Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun ardından Kılıçdaroğlu’nun üslubundaki radikal politik değişiklik milyonlarca insanın öfkesini burnundan solumasına neden oldu. Seçim tartışmalarının başından beri mücadele fırsatlarının seçimler nedeniyle geri tepilmesinin yaratacağı tehlikeye dikkat çekiyoruz. En başından beri aşırı sağcı iktidar ittifakına karşı egemen sınıfın bir başka sağcı ittifakının alternatif olamayacağını savunuyoruz.
Buna rağmen, 14 Mayıs seçimlerinden önce şu çağrıyı yapmıştık:
“İktidarın baskıcı, zorba ve talancı uygulamalarına karşı demokrasi ve özgürlükler etrafında buluşarak “Bu iktidar gitmeli” diyoruz! Bu yüzden Cumhurbaşkanlığı seçiminde oylarımız da uyarılarımız da Kemal Kılıçdaroğlu’na. Irkçılara, milliyetçilere, azınlıklara yönelik nefret söylemlerini kullananlara oy yok! Parlamento seçimlerinde herkesi HDP’nin kapatılmasına karşı çıkmaya, sandıkta ise Yeşil Sol Parti’ye oy vermeye ve tüm yaşamsal taleplerimiz için de bugünden itibaren sokaklarda, fabrikalarda, okullarda mücadele etmeye, hep birlikte antikapitalist bir alternatifi inşa etmeye davet ediyoruz. Oylar Yeşil Sol’a, oylar emek, özgürlük, eşitlik ve demokrasiye! Hazırlıklarımız sokakta direnişe!”
Fakat Kılıçdaroğlu’nun ikinci tur seçim stratejisi milliyetçi, ırkçı bir zeminde göçmenlere yönelik aşırı bir düşmanlaştırıcı temelde inşa edildi. On gündür ana akım siyasette ırkçılık yarışına tanık oluyoruz. Toplam oyları yüzde 2’yi bulmayan bir ittifakın ırkçı, Neonazi özentisi liderleri hem iktidar hem de muhalefetle pazarlık yapıyor.
Bu ırkçılar ırkçıları pazarlıkta tanır sürecinin kapılarını açan ise bizzat Kılıçdaroğlu oldu. Kampanyasını “Erdoğan, açıkça söylüyorum, sen ülkenin sınırlarına, namusuna sahip çıkmadın. Bu ülkeye bile bile 10 milyondan fazla mülteci getirdin. Bu da yetmedi, ithal oy sağlamak için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını haraç mezat sattın… Ben iktidara gelir gelmez tüm mültecileri evlerine göndereceğim” diyerek başlatan Kılıçdaroğlu, son beş yılın en net, en keskin göçmen düşmanı figürü olan Ümit Özdağ ile yaptığı pazarlık ve imzaladığı göçmen düşmanı ve kayyum sever protokolle tamamladı. Sokaklara Kılıçdaroğlu’nun göçmenleri hemen yollayacağı pankartlar asıldı.
Sınıf düşmanlarımızdan birini seçiyoruz
Bu duruma şaşıranlar, gerçekten de Kılıçdaroğlu’ndan medet umanlardır.
En başından beri söylüyoruz. 6’lı Masa medet merkezi değil, egemen sınıfın bir başka siyasi temsilidir. Ezilenlerin Kılıçdaroğlu’ndan hiçbir beklentisi olamaz. Bu yüzden, “Bizler, eğer kazanırsa seçimden sonra işçi sınıfı ve emekçilere saldıracağını bilerek ama yine de bu iktidardan tüm toplumun kurtulma umudunu paylaştığımızı göstererek Kılıçdaroğlu’na oy çağrısı yapmıştık. Tüm ezilenler bir kerelik de olsa derin bir nefes alacak, umudu hep birlikte soluyacaktık. Ama ikinci nefeste yeni iktidarın saldırılarına karşı birleşik mücadeleye başlayacaktık.” derken, Kılıçdaroğlu’nun seçimden sonra başlayacağı saldırılara dikkat çekiyorduk. Fakat Kılıçdaroğlu birinci tur seçimlerinden sağcıların bütününün çıkarttığı aynı yönlendirilmiş sonuçları çıkartarak, seçimi ırkçılığı ve milliyetçiliği köpürterek kazanabileceğine dair gerçek dışı bir inançla seçimden sonra beklediğimiz saldırıyı daha seçimleri kazanmadan gerçekleştirmeye başladı.
Bizler açısından ise herhangi bir karmaşa yok!
Seçilecek iki adaydan birinden zaten umut beklemiyorduk. 28 Mayıs’ta kime karşı savaşacağımızı, kimin seçimlerin ardından bizlere, emekçilere, göçmenlere, Kürtlere karşı, LGBTİ+’lara, kadınlara, tüm ezilenlere, hayvanlara karşı kimin daha güçlü, daha birleşik, daha azgın bir saldırı içerisinde olacağını düşündüğümüzü gösteriyoruz.
Bizden birisini seçmiyoruz.
Sınıf düşmanlarımızdan hangisinin saldırılarını daha rahat püskürteceğimizi belirliyoruz.
Bu yüzden Erdoğan gitmeli diyoruz!
Sadece sosyalistler değil, grevleri yasaklanan işçiler, Erdoğan gitsin diyor!
Bir pazarlık malzemesi olarak görülen göçmenlerle dayanışanlar Erdoğan gitmeli diyor!
İstanbul Sözleşmesini geri isteyen kadınlar Erdoğan gitmeli diyor!
Aşırı sağcı tüm partiler gibi seçim kampanyasının en başından beri iktidar bloku tarafından düşmanlaştırılan LGBTİ+’lar bu iktidar gitmeli diyor!
Pandemide iktidarın IBAN istemesinden, mafya ilişkilerinin tüm topluma boca edilmesinden, hukukun bir iktidar aparatı olarak kullanılmasından, kadın katillerinin sosyal medya baskısı olmazsa tutuklanmasının zorlaştırılmasından, hayvanları katletmenin olağan karşılanmasından, ağaçlarını, derelerini, köylerini, zeytinliklerini korumak isteyen insanların polis ve jandarma şiddetine maruz kalmasından, seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atanmasından, fakirden alıp yoksula verilmesinden, ölen madencilerin yakınlarının tekmelenmesinden, Osman Kavala’nınn haksız yere tutuklanmasından, göçmenleri her türlü saldırıya açık hale getiren iktidar yaklaşımından, Demirtaş ve binlerce Kürt siyasinin terörist ilan edilmesinden, Cumartesi Anneleri’ne şiddet uygulanmasından, Halay çektiği, Kürtçe şarkı söylediği için insanların saldırıya uğraması ve katledilmesinden, gazetecilerin sık sık tutuklanmasından, düşünce, ifade, örgütlenme ve gösteri özgürlüğün kademe kademe imha edilmesinden, bu emekçi düşmanı baskı ortamının giderek kurumsallaştırılmasından, milliyetçiliğin şişirilmesinden, başka ülkelere askeri operasyonlar yapılmasından öfke duyan tüm toplumsal güçler Erdoğan’ın gitmesinden yana.
Birleşik mücadeleyi inşa edelim
Kılıçdaroğlu’nu sevdikleri, göçmen düşmanlığına prim verdikleri için değil.
Kılıçdaroğlu’yla imzalamadığı protokolün fasulye kadar nimetten sayılamayacağı Ümit Özdağ’ı yenmek, kayyum protokolünü, bu protokolü bizzat uygulayan hükümete karşı geri adım atmayan Kürtlerin iki günde yer yeksan etmesi çok daha kolay olduğu için.
İktidara kim gelirse gelsin, işçi sınıfı ve ezilenlere ağır bir ekonomik saldırı başlatacak!
Bu konuda antrenmanlı, saldıra saldıra pazılarını şişirmiş Erdoğan yerine, henüz hafif sıklet olan, nasıl saldıracağı konusunda deneyimsiz olan, devletin tüm şiddet birikimini kullanacak olsa da sayısız iktidar çelişkisinin altında saldırısını organize etmekte güçlük çekecek olan, saldırı kolaylaştıran başkanlık rejimini sürdürmekle parlamenter rejime geçiş konusunda verdiği sözün arasında bocalayacak olan ve egemen sınıfın krizini derinleştirerek kendisine karşı mücadelenin içinde serpilip gelişeceği tünelleri açmak zorunda kalacak olan Kılıçdaroğlu’yla kavga etmek emekçiler açısından daha avantajlıdır.
Erdoğan’ı yenen mücadelenin dinamikleri Kılıçdaroğlu’nu çok daha hızlı sallayacak, altüst edecek mücadelenin de başlangıcıdır.
Seçimden sonra Kılıçdaroğlu’nun egemen sınıf adına başlatacağı saldırıları püskürtmek daha kolay olacağı için seçimde Erdoğan yenilmeli.
Ama seçimi bile beklemeden asıl önemli olan hem iktidarın ana güçleri hem iktidar bileşeni irili ufaklı partilerin, aynı zamanda da Altılı Masa’nın ana bileşenlerinin arasında oyun kurucu olarak yer alan ırkçı, milliyetçi, faşist odaklara karşı birleşik mücadelenin hemen bugün inşa edilmesidir.
Seçimden önce “AKP-MHP gidecek, göçmenler kalacak” diyorduk
Şimdi, “AKP-MHP gidecek, Kılıçdaroğlu’na rağmen göçmenler kalacak” diyoruz.
Tüm emekçiler, mücadele eden tüm muhalif güçler, hızla ırkçılığa karşı göçmenlerle ve Kürt halkıyla aktif dayanışma örgütleyecek bir birleşik mücadele zemini oluşturmalı.
Şenol Karakaş