Sayı sayan arılar

21.11.2022 - 09:52
Roni Margulies
Haberi paylaş

Amerika’da tavuk çiftliği sahiplerinin tavukları nasıl öldüreceği tartışılıyor. Toplumun bütünü konuyla hiç ilgilenmiyor herhalde, ama çiftçilerle hükümetin tarım bürokrasisi arasındaki anlaşmazlık sürüyor.

Geçtiğimiz dönemde Amerika’da 49 milyon tavuk ölmüş veya öldürülmüş. Ya kuş gribinden ölmüş ya da hasta tavuklarla temaslı olduğu için öldürülmüş.

Kuş gribi salgını olduğu hükümet tarafından resmî olarak ilan edildikten sonra, bir tavuk çiftliğinde grip görülürse kurallara göre o çiftlikteki tüm tavukların hasta olup olmadıklarına bakılmadan öldürülmesi gerekiyor. Kurallara uyan çiftçilerin zararını hükümet telafi ediyor.

Hayvanları öldürmenin hükümet tarafından onaylanmış iki yöntemi var. Biri karbondioksit ile zehirleme, diğeri de yangın söndürme cihazlarında kullanılan köpükle boğma. Milyonlarca hayvanın bu yöntemlerle öldürülmesi sizin gibi bana da insanlık dışı bir vahşet gibi görünüyor, ama bu ikisi daha az zalim olan yöntemler!

Üçüncü yöntem ancak bu ilk iki yöntemi kullanması mümkün olmayan ve bunu tarım görevlilerine kanıtlayan çiftçiler tarafından kullanılabiliyor. İngilizcesi “ventilation shutdown plus (VSD+)” yani “havalandırmayı kapatma artı”. Buradaki “artı” bölümü, hayvanların en az üç saat boyunca yüksek derecede sıcağa maruz bırakılması.

Hayvan haklarını savunanlar bu yöntem hakkında “hayvanları canlı canlı pişirmekten farksız” diyor.

Avrupa’da da görevliler bu yöntemin “büyük olasılıkla hayvanlar için son derece acılı” olduğunu ve “hiçbir zaman kullanılmaması” gerektiğini söylüyor.

Şu aralar Amerika’da yaşanan tartışma, çiftçilerin herhangi bir şey kanıtlama veya izin alma gereği olmadan bu yöntemi kullanabilmek istemesinden kaynaklanıyor.

Niye istiyorlar?

Evet, doğru tahmin ettiniz. Çünkü bu en ucuz yöntem, kâr oranlarını en az etkileyen yöntem.

Kargagillerle arıgiller

Eskiden insan ile diğer hayvanlar arasındaki fark tartışıldığında bizim şunu, şunu ve şunu yaptığımız, diğerlerinin yapamadığı söylenirdi. Zamanla bütün bu farkların aslında fark olmadığı, diğerlerinin de aynı şeyleri yaptığı ortaya çıktı. Örneğin, ben okuldayken sanırım en çok vurgulanan fark bizim alet kullanmamızdı. Şimdi biliyoruz ki pek çok hayvan alet kullanıyor. Bize zaten çok yakın olan şempanze ve diğer primatlar kullandığı gibi, bizim değil dinozorların yakın akrabası olan kuşlar da, en başta kargalar olmak üzere, alet kullanıyor. Dahası, evrimin bilemediğimiz bir azizliği sonucunda corvid ailesinin (kargagillerin) en zekileri olan New Caledonia adası kargaları doğada hazır buldukları bir şeyi (bir dal, bir taş, bir yaprak) alet olarak kullanmanın yanı sıra, bir şeyi bir şeye ekleyerek veya bir şeyi gagalarıyla eğip bükerek alet imal edebiliyor.

Şaşacak bir şey yok. Darwin çok netçe ifade eder ve o dönemde kabul edilmesini insanların en zor bulduğu belki de budur: İnsan tüm canlılarla şu veya bu ölçüde akraba olduğuna göre, hiçbir özelliğimiz, ister fiziksel, ister zihinsel, ister hissî, gökten zembille bize inmemiştir, hiçbir özelliğimiz tümüyle bize özgü değildir. İnsanın tüm özellikleri bizden önce gelen hayvanlarda (atalarımızda) mevcut olup (belki daha ilkel, daha basit veya daha az bir şekilde mevcut olup) evrim yoluyla bize geçmiştir.

Dolayısıyladır ki, okul günlerimden beri insanı diğer hayvanlardan ayıran tüm duvarlar birer birer yıkılıyor. İnsanî diye düşündüğümüz her şeyin aynı zamanda hayvanî olduğunu keşfediyoruz.

Yakın zamanda karşıma çıkan ve özellikle çarpıcı bulduğum iki örnek vereyim. Çarpıcı buldum, çünkü örnekler gelişkin özelliklere sahip oldukları zaten bilinen şempanze, yunus veya kargalarla değil, arılarla ilgili. Böceklerle yani!

Londra Queen Mary Üniversitesi’nde araştırmacılar yabanarılarının oyun oynadığını belgeledi. Yapılan deneyde arılar ya düz bir yoldan uçarak besin içeren bir odacığa gidebiliyor ya da ana yoldan sapıp yolu biraz uzatarak içinde küçük, renkli, ahşap bilyeler olan bir odacığa uğrayıp bilyelerle oynaştıktan sonra besin odasına devam edebiliyordu.

Bilyelerle oynamak arılara hiçbir avantaj sağlamıyor, aksine besin maddelerine ulaşmalarını geciktiriyordu. Buna rağmen, arıların çoğunluğu oyun odasına uğruyordu. (Oynadıkları oyunu şuradan izleyebilirsiniz: https://www.npr.org/2022/11/05/1134355887/bumblebees-can-play-does-it-mean-they-have-feelings-study-says-yes).

Diğer bir araştırma balarılarının (Apis mellifera) sayı sayabildiğini kanıtlamış!

Berlin Özgür Üniversitesi’nde yapılan deney şöyle: 300 metre uzunluğunda bir alana 3,5 metre yüksekliğinde dört adet çadır konuyor. Arılar alanın bir ucundaki bir kovanda. Kovana en uzak iki çadırın arasına arıların sevdiği bir besin maddesi yerleştiriliyor. Kısa süre sonra arıların hepsi kovandan her çıktığında besini eliyle koymuş gibi buluyor.

Derken, kovan ile besin arasındaki çadır sayısı arttırılıyor. Ve arılar kovandan çıkıp üçüncü çadırla dördüncüsünün arasına gidiyor ve besin bulamıyor. Şaşırıp şaşırmadıklarını bilemiyoruz, ama çadırları saydıkları belli.

Arılar bile oyun oynayıp sayı sayıyorsa, dev kapitalist çiftliklerde küçücük kutularda yaşayan tavuklar canlı canlı pişirildiklerinde acı çekiyorlar mıdır sizce?

Roni Margulies

(Serbestiyet)

 

Bültene kayıt ol