17 Aralık'ta ne olmuştu? Bir iddiaya göre, bir darbe girişimiydi söz konusu olan. Yargı ve polis içinde örgütlenmiş olan cemaat, AKP’yi devirmek için birbirinden farklı dosyaları karıştırıp, hükümeti yıpratmak için bakan çocuklarını gözaltına almıştı. Bu görüşe göre zamanlama da manidardı, neden seçimlerden önce yapılmıştı ki…
Bu seçimlerden önce meselesi özellikle matrak. Memleketin yaklaşık iki sene boyunca seçim bölgesinde olduğunu düşünürsek, zamanlamanın manidar olmaması için Haziran ayında yapılacak genel seçimlerden sonra yolsuzluk dosyalarının gündeme getirilmesi gerekiyordu.
Neyse…
Ardından 25 Aralık dosyası gündeme geldi. Efsane yaratarak tabanında durumun ciddiyetini düşündürecek dedikoduculara göre, Başbakan Erdoğan’a kelepçe vurmak isteyenlere Efkan Ala, “Recep Tayyip Erdoğan’ın konutuna yaklaşanı vurun” talimatını vermişti de darbe girişimi püskürtülmüştü.
Erdoğan akıllı adam! Belli ki birinci dakikada karar vermişti. Karar demişken, yolsuzluk dosyasının açığa çıkacağını Erdoğan çok önceden, başından beri, yolsuzluklara tepeden tırnağa bulaştıkları andan itibaren biliyordu. “Kızlı-erkekli” tartışmasının sızdırıldığı, Hakan Fidan hakkında soruşturma yapılmak istendiği günlerde Erdoğan da hazırlıklarını yapmaya başlamıştı. Hazırlıkların ilk aşaması, süren Balyoz, Ergenekon ve 28 Şubat davalarını sulandıranlarla zımni bir ittifak yapmaktı. 28 Şubat davası tutuklama dalgalarıyla ilgili, “Bir dalga, iki dalga, üç dalga, dört dalga filan bunlar toplumun huzurunu doğrusu kaçırıyor. Bu dalgalar böyle arka arkaya geldikçe, o dalgalarda kusura bakmasınlar ülke boğulur...” açıklamasını yapmıştı.
Bu, Türkiye’nin gerçek darbecilerine uzatılan en önemli zeytin dalıydı.
Arkasından Gezi süreci geldi. O günlerde herkes birbirine soruyordu, “Erdoğan neden bu kadar sert?” diye. Gerçekten de Gezi eylemlerinin başından itibaren, Bülent Arınç ve “dönemin” Cumhurbaşkanı Gül “mesajı aldık” deseler de, Afrika gezisi dönüşünde Erdoğan savaşa başlamıştı bile. Arka arkaya meydan okudu. Mitingler düzenledi, tabanını örgütledi, tabanını kararlı bir hâle soktu. “Üst akıl” lafını, “küresel faiz lobileri” düşmanlarını kavramsal düzeyde kitlelerle buluşturdu. Yüz binlerce AKP taraftarı, miting meydanlarında “Geziciler” diye kodlanan bir grubun arkasındaki bir büyük düşman tarafından darbeye maruz kaldığına inandırıldı. Ama işler buraya kadar soyuttu. Somutlanması gerekiyordu. Somutlanacağı zamanı, yolsuzluk dosyalarını takip eden savcılar ve polisler biliyordu ama Erdoğan o ana hazırdı. 17 Aralık patladığında "elinizde ne varsa ortaya dökün" dedi. Artık, soyut olan darbeci üst akıl somutlanmıştı. Erdoğan'ın anlatacağı çok şey vardı.
Ve Erdoğan anlatmaya başladı. Sonu Yüce Divan’la bitme ihtimalini içeren bir savaşa girdi ama AKP’ye oy veren yoksulları, sonu darağacında bitecek bir darbe sürecine direnen kahraman motifi etrafında birleştirmeyi başardı.
Şimdi Erdoğan, zafer kazanmış görünüyor. Emin olalım ki, dört bakanın Yüce Divan’a gitmesini engelleyen diplomasi trafiği bizzat Erdoğan tarafından yönetilmiştir. Böyle süreçlerde “çorap söküğü teorisini” bilecek kadar deneyimli bir siyasetçi Erdoğan. Bir bakanın harcanması, o bakanın konuşması ve şu ya da bu düzeyde çok sayıda AKP yöneticisinin bulaştığı devasa yolsuzluk çemberinin, bu çemberin muhasebesini, koordinasyonunu yapan en temel kadroların reddedilemez delillerle halkın önüne atılması, kısacası harcanması anlamına gelir. Bu nedenle, bakanların aklanma girişimi başbakandan cumhurbaşkanına kadar AKP liderliğinin konsensüs hâlinde aldığı bir karardır.
Ama “28 Şubat dalgalarıyla ülke boğulur” dediği gün, Erdoğan’ın geri sayımı başlamıştı. Yolsuzluğu örtmek için toplumun bir kesimine savaş ilan ettiği o kritik karar gününde bu geri sayım hızlandı. Hızını alamayıp ama aynı zamanda çok soğukkanlı bir şekilde Berkin Elvan’ın annesini miting meydanında yuhalattığı gün, saat daha hızlı çalışmaya başladı. Bakanların aklanma çabası şimdi her şeyi çok hızlandıracak. Bu, bugün yarın AKP’nin dağılıp gideceği anlamına gelmez. Ama artık AKP’lilerin boynu bükük hâlde gezmesi anlamına gelir. “Cemaat ‘darbesini’ püskürttünüz işte, neden yolsuzluk yapanları aklıyorsunuz?” sorusuna hiçbir AKP üyesinin verebileceği bir yanıt kalmadı.
AKP liderliğinin şimdi yeni bir kumpas, yeni bir darbe girişimi bulması gerekiyor. Ne yazık ki bu çaba boşuna olacak. Saat çalışıyor, saati hızlandırmak gerek. Bu AKP liderliği, sandığımızdan çok daha hızla teşhir olacak ayda 950 TL ücret alan işçi ve emekçilere. O zamana hazırlanmak lazım.
Şenol Karakaş