kamp Armen'in gerçek sahibi olan Ermeni halkına iade edileceği söylentileri yayılmıştı. Bu söylentiyi yayan, o dönemde AKP milletvekili adayı, şimdi de milletvekili olan, Burhan Kuzu'nun "sünnetsizlerinden" Markar Esayan'dı.
Direnişçiler kararlı. Kamp Armen gerçek sahibine iade edilinceye kadar direniş sürecek. Kampı geri vereceği öne sürülen AKP ise bu ile ilgilenecek durumda değil gibi görünüyor. Ne de olsa bu aralar çok yoğun: Cizre'yi yakıp yıkmakla meşgul…
Atilla Dirim