Okuduğunuz bu sayı, gazetemizin 750’inci sayısı. Sosyalist İşçi, kurucusu Doğan Tarkan ve o dönemde birlikte faaliyet sürdürdüğü arkadaşlarıyla, dünya ölçekte tüm gelişmelere, sosyalizmin işçi sınıfının kendi eylemi olduğu perspektifiyle yaklaşan bir örgütlenmenin aracı olarak yayın hayatına başladı. Bu yüzden, Sosyalist İşçi için söylenecek ilk söz, gazetenin devrimci bir yayın organı olduğudur. Kapitalizmin her açıdan ve hak ettiği şekilde en sert eleştirisi gazetenin omurgasını oluşturur.
Ezilenlerin megafonu
Uzun zamandır sol içinde ulusalcılar ve AKP sempatizanları tarafından kimlikler ve kimlikçilik bir eleştiri konusu yapılıyor. Kimlikler için mücadelenin, sınıf mücadelesi ekseninin kaybına neden olduğu söyleniyor. Ulusalcılar bunu AKP’ye muhalefet ediyormuş gibi, bir politik hat içinde öne sürerlerken AKP sempatizanları ulusalcılardan öğrendikleri bu tezleri AKP’ye yönelik muhalefeti hafifletmek için dile getiriyorlar. Ama hepsi birden, aslında muhafazakar sağın çeşitli versiyonlarını savunuyorlar.
Oysa bilinen bir gerçektir ki küresel sağ, kimlik politikalarından, kimliklerden nefret eder. “Kimlik siyaseti demokrasiyi mahvetmiyor mu?” diye soran Francis Fukuyama kimliklerimizin tanınması için koparılan yaygaranın bir şekilde toplumu boğmakla tehdit ettiği sonucuna varıyor. Elinizdeki gazete, bu sağcı argümanlara karşı şu konuda net: “Kimlik siyaseti ırksal, toplumsal cinsiyet ve ulusal baskıya karşı direnişe yol açabilir ve sistemik baskıya karşı kitlesel hareketleri harekete geçirme kapasitesine sahiptir. Black Lives Matter protestoları, #MeToo hareketi ve Filistin ile küresel dayanışma ırk, toplumsal cinsiyet ve emperyalizm hakkında konuşma şeklimizi değiştirmiştir.” Buna Türkiye’den sayısız örnek verilebilir. Kürtlerin ulusal mücadelesi, kadınların özgürlük mücadelesi, başörtüsü mücadelesi ve Alevilerin hak mücadelesi gibi.
Gerçekten de “Kimlik siyasetinin bazı biçimleri adaletsizliğe karşı gerçekten özgürleştirici bir tepkiyi temsil eder ve eşitsizliğin kaynağı olarak kapitalizmin yapılarına işaret eder. Radikal kimlik siyasetini reddederek Marksizmin indirgemeci bir karikatürünü benimsemek, baskıya karşı mücadelelerle devrimci angajmanın zengin tarihine ve farklı mücadeleler arasında bağlar kuran sosyalist ruha ters düşer.”
Mesele, kimlikleri için mücadele eden kitlelerin, sorunlarının kaynağında kapitalizmin yattığını görmelerine yardımcı olacak ve işçi sınıfının tüm ezilenlerin sözcüsü olması için gösterilecek ısrarlı bir faaliyetin olup olmadığındadır. Sosyalist İşçi, işçi sınıfını tek başına tek bir millete, dine, cinsel yönelime sahip bir erkekler sınıfı olarak kavrayan ve işçi sınıfının tüm şekillenmesinde belirleyici olan politik-ekonomik-ideolojik-kültürel-cinsel-coğrafik bölünmeler yokmuş gibi davranan sol gazetelerden bütünüyle farklıdır. Tüm ezilenlerin sesi, soluğu olmaya çalışmış ve tüm direnenlere sayfalarını açmıştır.
Bu konuda Lenin’in şu yaklaşımına kopmaz bağlarla bağlıdır: “Sosyalistin ideali bir sendika sekreteri gibi olmak değil, nerede ortaya çıkarsa çıksın, hangi halk katmanını veya sınıfını etkileyecek olursa olsun zorbalığın ve baskının her ifadesine tepki gösterebilen, bütün bu ifadeleri genelleştirip polis şiddetinin ve kapitalist sömürünün tek bir tablosunu çizebilen, sosyalist inançlarını ve demokratik taleplerini herkesin önüne koyabilmek için ve işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinin dünya tarihindeki önemini herkese açıklayabilmek için ne kadar küçük de olsa her olaydan yararlanabilen halk önderi olmak olmalıdır.”
Sosyalist İşçi, bu yüzden işçi sınıfının içinde Kürt düşmanlığına, kadınlara yönelik ayrımcılığa, antisemitizme, LGBTİ+’lara yönelik baskılara, savaşlara, milliyetçi fikirlere ve egemen sınıfın her türlü aracı kullanarak inşa ettiği baskı biçimlerine karşı bu baskılara maruz kalanların yanında tutum alarak mücadele edenlerin aracıdır.
Kimlik mücadelelerini “ortalama bilinç” gibi süslü kelimelerle aşağılayanların, dolayısıyla işçi sınıfı içinde egemen fikirlerin cirit atmasına sessiz kalanların hiçbir zaman anlayamayacağı şudur: Bir seks işçisi öldürüldüğünde, bir LGBTİ+ bıçaklandığında, bir Kürt çocuk asker cipiyle ezildiğinde, bir Ermeni sosyalist editörü olduğu gazetenin binasının önünde katledildiğinde, bir HDP milletvekili hapse atıldığında, bir kadın cinayeti işlendiğinde, bir özgürlük yasaklandığında tüm bu baskı biçimlerine karşı sosyalist bir dinamikle yanıt vermeyen bir işçi daha genel bir mücadeleye katılmaya kazanılamaz. Bu işçilerin aşağıdan patlaması ya da olası kendiliğinden mücadelesinin ise egemen sınıf tarafından bölünmesi an meselesi haline gelir.
Bu, “kimlik değil sınıf sınıf” diye bağıranların aşırı sağın değirmenine nasıl su taşıdığını da anlamamıza yardımcı olur. Bu yüzden, Sosyalist İşçi 750 sayıdır tüm ezilenlerin sesidir, soluğudur, megafonudur!
Ermeniler, Filistinliler ve işçiler
Sosyalist İşçi, bir başka kimliğin, 1915’te soykırıma maruz kalan Ermenilerin haklarını ve cumhuriyet tarihiyle yüzleşmenin 1915’le hesaplaşmaktan geçtiğini daima yayın politikasının merkezi olarak görmüştür. Milli kimliğinden sıyrılamayan bir işçi sınıfı, egemen sınıfın sömürü mekanizmalarıyla hesaplaşmasını tamamlayamaz. Sosyalist İşçi bu yüzden milli çıkarları değil, ezilenlerin uluslararası dayanışmasını ve işçi sınıfının tüm dünyada tam çaplı bir birleşik mücadelesini savunur.
7 Ekim 2023’te, Aksa Tufanı’nın hemen ertesinde Sosyalist İşçi’yi uzun yıllardır yayınlayan kadrolar, çeşitli sol saflarda Hamas eleştirileri ortalığı kaplamışken şu açıklamayı yapabildik: “Bazen rüzgar ekenler fırtına biçiyorlar. Filistin direniş güçlerinin eylemlerinin nedeni de bu eylemlerde sivillerin ölmesinin nedeni de direniş güçleri içinde yer alan Hamas diye bir örgütün varlık nedeni de İsrail’in uyguladığı ve Filistin halkını imha eden terör politikalarıdır. İsrail 1948'den bu yana etnik temizlik, sürgün ve cinayet yoluyla apartheid politikaları uyguladı ve emperyalizmin bölgedeki uç karakolu gibi çalıştı.”
Bu netlik, işçi sınıfının 1800’lü yılların başından beri süzülüp gelen aşağıdan sosyalizm geleneğine yaslanmamızdan ve Doğan Tarkan, Roni Margulies, Nurdan Düvenci gibi Sosyalist İşçi yazarlarının bıraktığı mirasın gücünden kaynaklanıyor. Bu yüzden ve Gazze halkının yanında Sosyalist İşçi gibi net bir şekilde yer alanların sayesinde bir ve aynı ideolojik saiklerle olmasa da bugün Türkiye’de işçi sınıfının Gazze için mücadele eden ezici çoğunluğu Siyonist propagandaya da antisemitizme de hiçbir şekilde prim vermiyor. “Nehirden denize özgür Filistin” sloganının daha geniş işçi kesimleri arasında yaygınlaşması için Sosyalist İşçi, hem tüm ezilenlerin hem de Filistin halkının megafonu olmayı sürdürecek.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)