100 yıl önce 1,5 milyon Ermeni yok edilerek mallarına el konuldu. Sermayenin Türkleştirilmesi amacıyla yapılan bu katliamın ardından kurulan Cumhuriyet de benzer politikaları sürdürdü.
Tüm bu suçları işleyen devlet, kendini ırkçı bir vatandaşlık tezi üzerine kurarken, bu topraklarda yaşayan diğer halklara inkâr ve asimilasyon politikası uygulandı. “Tek devlet, tek millet” tanımı üzerinden inşa edilen devlet, sadece Ermeniler, Rumlar ve diğer Hristiyan halkların değil, her türden toplumsal muhalefetin ezilmesinin de aracı oldu.
2015 yılında ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı mücadele açısından, Ermeni soykırımının tanınması için vereceğimiz mücadele çok merkezi bir rol oynayacak. Her şeyden önce, soykırımın tanımasını sağlamak, geçmişte yaşananları anmaktan çok geleceği kurmak için gerekli. Soykırımla yüzleşmeden ne “yeni bir yaşam” ne de “Yeni Türkiye” kurulabilir. Ermeni soykırımı tanınmadan inkâr ve asimilasyon politikaları sona ermeyecektir. Dolayısıyla Kürt sorununun demokratik ve kalıcı çözümü ile Ermeni soykırımının tanınması için verilen mücadele arasında karşılıklı bir ilişki olduğu unutulmamalıdır. Daha önemlisi, soykırım inkârının sona ermesi, toplumsal dokumuzu tahrip eden ırkçı ve milliyetçi havanın dağılması için büyük bir hamle olacak. Rakel’in dediği “bebekten katil yaratan” ırkçı havayı değiştirmek ancak Ermeni soykırımının inkârının son bulmasıyla mümkün.
Dipten gelen dalga
Öte yandan, 2015 yılı öncesinde soykırım inkârına karşı mücadelede çok önemli kazanımlarımız oldu. Bu yıl çok daha büyük kalabalıkları harekete geçirme olanağına sahibiz. 2014 yılı 100 yıllık inkâr politikalarının sonuna gelindiği bir yıl oldu. Hükümet artık “bu meseleyi tarihçilere bırakalım” söyleminden çok daha fazla bir şeyler yapmak zorunda. Geçen yıl Erdoğan tarafından yayınlanan taziye mesajı, tam da durumdan ders çıkaran ama yetersiz bir ifadeydi.
19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in katledilmesi, toplumsal yüzleşmenin başlangıcı oldu.
Hrant Dink'in ardından yürüyen yüz binlerin “Hepimiz Ermeniyiz” sloganı etrafındaki sessiz çığlık, büyük yalanın son bulmasını sağladı. Ardından 30 bin aydın ve sivil toplum kuruluşu temsilcisinin “Ermeni kardeşlerimden özür diliyorum” imza kampanyası, büyük çoğunluğumuzun soykırımla yüzleşmesi için yeni bir kapı araladı. 2010’dan günümüze her yıl 24 Nisanlarda soykırım anmaları gerçekleştiriyor. 2013 yılında düzenlenen “Müslümanlaştırılmış Ermeniler” konferansı büyük kalabalıkların, özellikle genç kuşakların hakikatle yüzleşmesini sağladı. Resmi tarihin kirli anlatımları, ninelerimizin, dedelerimizin hakikat hikâyeleriyle yalanlanırken, milyonlarca insan tarih kitaplarında yer almayan anlatımlara kulak vermeye başladı. 2007’den beri Ermeni Soykırımı'yla ilgili pek çok belge ve yayın yayınlanmakta. Bu konuda aşağıdan yükselen çok büyük bir hareketlenme var. Ermeni kültürü ve Ermeni halkının Anadolu’daki faaliyetleriyle ilgili kitaplar yayınlanmaya başladı. 2005 yılında Bilgi Üniversitesi’nde yapılan ve şimşekleri üzerine çeken toplantıya benzer çok sayıda toplantı bugün hemen her yerde yapılıyor.
Herkesin bildiği inkâr edilemez
Türkiye Dış Politika ve Kamuoyu Anketleri 2015 tarafından yayınlanan “Türkiye’nin Ermeni Meselesi Konusundaki olası yaklaşımları” başlıklı anket sonuçlarına göre; Türkiye’de %9,1 oranında insan 1915 yılında hayatlarını kaybeden Ermeniler için özür dilenmesi ve yaşananların bir soykırım olduğunun kabul edilmesi gerektiği konusunda hemfikir. Aynı orandaki diğer bir kesim ise sadece özür dilenmesi ve başka bir adım atılmaması gerektiğini söylüyor. Her iki oran da hiç de küçümsenemeyecek bir rakama tekabül etmekte ki, bu da çok büyük sayıda insanın soykırımın tanımnasını ve özür dilenmesini istediğini göstermekte.
Bugün hemen herkesin artık bildiği ama devletin kabul etmediği günler uzak, belirsiz bir tarih değil.
Devletin Kürt sorunu konusunda attığı adımlar da soykırım gerçeğinin inkâr edilemez olduğunun bir kez daha altını çizmekteyken, Ermeni Soykırımı konusunda inkârcı politikaların çıkmaz sokak olduğu her zamankinden çok daha fazla su yüzüne çıkmış durumda.
Çağla Oflas