Lahey’in İsrail kararı: İhtiyati tedbir ve soykırım iddiasının araştırılması

01.02.2024 - 09:41
Özdeş Özbay
Haberi paylaş

Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı soykırım davasında ara kararını açıklayarak İsrail’e yönelik ihtiyati tedbir kararı aldığını ilan etti. Mahkeme, İsrail'in Gazze'de soykırımı önlemek için gücü dâhilindeki bütün önlemleri alması gerektiğine hükmetti.

Mahkeme, ilk olarak İsrail'in davanın reddedilmesi talebini kabul etmedi. Yani soykırım ihtimaline yönelik davanın kendi yetki alanına girdiğini belirterek soykırım iddialarını değerlendireceğini belirtmiş oldu. 

Bu karara dayanarak, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 2. Maddesine dayandırdığı ara kararda, İsrail'e "soykırımın doğrudan teşvikinin engellenmesi ve cezalandırılması için önlem alma" emri verildi. İsrail'in Soykırım Sözleşmesi'nin ihlali anlamına gelecek her tür eylemden kaçınması ve sivillere yardım etmek için daha fazla adım atması istendi. Böylece Filistin halkı soykırım suçuyla karşı karşıya olan ayrı bir grup olarak tanınmış oldu.

"İsrail iddia edilen soykırımın kanıtlarının korunduğunu garanti altına almak zorundadır" dedikten sonra da İsrail’e bir ay süre vererek gereken tedbirleri aldığına dair rapor sunmasını talep etti.

Mahkeme açıkça ateşkes çağrısı yapmasa da Soykırım Sözleşmesi’ne dayanan tüm eylemlerin durdurulması ve sivillerin korunması kararı fiilen İsrail’in Gazze saldırılarını durdurması gerektiği anlamına geliyor.

Özetle, Güney Afrika'nın soykırım ihtimaline ilişkin tüm iddiaları Mahkeme tarafından kabul edildi ve İsrail'in, sivilleri korumaya yönelik tedbir aldığı savunması da dâhil olmak üzere savunmasının tamamı reddedildi.

İsrail’in karara tepkisi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Uluslararası Adalet Divanı'nın kararı üzerine “Yahudi devletine karşı açık bir ayrımcılıktır ve bu karar haklı şekilde reddedilmektedir” diyerek kararı tanımadığını belirtti.

İsrail’in faşist ve terör suçlusu Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ise ülkesi aleyhinde açılan soykırım davasında ihtiyati tedbir kararı alan Uluslararası Adalet Divanı'nı (UAD) “antisemizm” ile suçladı.

Kararın hemen öncesinde İsrail, Güney Afrika’ya bütün uçuşları yasakladığını duyurmuştu. Kararın açıklanmasının hemen ardından da atağa kalkarak, Filistinli mültecilere ve Gazze’ye insani yardım sağlayan BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) personelinin 7 Ekim saldırılarına karıştığını iddia etti. 

İsrail’in, 13 bin çalışanı olan UNRWA’nın 12 personelinin bir şekilde 7 Ekim saldırıları ile bağlantılı olduğunu iddia etmesinin ardından ABD, Almanya, İsviçre, İtalya, Kanada, Finlandiya, Avustralya, İngiltere, Hollanda ve Fransa gibi ülkeler derhal UNRWA’ya verdikleri finansal desteği keseceklerini açıkladı. 

UNRWA Genel Sekreteri Philippe Lazzarini, bu kararı alan devletlere tepki gösterdi: “Operasyonumuz çöküyor. Gazze'deki Filistinlilerin bu ek toplu cezalandırmaya ihtiyacı yoktu.” BM Raportörü Francesca Albanese ise “Bu devletler Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal etmişlerdir” açıklamasını yaptı.

Öte yandan İsrailli aşırı sağcıların İsrail’in izin verdiği sınırlı sayıdaki yardım konvoyunun önünü keserek yaptığı eylemler de UAD kararı sonrasında tüm hızıyla devam ediyor. Hamas İsrailli esirleri serbest bırakmadan tek bir yardım aracının dahi Gazze’ye girmesine karşı çıkan aşırı sağcılar günde 100 kadar TIR’ı engelliyor. 7 Ekim öncesinde Gazze’ye insani ihtiyaçları karşılamak için 500-600 arası yardım TIR’ı girerken bugün yaşanmakta olan büyük insani krize rağmen bu sayı 200-300 civarında ve aşırı sağcılar bu TIR’ların önemli bir kısmını engellemiş oldu.

Ayrıca Pazar günü Kudüs’te bir konferans düzenleyen İsrail’in aşırı sağcı partileri, Filistinlilerin Gazze’den göç ettirilmesi gerektiği ve Gazze’nin yeniden Yahudi yerleşimine açılması gerektiği konusunda Netanyahu hükümetine baskı yapacaklarını duyurdu.

Netanyahu hükümetinin faşist ve aşırı sağcı bakanları Itamar Ben-Gvir ile Bezalel Smotrich, konferansta yaptıkları konuşmada Filistinlilerin Gazze’den “gönüllü” olarak göç ettirilmeleri gerektiğini belirtti ve “teröristler” için de idam yasası talep etti.

Tedbir kararının önemi: Mücadele kazandırır

UAD’nin İsrail’e ihtiyati tedbir kararı uygulayarak gereğinin yapıldığı konusunda bir ay içerisinde rapor gönderilmesi talebi son derece önemli. Mahkeme, ikisi davaya taraf ülkelerin atadığı yargıçlar olmak üzere toplam 17 yargıçtan oluşuyor ve karar 15’e karşı iki oyla (birisi İsrail’in atadığı yargıç) kabul edildi.

Mahkeme, Gazze’de yaşananların bir soykırım olup olmadığına yönelik davayı böylece kabul etmiş ve bunu araştıracağını açıklamış oldu. Ancak bu davanın sonuçlanması iki yılı bulabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıcı Rıza Türmen’in belirttiği gibi, Mahkeme soykırım kararı vermekte çok ihtiyatlı davranıyor. Örneğin Bosna’da bir soykırım yaşandığına hükmetmemiş, sadece Srebrenika’da soykırım yaşandığı yönünde bir karar almıştı. Tabi, Bosna’daki tek bir yerleşim merkezinde Sırp birlikleri tarafından yapılan katliam ile Gazze’de yaşananlar arasında da ciddi benzerlikler bulunuyor. 

Her şeye rağmen, Birleşmiş Milletler’in en üst mahkemesinin soykırımın yaşanabileceği konusunda güçlü kanıtlar olduğunu belirterek İsrail’in Gazze'de soykırımı önlemek için gücü dâhilindeki bütün önlemleri alması gerektiğine hükmetmesi tarihi bir karar.

Bu kararın birkaç somut sonucu var. Öncelikle karar, İsrail’e silah ve ekonomik destek sağlayan Batılı birçok devlet için de soykırım suçuna dâhil oldukları yönünde karar verilmesine olanak sağlıyor. Bu devletler, kendi bölgesel emperyalist çıkarları ile BM çatısı altında yine kendi küresel emperyalist çıkarları etrafında kurulan uluslararası düzenin korunması arasında büyük bir çelişki yaşıyorlar. 

İkincisi, İsrail’in kuruluşundan beri kendisine yönelik her eleştiriyi antisemitizm olarak nitelemesi artık geçerliliğini kaybetmiş durumda. Roni Margulies, 2023’ün Nisan ayında yazdığı bir yazıda bu konuya değinirken 2016 yılında Uluslararası Holokost Anma Birliği’nin yaptığı ve birçok Batı ülkesinde de kabul gören antisemitizm tanımının, İsrail Devleti’nin varlığının ırkçı bir girişim olduğunu iddia etmeyi de içerdiğini anlatıyordu. Britanya İşçi Partisi eski lideri Jeremy Corbyn tam da bu tanım nedeniyle partisinden atılmıştı. Birçok yazar, düşünür, akademisyen bu tanım üzerinden antisemit olmakla etiketleniyor ve çeşitli yaptırımlara uğruyordu. Ama artık bunu iddia etmek mümkün değil. Ya da İsrailli aşırı sağcıların yaptığı gibi tüm BM kurumlarını antisemit olmakla suçlamak gerekir ki bu kurumlar 1948’de İsrail’in varlığını duyuran ve onaylayan, her daim İsrail devletinin yanında duran kurumlardır.

Mahkeme kararı, kitle mücadelesine moral ve daha fazla meşruiyet katmış oldu. Almanya ve Fransa gibi birçok ülke Filistin eylemlerini antisemit olduğu gerekçesiyle yasaklıyor veya sınırlandırıyordu. Artık bunu iddia etmek mümkün olmayacak. Artık büyük kalabalıklar sokağa UAD kararının uygulanması talebiyle indiğinde engellenmesi çok daha zor.

Aynı şekilde ABD’de birçok üniversitede Filistin eylemleri yapıldığı için rektörlerin antisemitizmle suçlandığı ve görevden alındıkları veya istifa etmek zorunda kaldıkları gibi durumların yaşanması da çok daha zor.

UAD kararının Filistin lehine çıkmasının ana sebebi üç aydır hemen her hafta sokağa inen milyonlardır. Ortadoğu’da da Batı ülkelerinde de ve hatta Türkiye’de bile Filistin için eylem düzenlemek oldukça güç. Ortadoğu ve Türkiye’de otoriter iktidarlar eylemlerin hızla radikalleşmesinden ve kendi iktidarlarını sarsmasından endişe ediyor. Batı’da ise eylemlerin kendi emperyal çıkarlarını zedelemesinden endişe duyuluyor. Buna rağmen sokaklara inen milyonlarca kişi bütün dünyanın gözü önünde işlenen katliamların durdurulmasını talep ederken devletleri köşeye sıkıştırmaya devam ediyor. 

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde aynı devletlerin Rusya’yı soykırımla ve savaş suçu işlemekle suçlaması ama İsrail konusunda sessiz kalması çelişki yaratıyordu. Büyük kalabalıkların küresel düzenin kurumlarına olan güveninin sarsılması da daha büyük bir hegemonya krizini tetikliyordu. Bu nedenle, İsrail’in umursamazlığı BM kurumlarını ve UAD’yi İsrail’e daha fazla destek veremeyecek durumda bıraktı. 

Şimdi hareketin eli daha da güçlü ve daha büyük kalabalıkların toplanması UAD kararlarının uygulanması konusunda küresel bir baskı yaratabilecek tek güç.

Bölgesel askeri gerilim

UAD kararının hemen ardından, başını İran’ın çektiği ve kendine ‘Direniş Ekseni’ adını veren silahlı gruplar İsrail’e ve ABD üslerine yönelik saldırılar gerçekleştirdi. 

Yemen’deki Husiler, Aden Körfezi'nde Britanya'nın petrol tankerini vurdu. Buna karşılık olarak Yemen'in ana petrol terminalinin bulunduğu Ras İsa limanı, ABD ile Britanya tarafından vuruldu.

‘Direniş Ekseninin’ Irak’taki silahlı grupları, İsrail'in Hayfa körfezindeki Zevelun donanma tesisine insansız hava aracıyla saldırı düzenledi.

İsrail ordusu da Lübnan'a karşı, kuzey cephesinde şehir muharebesi ve gerçek mühimmatla savaş eğitimi hazırlıklarını artırdığını duyurdu. 

Bu gelişmelerin sonunda da Ürdün’deki bir ABD üssüne düzenlenen insansız hava aracı saldırısında üç askerin öldüğü duyuruldu. 7 Ekim'den bu yana bölgedeki birçok ABD askeri üssüne saldırı gerçekleşmiş olsa da ilk kez bir saldırıda ABD askerleri öldürülmüş oldu. İsrail bu saldırının ardından Suriye’de Şam’ın güneyindeki bazı hedefleri vurduğunu açıkladı.

Gazze’de savaşın sürmesi bölgesel bir savaş ihtimalini yükseltiyor. Bu nedenle, Özgür Filistin ve ateşkes için sokağa çıkan milyonlarca kişi hem ırkçılığa hem de savaşa karşı ses çıkarmaya devam etmelidir.

Özdeş Özbay

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol