Dünkü Cumhuriyet gazetesinin internet sayfasında dehşet verici bir haber vardı. Haberin hem içeriğinin, hem de veriliş şeklinin normalde toplumda infial uyandırmasını ve hepimizin sokağa dökülmesini gerektirirdi, ancak olmadı işte. Haberi okuyan birkaç duyarlı kişinin ah vahları arasında unutulup gidecek belli ki.
Haberde iki zavallı mağdur erkekten bahsediliyor. Tek amaçları mutlu birer yuva kurmak olan ve memleketimizin en batısındaki Aydın vilayetinde ikâmet eden bu iki erkek, gönüllerine göre birer eş adayı bulamadıkları için olsa gerek, mutlu yuva kurma ihtiyaçlarını köle temin etmek suretiyle gidermek istemişler.
Türkiye'de köle ticaretinin yaygın olarak yapıldığı zaten malûm. Çocuk gelinleri, çaresizlikten birileriyle evlenmek zorunda kalan genç kadınları bilmeyen yoktur herhalde. Evlenmek derken burjuva hukukuyla bile değil, imam nikâhı ile evleniyorlar. Dolayısıyla erkeğin canı sıkıldığı zaman, eline tutuşturduğu üç kuruşla kapının önüne konmaları işten bile değil. Kendisine eş adı altında parayla köle satın alan erkeğin, vicdan sahibi olup kadına en azından dinin gerektirdiğini yapmasını beklemek abesle iştigaldir.
Bu defaki mutlu yuva köleleri Suriye'den. Yine bilindiği üzere Suriye'deki savaştan kaçan yüz binlerce çaresiz insan, canlarını kurtarmak için sığındıkları Türkiye'de yoğun bir istismara tabi tutuluyorlar. Bedenini satmaya zorlanan, zorla evlendirilen kadınların, boğaz tokluğuna çalıştırılan erkeklerin haberlerine hepimiz alıştık. Artık önemsemiyoruz bile. Hatta bunlar artık haber değeri bile taşımıyor.
Cumhuriyet gazetesi, Aydın'da yaşayan bu iki erkeğin Suriyeli iki kadını on beşer bin lira karşılığında satın almasını haberleştirmiş, ancak bu haberi yapmasının asıl sebebi, köle satın alan erkeklerin mağdur olduğunu düşünmesi. Suriyeli kadınlar Aydın'a gelmiş, bedelleri ödenmiş, ama imam nikâhıyla yapılan birinci erkeğin "evliliğinde" daha "gerdeğe bile giremeden" köle kadın kaçıvermiş. Zavallı mağdur adam da mutlu yuva hayali ve kaybettiği paracıklarıyla ortada kalakalmış.
Bu zavallı mağdur adam, ikinci adamı uyarmış. Bak benim başıma bunlar geldi, sen tedbirli ol, kapıların hepsini kilitle demiş. İkinci adam buna uymuş, kapıları "gelinin" üzerine kilitlemiş, ama bu köle de hooop pencereden kaçıvermiş. Bu zavallı mağdur adam da mutlu yuva hayali ve kaybettiği paracıklarıyla ortada kalakalmış.
Cumhuriyet gazetesi, haberi "Tek isteklerinin mutlu bir yuva kurmak olduğunu söyleyen damatlar, başlarına gelen bu olaydan sonra komşularının alaycı bakışları yüzünden sokağa bile çıkamadıklarını belirtti" diye bitirmiş. Yani kendisine köle satın alan bu adamlar "damat" sıfatını taşıyor, "gelin" köleler kaçtıkları için suçlu, ayrıca adamlar para kaybettikleri ve komşularının alaylı bakışları altında ezildikleri için mağdur. Anlatılan bu.
Osmanlı'da kölelik 1847 yılında, dünyada da 1926'da Milletler Cemiyeti'nin sonradan Birleşmiş Milletler tarafından da onaylanan kararıyla kaldırılmış. Oysa "çağdaş, laik, demokrat" Cumhuriyet gazetesi köle ticaretinden sanki yasal ve doğal bir şeymiş gibi bahsediyor, köle satın alanları mağdur ilan ediyor, üstelik adamların hiç utanmadan dolandırıldıkları iddiasıyla savcılığa başvurmalarını anlayışla karşılıyor.
Hani geçmişle yüzleşme deyip duruyoruz ya, 1915'te köleleştirilen binlerce ve binlerce Ermeni kadınının akıbeti tüm çıplaklığıyla ortaya konulsaydı, yaşadıkları telafi yoluna gidilseydi, en azından bu çaba gösterilseydi, köle ticareti bugün bu pervasızlığıyla sürdürülebilir miydi?
Bu sorunun cevabı hayırdır. Bu yüzden soykırımla yüzleşmek ve telafisini sağlamak zorundayız.
Atilla Dirim