BM İklim Zirvesi COP28’de ne kararlar alındı?

14.12.2023 - 16:08
Özdeş Özbay
Haberi paylaş

BM İklim Zirvesi COP28 bir fosil yakıt devleti olan Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) ve BAE’nin ulusal fosil yakıt şirketi Adnoc’un CEO’su Sultan El Cebir’in başkanlığında 30 Kasım’da başladı. Zirve bir günlük uzatmayla 13 Aralık’ta sona erdi.  

2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamayı amaçlarken zirvenin ilk günü BM'ye bağlı Dünya Meteoroloji Örgütü, 2023 yılının, sanayi öncesi döneme göre 1,4 derece daha sıcak olarak geçtiğini duyurdu. Zaten zirve öncesi bilim insanları da şuana kadar yapılan uygulamaların gezegeni 3 derece ısıtacağını öngörüyordu. Üç derece ısınan bir gezegende ise birçok devrilme noktasının tetiklenerek gezegenin geri dönülmez bir hızla ısınmaya devam edeceğini ve türlerin altıncı büyük yokoluşunun kaçınılmaz olacağı öngörülüyor.

Bu somut koşullar altında başlayan zirve lobi gruplarının yüksek katılımıyla öne çıktı ve bu, yaşanacaklara dair bir fikir de veriyordu. Artık COP zirvelerinde alışık olduğumuz üzere yine fosil lobicileri en kalabalık grubu oluşturdu. Kick Big Polluters Out (KBPO) koalisyonuna göre, en az 2.456 fosil yakıt lobicisine giriş izni verilmişti. Önceki yıla göre dört kat artan katılımcı sayısı ile bir rekor kırıldı.

Tarım endüstrisi devleri de 340 temsilci ile önceki yıla göre iki kat daha fazla temsilci ile zirvede yer aldı. Bu temsilcilerin 102’si ülke delegasyonları altında katılıp müzakerelerde söz sahibi konumundaydı. Karbon yakalama ve depolama gibi başarısı kanıtlanmamış endüstrilerin lobicileri ise 475 kişi ile olağanüstü bir katılım gösterdi.

Daha da kötüsü Corporate Accountability, iklim değişikliğini inkar eden geçmişe sahip 160’tan fazla temsilcinin, COP28‘e katılıp toplantılara girdiklerini ortaya çıkardı.

Suudi Arabistan’ın başını çektiği OPEC ülkeleri ve Rusya, Hindistan gibi zirveden olumlu karar çıkmasını engelleyen cephenin yanı sıra tüm bu grupların zirvenin olumsuz sonuçlarında büyük etkisi oldu. İklim hareketi ise zirveyi boykot ettiği için önemli bir katılım göstermedi.

Bu katılım eşitsizlikleri içerisinde iklim değişiminin önlenmesi lehine birkaç karar alınarak hızlı bir başlangıç yapıldı. Ancak sonlara yaklaştıkça beklenen oldu. Zirvenin en büyük tartışma konusu ve beklentisi, fosil yakıtlardan çıkış (phase out) kavramının karar metninde yer almasıydı. Ama öyle olmadı.

Bu önemli beklenti karşılanmadığı gibi bir de bir sonraki zirvenin (COP29) bir başka fosil yakıt devleti ve bir diktatörlük olan Azerbaycan’da yapılması kararı alındı! Hem de Karabağ’da daha birkaç ay önce bir etnik temizlik gerçekleştirmiş olmasına rağmen.

Her şeye rağmen, bugüne kadar verilen mücadelelerin de etkisiyle COP28’de olumlu olarak yorumlanabilecek bazı önemli kararlar alındı. Öncelikle bu gelişmeleri anlatıp sonra eleştirilere bakabiliriz.

1-Kayıp ve hasar fonu

Zirvenin ilk gününde gelişmekte olan ülkelere yardım amaçlı kayıp ve hasar fonu oluşturulması kararı alındı. Aslında bu kararın alınması önceden beri bekleniyordu çünkü yoksul ülkeler (çoğunlukla küresel güney ülkeleri) yıllardan beri bu konuda büyük baskı yapıyordu. Son yıllarda küresel iklim hareketinin de iklim adaleti konusunda en çok öne çıkardığı taleplerden biri buydu. Bu nedenle karar bir sürpriz olmadı.

Fakat kararın hemen ardından zengin ülkelerin ilan ettiği bağışlar işi yokuşa sürmeye çalıştıklarını gösterdi. Mesela, ABD fona sadece 17 milyon dolar bağışlayacağını açıkladı. Ev sahibi BAE ise 100 milyon dolar bağış yaparak en çok bağış açıklayan devletlerden biri oldu. Toplamda zengin ülkeler 700 milyon dolar civarında bir taahhütte bulundu. İklim değişimi kaynaklı aşırı hava olaylarının gelişmekte olan ülkelerde her yıl 400 milyar dolar kadar hasara yol açtığı tahmin edilirken ilan edilen bu miktar, gelişmekte olan ülkelerin karşı karşıya kaldığı kayıpların %0,2'sine dahi denk gelmiyordu.

Bir G20 üyesi olan ve bununla övünen Türkiye ise kayıp ve hasar fonuna destek olmak yerine bu fondan yararlanmak için “kırılgan ülkeler” arasında yer almak istiyordu.

2-Tarım, Dayanıklı Gıda Sistemleri ve İklim Eylemi Deklarasyonu

130'dan fazla ülke, COP28'de ulusal iklim planlarında gıda ve tarıma öncelik vermeyi kabul ederek Sürdürülebilir Tarım, Dayanıklı Gıda Sistemleri ve İklim Eylemine ilişkin Cop28 BAE Deklarasyonu’nu imzaladı. Ancak deklarasyonda fosil yakıtlara atıfta bulunmuyor olması oldukça tepki çekti. Deklarasyon, daha geniş iklim eyleminin bir parçası olarak gıda sistemlerini uyarlama ve “dönüştürme” konusundaki türünün ilk taahhütü oldu. Türkiye ise son gün bu deklarasyona imza attı.

3-İklim ve Sağlık Deklarasyonu

COP28’de 120’nin üzerinde ülke İklim ve Sağlık Deklarasyonu’na imza koydu. İmzacı ülkeler sağlık sistemlerinin iklime dirençli, düşük karbonlu, sürdürülebilir ve eşitlikçi olacak şekilde dönüştürülmesi için taahhütlerde bulundu. Türkiye bu deklarasyonu da başta katılmayıp son gün imzaladı.          

4-Küresel Karbonsuzlaşmayı Hızlandırma Girişimi

Zirvede ayrıca Küresel Karbonsuzlaşmayı Hızlandırma Girişimi adında bir mutabakat paketi açıkladı. Bu paket zirvede en somut ve önemli kararlardan biri oldu. "Küresel yenilenebilir enerji kapasitesini 3 katına, enerji verimliliği 2 katına çıkarmayı" hedefleyen bu karara Türkiye imza atmadı. Son derece tuhaf bir şekilde kendisinin fosile bağımlı bir ülke olduğunu iddia ederek imzacı olmadı ki Türkiye’nin anladığı anlamda yani fosil yakıt ithal etmek anlamında zaten fosil yakıtlara bağımlı olmayan bir ülke yok! İhracatçı devletler hariç. 118 ülkenin imzaladığı mutabakata imza vermeyen diğer ülkeler de zaten çoğunlukla OPEC ve fosil yakıt üreticisi devletlerdi. Bir de Çin, Güney Afrika ve Hindistan vardı imza vermeyenler arasında yer aldı.

Zirveyi başarısız kılan kararlar

Zirvede, yukarıdaki son derece sınırlı gelişmelerden başka, iklim acil durumu ile orantılı netlikte ve hızda eyleme geçmeyi sağlayacak hiçbir olumlu karar alınamadı. Hatta ekoloji ve iklim değişimiyle mücadele açısından aksi yönde, olumsuz nitelikte alınan kararlar da oldu.

1-Nükleer ve karbon yakalama teknolojilerine destek

Zirve sırasında 22 ülke net sıfır hedefine ulaşmak için 2050 yılına kadar nükleer enerjinin üç katına çıkarılması çağrısında bulundu. Üstelik nükleerin bilimsel gerçeklere dayanan bir ihtiyaç olduğunu belirterek bu çağrıyı yaptılar. İklim hareketi elbette bu durumdan hiç memnun olmadı ama çağrının içeriği, final metninde karar olarak yer aldı.

2-Geçiş yakıtları

Geçiş yakıtları meselesi yıllardır COP zirvelerinde özellikle gaz üreticisi ülkelerin ve şirketlerin savunduğu bir mesele, ki zirveye ev sahipliği yapan BAE de bu ülkeler arasında. Deniyor ki petrol ve kömüre kıyasla sıvılaştırılmış gazlar (LNG) daha az karbondioksit üretiyor, daha az hava kirliliğine de sebep oluyor. O nedenle bir geçiş yakıtı olarak görülmeli ve teşvik edilmeli.

Karar metni “Geçiş dönemi yakıtlarının enerji güvenliğini sağlarken enerji dönüşümünü kolaylaştırmada rol oynayabileceğini kabul eder” diyor.

Oysa LNG demek metan gazı demek. Gaz kullanımının neden olduğu karbondioksit (CO2) salım oranı gerçekten daha düşük ama yüksek miktarda metan gazı salıyor. Metan gazı ise CO2’ye kıyasla 83 kat daha fazla ısınmaya neden olan bir gaz. Küresel ısınmanın %25’ine metan gazı sebep oluyor ve metan salımının da %40’ına fosil yakıt çıkartma çalışmaları sebep oluyor. Kuyulardan çıkan metan yakılıyor ve bu nedenle kuyuların tepesinde alevler oluşuyor.

Özetle, güneş ve rüzgar dururken geçiş adı altında daha fazla gaz çıkarılması ve kullanımına destek verilmesi gezegeni felakete sürüklemekten başka bir anlama gelmiyor.

3-Fosil yakıtlardan çıkış (phase out) değil uzaklaşma (transitioning away)

Zirvenin karar metninin en can alıcı konusu buydu. Bugüne kadar “fosil yakıtlar” kelimeleri hiçbir COP zirvesi metninde yer almadı. Sanki sera gazı emisyonları kendi kendine oluşuyormuş gibi! Sorumluyu ilan etmeyen metinler arasında Paris İklim Anlaşması da vardı. Fakat küresel iklim adaleti hareketinin büyük baskısı sonucu, zirve, bu kelimelerin geçip geçmeyeceğine odaklandı. Sonunda “fosil yakıtlar” kelimeleri, ilk kez karar metnine sokuldu ama içeriği boşaltılarak. Karar metninde geçen cümlenin Türkçesi şu şekildeydi:

“Enerji sistemlerinde fosil yakıtlardan adil, düzenli ve eşitlikçi bir şekilde uzaklaşılması, 2050 yılına kadar bilime uygun olarak net sıfıra ulaşılması için bu kritik on yılda eylemlerin hızlandırılması.”

Burada cümlenin başında “enerji sistemleri”nin koyulmuş olması önemli. COP zirvelerinde her zaman kesin anlamlardan uzak, devletlerin işine geldiği gibi yorumlayabileceği muğlaklıkta kavramlar rağbet görüyor. Bu da onlardan biri. Enerji sistemleri, muhtemelen termik santraller, doğal gaz çevrim terminalleri gibi elektrik üreten sistemler ile ulaşım araçlarında yakılan ve hanelerin ısıtılmasında kullanılan enerji sistemleri kastediliyor. Ama muhtemelen! Daha dar anlama gelmesi de mümkün.

Cümledeki ikinci ayrıntı da “fosil yakıtların terk edilmesi” yerine “uzaklaşılması deniyor olması. Guardian gazetesinden çevre haberleri editörü Damian Carrington, bu “fosil yakıtlardan uzaklaşma” kararının 2009 yılında G20 zirvesinde de alındığını ama bugüne kadar bu konuda hiçbir somut gelişme olmadığını yazdı.

Zirvenin ilk taslak metninde ise “fosil yakıtların üretiminin ve kullanımının azaltılması” gibi çok daha net bir cümle yer alıyordu. Fosil üreticileri zirveyi çökertmekle tehdit ederek bunu kaldırttılar. Şuanki cümle ise fosil yakıt üretiminin azaltılması anlamına gelmiyor. Özetle, metinde fosil yakıtların aşamalı olarak durdurulması taahhüdü verilmiyor!

Zirvenin anlamı

COP zirvelerinde alınan kararların tabii ki bir bağlayıcılığı yok ama devletlerin, altına imza attığı bu metinleri görmezden gelme şansı da pek yok. Devletler artık kendi imzaladıkları metinlere uymadıklarından dolayı ulusal ve uluslararası mahkemelerde açılan iklim davalarında yargılanmaya da başlandı.

Daha da önemlisi bu kararlar iklim hareketinin elini kuvvetlendiren araçlar olarak kullanılabiliyor. 350 ppm hareketinin kurucusu Bill McKibben, zirvenin karar metnini şu cümle ile değerlendirdi: “Demek istediğim şu ki, bugünkü anlaşma kelimenin tam anlamıyla anlamsız ama potansiyel olarak anlamlı.”

McKibben, iklim hareketinin bu zirvelerde elde edilen kazanımları kullandığını ama asla onunla yetinmediğini söylüyor. Fosil yakıtların metinde yer almış olmasını hareketin kullanması gerektiğini ve zirvenin kendisi anlamsız olsa da, kararlarını kullanarak hareketi büyütmesi gerektiğini vurguluyor. Potansiyel dediği bu, hareketin yükseltilmesi ve devletleri zorlaması. Başka bir yol da görünmüyor.

Özdeş Özbay

Bültene kayıt ol