Maraş ve Hatay'da meydana gelen büyük depremlerin üzerinden 1 ay geçti. Can kaybı rakamları artarken, geçen zamana ve verilen sözlere rağmen milyonlarca depremzedenin acil ihtiyaçları giderilebilmiş değil.
Sosyalist İşçi yayına hazırlandığı sırada, 10 ilde hayatını kaybedenlerin sayısı 46 bini geçmişti. Can kaybının beş binden fazlası Suriye göçmenleri. Hemen herkes gerçek rakamın çok daha fazla olduğu konusunda hem fikir.
Hasar tespit çalışması tamamlanan 105 bin 794 binadaki 384 bin 545 bağımsız birimin acil yıkılması gereken, ağır hasarlı ve yıkık olduğu tespit edildi. Artçı depremler sebebiyle bu rakamın artması bekleniyor.
Enkaz başlarında ya da çadır kentlerde kış koşullarında ayakta kalmaya çalışan yüz binlerce depremzedenin çadır talepleri tamamen karşılanabilmiş değil. Karşılandığı yerlerde ise konteyner evler talebi yükseliyor. Temiz su ve tuvalet bulmak hâlâ birer sorun. İHA'lar, SİHA'larla, inşaat hamleleriyle övünen AKP iktidarı ise bu talepleri yerine getirebilmiş değil.
Bilim insanlarının uyarılarına rağmen hızla devreye sokulan yeni yerleşim birimlerinin inşası, büyük ihaleler ile inşaat şirketlerine veriliyor. Herkesin bir an önce, güvenli bir evde yaşaması milyonlarca kişinin talebi. Buna karşılık, bu konutların yapılması iki yıl sürecek. Yani 10 ilde depremin vurduğu yüz binlerce kişi bu süre zarfında büyük sıkıntı çekecek.
Yıkılan şehirlerden çevre illere büyük bir göç dalgası yaşanıyor. Depremzedeler gittikleri illerde fahiş kiralarla karşılaşıyor. Ankara gibi büyük kentlerde ev sahipleri arasında depremzedelere kiralamama eğiliminden söz ediliyor. Emlakları bir yatırım aracı olarak kullanmanın geldiği yer ister çadır, ister konteyner ister betonarme olsun her düzeyde konut sorununun büyümesi. İstanbul'da 900 binden fazla konut boş ve satışa çıkarılmış durumda. Bu konutlara depremzedeler yerleştirilmiyor. Eziyet çekmelerine göz yumuluyor.
Erdoğan yönetimi, Türkiye ekonomisini dünyada ilk 10'a sokacaklarını iddia ediyordu. İşsizliğin azalacağını, enflasyonun tek haneye düşürüleceğini savunuyorlardı. Depremden etkilenen iller, Türkiye kapitalizmin yüzde 10-15'lik payını oluşturuyordu. Sanayi, imalat ve tarım/gıda sektörlerinin yer aldığı şehirlerdeki yıkım, işyerlerinin kapanmasına, işten çıkarmalara, can kaybı ya da zorunlu göç nedeniyle vasıflı iş gücünün yok olmasına neden oldu. Bu durum ülke çapında işsizliği büyütecek. Bu illerdeki üretim eksilmesi sonucu ekonomik küçülme yaşanacak. Yeni yoksullaşma dalgalarıyla geçim sıkıntısı daha artarken bir dizi temel ürünün üretimi azalacak. Bu da - özellikle gıdada - fiyatların tırmanmasına yol açacak.
Seçimlere giden iktidarın en büyük propaganda silahının, deprem bölgesinin yeniden inşası ve konut hamlesi olacağını bizzat Erdoğan duyurdu. Kapitalizm, her yıkımı bir kazanç kapısı olarak görür. Çimento, demir, beton üreten dev şirketler ve iktidarın kayırdığı inşaat şirketleri yani müteahhitler ellerini ovuşturuyor. Onları ev eşyası üreticisi büyük şirketler izliyor. AKP iktidarı 23 yıl boyunca inşaatı ekonominin motor gücü olarak kullandı. Fakat inşaatın ekonomik çarkları döndüremediği, 2018'den bu yana süren kaynak kriziyle birlikte anlaşıldı. Bu hamle, yüz binlerce inşaat işçisi için ekmek kapısı olacak. Sendikal örgütlenmeden yoksun inşaat işçilerini, insanca ücret, sağlıklı yemekler ve iyi barınma koşulları için mücadeleler bekliyor.
Depremin kritik ilk üç gününde buharlaşan devleti yönetenlerin yarattıkları felaket sonucu yenilip yenilmeyecekleri, sadece deprem günahlarıyla değil geçim sıkıntısından adaletsizliğe, eşitsizliklerden özgürlüksüzlüğe uzanan bir dizi konuda sosyal muhalefetin sesini yükseltmesine ve acil talepleri kazanmak için harekete geçmesine bağlı.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)