1917 yılında, Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında milyonlarca insanın savaş meydanlarında ve cephe gerilerinde çektiği açlık ve hastalıklardan ölümünün yarattığı dehşete son veren unsur Ekim Devrimi’dir. Rusya’da işçi sınıfı Şubat ayında Çarlık rejimini, Ekim ayında da burjuva hükümetini devirdi.
Peki, 106 yıl önce gerçekleşen bir devrim bugün neden önemli olsun?
Bu soruya, Ekim Devrimi’nin önemi kavranmadan, günümüz işçi sınıfının kendi sosyal mücadeleleri içinde kazanacak hamleleri yapmasının mümkün olmadığını söyleyerek yanıt verebiliriz. Çünkü 1917, sadece geçmişimiz değildir; Ekim Devrimi bugünümüzdür, geleceğimizdir.
Dünya aynı dünya
1917’nin koşullarından çok uzakta değiliz. Ekim Devrimi, elbette kapitalizmin yarattığı dehşete ezilenlerin gösterdiği bir tepkiydi. Bu tepkinin bir tekrarı değilse de onu da aşan bir benzerine acil olarak ihtiyacımız var. Çünkü dünya savaşlar, göç, kapitalist ekonomi krizinin faturasının yoksullara çıkartılması ve 100 sene önce bilinmeyen iklim krizinin yıkıcılığıyla karşı karşıya.
Ekim Devrimi, savaş ve yoksulluğa karşı işçi sınıfının verdiği bir yanıttı. Şimdi yine benzer bir yanıt vermeye ihtiyacımız var.
Kitlelerin kendi eylemine ihtiyacımız var
1917, ihtiyacımız olanın kitlelerin kendi eylemi olduğunu gösterdi. Lenin gibi devrimcilerin bile umutsuzluğa kapıldığı ve kendi kuşaklarının bir devrimi görmeyeceğini düşünmeye başladığı savaşın ortasındaki karanlık koşullarda işçi kitlelerinin kendiliğinden eylemi bir haftadan kısa bir sürede çarlık rejimini yıktı.
Ekim Devrimi, işçilerin sahip olduğu kolektif gücün devrimci etkisini gösteren tarihsel bir örnek olarak çok önemli bir deneyim. Milyonların kendi eylemi ve eylem içinde değişme potansiyelleri yüzyılların despotizmini, geleneklerini, çürümüşlüğünü ve kapitalist yalanların hâkimiyetini bir çırpıda dağıtabilecek bir potansiyele sahip.
İşte 1917 tüm ezilenlere işçi sınıfının bu gücünü gösterdiği için benzersiz bir öneme sahiptir.
Kitlesel devrimci bir partinin önemi
Ekim Devrimi milyonlarca işçinin kendi eyleminin öneminin yanı sıra kitlesel bir devrimci partinin ve politik merkezin önemini de gösteren bir deneyimdir.
En radikal hareket içinde bile işçilerin arasında başta politik bölünmeler olmak üzere sayısız bölünme vardır. Sosyal bir patlamanın zaferi bu bölünmelerin aşılmasına ve aynı politik taleplerin milyonlarca işçi tarafından sahiplenilmesine bağlıdır.
Devrimci bir parti, yıllar içinde her mücadelelerinde işçilerin yanında, bu eylemlerin en önünde duran işçilerin arasında örgütlendiği için kritik an geldiğinde hareketin içindeki yüz binlerin hareketin içindeki milyonlara doğru taleplerle liderlik etmesini sağlayabilir.
Ekim Devrimi bunun için iki kritik faktöre ihtiyacımız olduğunu kanıtladı. Birisi, devrimci partinin ezenlere karşı, hangi sosyal kesimden olduğuna bakılmaksızın ezilenden yana olduğunu bizzat eylem içerisinde göstermesi ve öncü işçilerin saflarında bu konuda bir kesinlik yaratmayı başarmasıdır. Diğeri ise milliyetçiliğe karşı net olmasıdır. Bolşevik Partisi, bu iki özelliğiyle, 1917 yılında, mücadelenin içinde olan tüm partilerden farklı olduğunu göstermişti. Birinci Dünya Savaşı’nda çarlığın yenilmesini ve savaşın bir devrime dönüştürülmesini savundu. Tüm ezilen halkların savaşa karşı birliğini dile getirdi. Rusya işçi sınıfının hareketinin Rusya’nın tüm ezilenlerinin kürsüsü olmasını savundu. Ayaklanma anı geldiğinde milyonlarca işçinin bu kararı milimetrik bir şekilde hayata geçirebilmiş olmasının nedeni hem bu politik netlik hem de yıllar içinde mücadelenin her bir safhasında öncü işçiler arasında inşa edilen politik birliğin ve güvenin varlığıydı.
Darbe değil milyonların devrimi
Ekim Devrimi’nde partinin rolü, hatta zaman zaman tek tek işyerlerinde öncü işçilerin, Lenin, Troçki, Buharin, Kollontay, Krupskaya, Sverlod gibi devrimcilerin rolü çok önemli olsa da 1917, devrimin kitlesel karakterini görmezden gelenlerin iddia ettiği gibi bir darbe değildi.
1917’nin her bir ayında, her bir haftasında işçiler kaderlerini belirlemek için sokaklardaydı. Devrimin kaderini milyonlarca işçinin her gün gerçekleşen eylemleri belirledi. Bolşevik Partisi sokaktaki milyonların güvenini kazanabildiği için bu ayaklanmaya öncülük edebildi. Ayaklanma, zaten Şubat ayında kendiliğinden; sağın, ırkçıların, Yahudi düşmanlarının ve darbecilerin başka bir çare bırakmaması nedeniyle gündeme gelmişti. Rusya’da tüm ezilenlerin karşı karşıya kaldığı, ya bir işçi devrimi ya da gerici, ırkçı bir askeri darbeydi.
Ekim Devrimi’ni bir parti faaliyetine indirgeyen devrim düşmanları ve de Stalinist tarih yazıcıları şu konuda ortaklaşıyor: milyonların devrimci eylemini görünmez kılmak! Oysa, sovyet adını alan kurumlar, grev mücadelesinin içinden doğuş ve aşağıdan yukarı işçi, asker ve köylü sovyetleri örgütlenmesiyle, burjuva devlet aygıtının yerine işçi devlerinin demokratik işleyişini geçirmiştir. Ekim Devrimi bir parti darbesidir diyenler, bugün işçi sınıfının kapitalist devleti yıkacak güce sahip olmadığını da söylemiş oluyorlar.
Ya barbarlık ya da yeni bir Ekim!
1917, ezilenlerin milliyetçilikten ne kadar hızlı özgürleşeceğini de gösteren bir deneyimdir. Rusya’da işçiler savaşta kendi devletlerinin yenilmesini sağlamadılar sadece, aynı zamanda Ekim Devrimi gerçekleştiği anda işçi hükümeti derhal ve pazarlıksız bir şekilde barışı savunmaya da başladı.
Almanya’da işçi isyanlarının ruhuyla birleşen Rusya işçilerinin enternasyonalist hamlesi Birinci Dünya Savaşı’nın acılarına da son verdi. Milyonları savaşta kaybeden, enternasyonalizmi teorik bir ilke olmaktan çıkartan işçilerin Ekim Devrimi ile Almanya’da sovyetlere benzer işçi devleti nüveleri kuran işçilerin başardığı şey, ezilenlerin uluslararası dayanışmasını her şeyin üzerinde tutan eylemlere imza atmış olmalarıdır.
Bu yüzden, yani insanlık, canlı yaşamı ve tüm gezegen için pazarlıksız hızlı kararlar almanın önemini gösterdiği için, bize yeni bir Ekim Devrimi lazım.
İklim krizi hepimizi benzersiz bir felakete sürüklerken hâlâ bu konuda pazarlık yapan devletler yıkılmak zorunda. Fosil yakıt kullanımına hemen son verilmek zorunda. Savaşlar, askeri yatırımlar hemen son bulmak zorunda. Açlığa ve göçmenlerin yaşadığı eziyete son verilmek zorunda. Tüm canlı yaşamı “ya sosyalizm ya toptan çöküş” ikileminden hızla çıkmak zorunda. İşçi sınıfının uluslararası dayanışması, kolektif gücü, üretimden gelen yeteneği bu sorunların tümünü çözme potansiyeli taşıyor. Bunun için gerekli olanın sosyalist bir devrim olduğunu göstermiş olmasından ötürü, Ekim Devrimi hem dünümüz hem yarınımızdır.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)