Akbelen direnişinden bir ders: İşçileri suçlamayın

06.08.2023 - 12:04
Volkan Akyıldırım
Haberi paylaş

Tarihi çam ormanının, Muğla halkını zehirleyip atmosferi de kirleten termik santralların kömür ihtiyacı için yok edilmesi - üstelik orman yangınları sürerken - ülke genelinde büyük tepki topluyor.

Bu tepki, Limak ve IC Grup gibi kirli enerji şirketlerine haklı olarak yöneliyor. 

Bazılarımız ise kesim için çağrılan orman ve inşaat işçilerine de kızdı. 

Ayrıca Akbelen'de ve tüm Türkiye'de kömür madenciliğini savunan iki önemli işçi sendikasının tutumuna öfkelendik.

Gündelik yevmiyelerini çıkartmak için ağaç kesenlere kızmak kolay.

Kimileri doğrudan işten çıkarılma tehdidi altında bulunan, ama Akbelen'de ağaçların yok edilmesine karşı çıkan yerel işçilere tepki göstermek de.

İşsizlik tehdidi, güvencesizlik ve yoksulluk öyle büyük bir olgu ki; kapitalizmin işbölümü ve kolları o kadar baskın ki işçilerin kimileri termik santrallarda çalışıyor, kimileri ağaç kesiyor. Silah fabrikalarında üretim yapan ya da Akkuyu'da nükleer santral inşasında çalışan işçiler gibi.

Fakat işçilere öfke duymak, haksız bir suçlama ve eleştiridir:

- İşçiler ayakta kalmak için çalışmak zorunda. Temiz bir iş yoktur kapitalizmde, içinde emek sömürüsü ve toplum karşıtlığı olmasın.

- Türk-İş'e bağlı MADEN-İŞ ve TES-İŞ blok olarak gerici görülmemeli. İşlerinin devam etmesini isteyenlerin çıkarları ile dar ufuklu sendika yöneticilerininki örtüşür gibi gözükse de durum böyle değil. Sendika yönetimleri, statükonun devam etmesini ister. Böylece üye sayılarını korur ve her sendikalı işçiden aidat alarak geçinir.

- Doğaya zararlı olan işler kökten sona ermeden, fosil yakıt endüstrisi ortadan kaldırılmadan (ki bu adım adım olabilecek bir şey), yeni iş imkanları maden ve termik santral işçilerine sunulmadan, iklim krizini tetikleyen ve havayı kirleten işler devam edecektir. 

Halkın bir kısım işçilerle karşı karşıya getirilmesi Türkiye'ye özgü bir durum da değildir. Almanya başta olmak üzere hemen hemen tüm sanayi devlerinde sendika yönetimleri, çevrecilerle  yıllar önce karşı karşıya geldi. Fakat bu durum, aktivistlerin inatçı çabaları, öncü işçilerin çevre ve iklim yıkımına karşı tutum alması ile değişti. 

Eğer Türkiye işçi hareketi içinde, doğayı yıkan ve işçileri sömüren kapitalizme karşı mücadele bilinci gelişirse, sendika yönetimleri de buna kayıtsız kalamaz.

İklim krizine karşı başından beri tutum alan Petrol-İş gibi sendikalar birer örnek olarak çoğalırsa büyük şirketlerin kara propagandası boşa çıkarılır.

Muğla'da ve her yerde başka bir yol var! Fosil yakıt üretiminin ortadan kaldırılması, yenilenebilir enerjiye geçiş ve toplumun yeni iklim işleriyle felaketlere hazırlıklı hale getirilmesi. 

Bu son derece gerçekçi bir yoldur. Ya iklim krizine ve doğanın yıkımına neden olan işleri ortadan kaldıracağız, yerlerine kimseyi mağdur etmeden yeni işler koyacağız. Ya da hep birlikte zorlu iklim koşulları altında yaşamaya ve ölmeye mahkum edileceğiz.

"İklimi değil sistemi değiştir" diyen antikapitalistler yeni bir yol öneriyor: Adil geçiş, tam istihdam, ücretlerin artırılması ve doğanın korunmasını yine biz işçiler başarabiliriz.

Volkan Akyıldırım

 

Bültene kayıt ol