Son 10 yılın en etkili kavgasını veren Suriye halkı yeniden rejim karşıtı direnişlere başladı. Türkiye’de tüm Arapları Müslüman-IŞIDci ve AKP’li sanan ulusalcılar, ırkçılar ve göçmen düşmanları ne kadar görmezden gelseler de Esad rejimine karşı 2011 yılında başlayan kitlesel direnişler emekçilerin özgürlük mücadelesinin basamakları oldu. Rejimin katliamlara başlaması, emperyalist ve bölgesel güçlerin Suriye’ye askeri müdahalede bulunması rejime karşı başlayan demokratik protestoların iç savaşa evrilmesine neden oldu.
Suriye devrimi Suriye işçi sınıfının elinden bu güçler tarafından çalındı.
Yerinden edilen milyonlarca sınıf kardeşimiz işkenceden, tutsaklıktan, ölümden, açlıktan kaçmak zorunda kaldı ve başka bir mücadele başladı. Göç, kelimenin tam anlamıyla bir mücadeledir. Göç edenlerin karşısında sayısız güç vardır. Sınırlar, sınır kapılarında bekleyen faşistler, katiller, kolluk kuvvetleri, sınırdan geçmeyi başaranları bekleyen ırkçılar, göçmen düşmanları, Neonaziler ve her ülkede en az bir tane bulunan Özdağlar.
Suriye halkının göçmenleri hem terk etmek zorunda bırakıldıkları yerlerle bağını kopartmıyor, Suriye’deki gelişmeleri yakından izliyor hem de göç etmek zorunda kaldıkları ülkelerde ayakta duruyor, çalışıyor ve hayatta kalmayı başarıyor.
Şimdi Suriye’de yeniden başlayan rejim karşıtı mücadeleler bu açıdan heyecan verici. Grev ve sivil itaatsizlik çağrılarına kitlesel yanıtlar verildi. “Diren” anlamına gelen "Qaouem" adı altında bir koordinasyon komitesi kuruldu. Sosyalist İşçi’yle aynı tarihsel ve teorik temellere sahip olan Suriye Devrimci Solu bu mücadelenin içinde aktif bir şekilde yer alıyor.
Direniş 8 ila 20 sterlin arasında değişen maaşlara karşı başladı. İki gün yaşamaya bile olanak tanımayan bu ücret düzeyi Esad rejiminin karakterini de gösteriyor.
Türkiye’de tüm işçiler ve demokrasiden yana olanlar hem Suriye’deki rejim karşıtı direnişlerle hem de burada tüm göçmenlerle aktif bir dayanışma içinde olmak ve ırkçılığa aralıksız bir şekilde karşı çıkmak zorundadır.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)