1 Kasım: Türkiye tarihinin en büyük barış eylemi

10.09.2015 - 09:45
Ozan Tekin
Haberi paylaş

Faşistler birkaç gündür Türkiye’nin her yerinde terör estiriyor. Yakılan HDP binaları, “Kürt gibi görünüyor” diye saldırılan insanlar, Kürtçe konuştuğu için öldürülen bir genç, Kürt illerine giden araçların taşlanması...

Herhalde bu durum, ırkçılığa karşı bir tutum takınsa da, Devlet Bahçeli’nin “ülkücüleri sokaktan çeken” saygın bir lider olduğuna, MHP ve Ülkü Ocakları’nın faşist bir çete değil de siyasi yelpazenin –azıcık ucunda da olsa- bir parçası olan anaakım bir parti olduğuna inanan arkadaşlarımızın görüşlerini değiştirmiştir.

Faşist parti, insanlığın mücadeleyle elde ettiği bütün kazanımların, özgürlüğün ve demokrasinin, işçi sınıfının ve tüm diğer ezilenlerin en büyük düşmanı olarak taş gibi yerinde duruyor. Ve onu “AKP’ye karşı muhalefetin” veya “koalisyon pazarlıklarının” bir parçası olarak görmememiz, bu belayı ortadan kaldırmak için hangi taktikleri izleyeceğimizi tartışmamız gerekiyor.

Öte yandan, belki de 2007 yılındaki Dağlıca baskınının arkasından oluşan ırkçı histeriden beri gördüğümüz en ciddi dalgayla karşı karşıyayız ve bunu ciddiye almalıyız.

Faşistlerin sokakta kurduğu hakimiyeti kırmak için bir şeyler yapmak, akıllı davranmak ama bu havayı mutlaka ve mutlaka dağıtmak zorundayız.

Unutmamamız ve güvenmemiz gereken şeyler şöyle:

Bu toplum 10 yılı aşkın süredir milliyetçiliğin, kemalizmin ve ceberrut devletin gerilediği bir atmosferde yaşıyor. Darbecilerin itibarsızlaşması, TSK’nın bir ölçüde güç kaybetmesi, Kürt sorununda barış ihtimalinin doğması, Ermeni Soykırımı konusunda havanın değişmesi, bu aşağıdan gelen değişim isteğinin ürünleri. Gezi direnişi diye bir şeyin patlak vermesi, Soma’dan beri işçi hareketinin yükselişe geçmesi ve AKP’nin direksiyonu sağa kırdıkça gerilemeye ve iç karışıklıklara sürüklenmeye başlaması da böyle.

7 Haziran’da Kürt halkının haklı talepleriyle Türkiye’nin genel demokrasi sorunlarını bir ölçüde birleştirmeyi başaran HDP’nin %13 gibi bir oya erişmesi, yıllardır verdiğimiz bu mücadelelerin sonucunda gerçekleşti.

Ve bu dinamikleri yaratan aktivistler, işçiler, sıradan insanlar, Kürt sandıkları için kendi partilisini döven mağara insanlarının birkaç günlük terörü sonucu yılacak, derhal umutsuzluğa kapılacak, fikirlerini değiştirecek değiller. Hatta, şu an seslerini çıkaramıyor gibi gözükseler de, bu kesimin bir öfkeye kapıldığını ve yanıt verecek vakti beklediğini düşünmek abes olmaz.

Sabırlı olmalı ve Türk milliyetçiliğinin dirilme çabasını durduracak inatçı bir mücadeleyi planlamalıyız.

En mantıklısı, belki hemen değil ama durumu gözeterek, emek örgütlerini, enternasyonal solu, ırkçılığa ve darbelere karşı mücadele etmiş insanları, Gezi’nin özgürlükçü kanadını bir araya getirecek, çok genel barış ve demokrasi talepleri etrafında birleştirecek kitlesel bir eylemi nasıl inşa edebileceğimiz üzerine kafa yormak.

Bir diğeri ise, yalnızca Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin değil ama egemen sınıfın tüm kanatlarının, Türkiye devletinin, MHP’nin, CHP’nin ve ABD emperyalizminin Kürt halkına karşı ortak savaş planını boşa çıkaracak hamleyi yapmak.

Bu hamle, kuşkusuz, üç ay önce aldığı %13 oy burnundan fitil fitil getirilmek istenen HDP’nin 1 Kasım’da benzer bir başarıyı tekrarlaması. Devletin sahiplerine, patronlara ve ırkçılara bir tokat daha atarak HDP’nin barajı geçmesini, Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hayallerinin sonsuza dek “buzdolabına kaldırılmasını” sağlamak ve AKP’nin çöküşünü hızlandırmak.

1 Kasım bu yüzden en büyük barış eylemi olma potansiyeline sahip. HDP’ye Batı’dan alınacak her oy, sokakta da nefes almamızı sağlayacak sürecin inşasına katkı sağlayacak.

Ozan Tekin

[email protected]

Bültene kayıt ol