Trump’ın seçilmesinin gezegenin başına gelen en tehlikeli olaylardan birisi olduğu her geçen gün kesinleşiyor. Başkanlık koltuğuna oturur oturmaz milyonlarca yoksulun ve canlının hayatına kasteden iklim krizini önemsizleştirme adımı attı. ABD, Trump’ın kararnamesiyle Paris İklim Anlaşması’ndan çekildi.
Gazze’nin düşmanı
Bu çok tehlikeli bir gelişme ve iklim krizine karşı mücadeleye vurulmuş bir darbe.
İkinci olarak Trump, Gazze halkının önemli bir kesiminin Gazze dışında, Ürdün ya da Sina Çölü’ne, Mısır’a taşınması gerektiğini savundu.
Net bir şekilde tehciri savundu ve İsrail yetkilileri bu çıkışı ezber bozan bir yaklaşım olarak ayakta alkışladı.
Bir başka Trump kararnamesi ise göçmenlere yönelik saldırganlığı kapsıyor. Bariz bir ırkçı olan Trump göçmenleri suçla özdeşleştirip suça karşı mücadelenin bir yolu olarak göçmenlere yönelik saldırıya geçti. En az 14 milyon göçmen risk altında.
Trump elbette kendisinden beklendiği şekliyle LGBTİ+’ların kazanımlarına karşı da saldırıya geçti. Ailenin birliğini kutsadı ve imzaladığı kararnameyle federal hükümetin yalnızca biyolojik olarak erkek ve kadın olmak üzere iki cinsiyeti tanımasını zorunlu kıldı. Bu kararnameyle trans bireylerin federal kurumlarda düzenlenen kadın sporlarına katılması da yasaklandı.
Trump’ın vahim kararnamelerinden birisi de bir önceki seçimi kaybetmesinin ardından gerçekleştirdiği kışkırtma sonucu yaşanan Kongre baskını suçlularına getirdiği afla alakalı. Kongre baskınıyla ilgili 1600 kişiyi affetti. Artık ABD’de senatörleri, siyasileri öldürmek için silahla kongre baskını yapabilir ve hemen ardından affedilebilirsiniz.
Gerçekten de “Trump, büyük ölçüde hayali olan zenginliği ile böbürlense de onun siyasal başarısı bu zenginliği düzen karşıtı bir ajitasyonla birleştirmesinde yatıyor.”
Ama hem iç politikada hem de dünya çapında Trump’ın uygulayacağı politikalar sert çelişkileri de derinleştirecek. Açık olan şu: Trump şımarık zengin veletlerin şımarık zengin temsilcisi ve bu ekibin dünya umurunda değil. OECD'de ABD, milli gelirin yüzde 21'inin en zengin yüzde 1'lik kesime gitmesiyle en eşitsiz ülke konumunda. ABD 2024 yılında milyarder sınıfında en büyük genişlemeyi gördü. İsviçre merkezli yatırım bankasının sayımına göre, 2023 yılında 751 olan Amerikalı milyarder sayısı 2024 yılında 835'e yükseldi.
Aşırı sağcı zenginlere karşı küresel direniş
İşte Trump, Musk, Meta, Amazon ve OpenAI gibi şirketlerin doğrudan sözcüsü durumunda. Bu iktidar, en aşırı sağcı yaklaşımlarla kapitalizmin ürettiği tüm reaksiyoner demokrasi düşmanlığına kapıyı sonuna kadar aralıyor. Bu atmosfer tüm dünyada da benzer bir etkiye sahip.
Bu yüzden tüm dünyada sol Trump ve özentilerine karşı mücadeleyi bir an bile savsaklamamalıdır. Trumpizm her yönden saldırı anlamına geliyor, tüm mücadele alanlarında dayanışan küresel bir karşı dalgaya ve direnişe ihtiyacımız var. Üstelik bu konuda Trump daha ikinci haftası dolmadan geri adım atmak zorunda kaldı. Trump gezegen üzerindeki olumlu her şeye ve ABD’de kazanılmış her türden demokratik hakka zarar verme kararlılığına sahip. Ama, canının her istediğini yapması mümkün değil. ABD’de sosyalistlerin söylediği gibi hemen yayınladığı kararnameler sadist ve yüzeysel olsa da 27 Ocak’ta imzaladığı sivil toplum kuruluşlarına yönelik hibeyi kısıtlama kararı ne vahim noktalardan birisiydi.
Bu krediler yaklaşık 3 trilyon dolarlık bir bütçe. Trumpçılar bu yardımları “Marksist eşitlik, transkimlikçilik ve sosyal mühendislik anlamına gelen yeşil yeni anlaşmanın kökünü kazımak için" öne sürdüklerini iddia ediyorlar.
Bu kararın ardından birçok kurum kaosa sürüklendi. Zira federal hibeler ve krediler evsizler için barınaklardan devlet ipotek desteğine ve tıbbi yardım sigortasına kadar çok geniş bir alanda hizmetlerin sürmesini garanti altına alıyor. Trump’ın kararı 50 eyalette hizmetleri kilitledi.
“Alexandria Ocasio-Cortez'in de belirttiği gibi, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki doğumların yüzde 40'ından fazlası Medicaid kapsamındadır. Kırmızı eyaletler de dahil olmak üzere ülke genelinde eyalet bütçeleri federal Medicaid ödemelerine bağımlı ve bu ödemeler aniden kesilirse felç olurlar.” Trump ve şürekâsı kaosun altında kaldıklarını görünce 29 Ocak’ta kötü kalpli bürokratları suçlayarak bu kararı iptal etti.
Trump her dediğini yapamayacak.
Üstelik henüz ABD’de dev işçi, öğrenci ve ırkçılık karşıtı eylemler nedeniyle değil kendisine oy veren yoksulların da yararlandığı kazanımları bozmak için attığı adımların sürdürülemez olması nedeniyle geri adım atmış vaziyette.
----
Bahçeli’nin çağrısıyla bir devlet politikası olarak da gündeme gelen yeni diyalog süreci ilerliyor. İmralı heyeti Öcalan’la ikinci görüşmesini gerçekleştirdi. Öcalan’ın bir açıklama yapmaya hazırlandığı iletiliyor. Bu adımlar atılırken de iktidar bir yandan saldırılarına devam ediyor. Kayyım atamaları belediyelerde hız kesmiyor. Kürt siyasilere yönelik olarak sürekli tepeden bakan, tehdit eden bir dil kullanılıyor. Devlet bir eliyle tokalaşmaya çalışırken diğer eliyle habire yumruk atıyor.
Bu yeni sürecin Türkiye’de iç siyasal ihtiyaçlardan çok egemen sınıfın özellikle Ortadoğu’da yaşanan ve yaşanması muhtemel olan gelişmelere karşı bir hazırlık olduğunun altını defalarca çizdik. Şimdi Suriye’de HTŞ ile YPG/SDG görüşmelerinin geliştiğini biliyoruz. Hatta Mazlum Kobani şöyle bir açıklama yaptı:
HTŞ yönetimiyle, Sayın Ahmed El Şara ile uzun görüşmeler yaptık. Üzerinde görüş birliğine vardığımız bazı noktalar var. Bu noktalar; Suriye’nin gelecekteki ordusu içinde SDG’nin durumu ve geleceği, Suriye’nin toprak bütünlüğü, parçalanmanın reddi, diyalogların aktifleştirilmesi ve siyasi çözüm konularıdır. Birlik halinde bir Suriye istiyoruz, ayrılıkçılık gibi bir niyetimiz yok. Birçok kişi, bizim Suriye’de iki ordu oluşturmak ve devlet içinde devlet için çalıştığımız propagandalarını yapıyor. Böyle bir niyetimiz hiçbir şekilde yoktur.
Böyle bir dönemde sosyalistlere düşen sürecin demokratik temellere oturması ve Kürt halkının barış umudunun hayata geçmesi için batıdan sesimizin yükseltilmesi, en önemlisi de işçi sınıfı içinde barış vurgusunun güçlenmesi için çaba gösterilmesidir.
---
Tutuklamalar ya da adli kontrol şartıyla veya ev hapsiyle serbest bırakmalar tabiri caizse seriye bağlandı. Gazeteciler tutuklanıyor, belediye başkanları tutuklanıyor, baro yöneticileri tutuklanıyor, Filistin eyleminde slogan atan bir kişi Erdoğan’a hakaretten tutuklanıyor.
Daha ilginci, menajerlik şirketi sahibi tutuklanıp çok ünlü oyuncular savcılığa ifade vermeye çağrılıyor.
Özellikle sektörde tekelleşme iddialarıyla hakkında soruşturma açılan Ayşe Barım, birdenbire Gezi davasına bağlanıp hükümeti yıkmaya teşebbüsten tutuklanıyor.
Bu tutuklamalar olduğu sırada Devlet Bahçeli’nin mecliste grup toplantısında yaptığı konuşmada, sokağa çıkma çağrılarının, sivil direniş kışkırtmalarının isyana davet, 15 Temmuz benzeri bir sürece davet olduğu yönündeki tehditkâr konuşması gözden kaçırılmamalı. İlk gerçek, tutuklamaların bir korku imparatorluğunu inşa etmek için yapıldığıdır. Özellikle bir menajerlik şirketi sahibinin Gezi direnişine, 12 yıl önceki eylemlere bağlanması, sokaklara çıkmak isteyen kitlelerin gözünü korkutma amacını taşımaktadır.
İkinci gerçek ise iktidarın pesimist muhalefetten daha kesin bir şekilde toplumda biriken öfkeyi görmekte olduğudur. Asgari ücret, açlık, yoksulluk sınırı, gıda fiyatlarında kira fiyatlarında aşırılık, büyük kentlerde yaşamanın aşırı zorlaşması, eğitim paralarının karşılanamaması, adaletsizlikler, iş kazaları, göstere göstere gelen felaketler ve ihmaller nedeniyle bu felaketlerin cinayete dönüşmesi. Tüm bunlar öfkeyi yayıyor. Kızgınlık derinlerde fokur fokur kaynıyor. İktidar bu öfkeni yayıldığının farkında ve sokağa dönük çağrıları şimdiden kriminalize etmek için Gezi’yi bir korku filmi sekansına çeviriyor. Çok açık ki Ayşe Barım meselesi bu nedenle sadece Ayşe Barım’ın tutuklanmasından daha öte anlamlar taşıyor.
Bu türden tutuklamalara karşı çıkmak ve sokakta hak aramanın demokrasinin vaz geçilmez öğesi olduğunu savunmak, Gezi direnişinin bir darbe girişimi değil demokratik bir halk hareketi olduğunu dile getirmek çok önemli.
Şenol Karakaş