İran’da halk rejimi devirmek için sokakta

27.09.2022 - 14:48
Ozan Tekin
Haberi paylaş

İran’da Mahsa Amini adlı bir kadının karakolda öldürülmesinin ardından başlayan öfke dalgası giderek yayılıyor. Bu, ülkede son 15 yılda gelişen birçok protesto dalgasından biri. Yoksul kitleler eninde sonunda mollalar rejiminin mezarını kazacak.

22 yaşındaki Kürt kadın Mahsa Amini, Tahran'da başörtüsü denetimi yapan ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan üç gün sonra hayatını kaybetmişti. 16 Eylül’deki cinayetin ardından başlayan protestolar, Tahran, İsfahan ve Tebrik gibi büyük merkezler ve Kürt şehirleri dahil olmak üzere 80 civarı yerleşim yerine yayıldı.

Genç kadının gözaltında dövüldüğü ve işkenceye maruz kaldığı tahmin ediliyor. Polis teşkilatı kalp krizi geçirdiğini iddia etse de öfkeli kitleler bunu pek umursamıyor. 

Radikal eylemlerin sonunda birçok yerde karakollar ve devlet binaları ateşe verildi. Ülkenin batısındaki Uşnu (Şîno) kentinin büyük bir bölümünün göstericilerin kontrolüne geçtiğine yönelik haberler medyada yer aldı.

İran rejimi ise her zaman olduğu gibi gösterilere vahşetle karşılık veriyor. Birçok yerdeki gösterilerde yüzlerce aktivist gözaltına alındı. Twitter ve internet erişimi sık sık yasaklanıyor. 

Geçtiğimiz hafta içinde devlet destekli “başörtüsünü savunma” yürüyüşleri yapıldı ve burada “komplolar” ve “dine saldırılar” kınandı. Bunun yanı sıra gazetemiz yayına hazırlandığı sıralarda İran’daki gösterilere yönelik devlet saldırıları sonucu ölenlerin sayısı 50’yi aşmıştı. Cumhurbaşkanı Reisi ise daha da sert müdahalelerin geleceğini belirten bir mesaj yayımladı.

Kadınlar ve Kürtler isyanda

İran’daki gösterilerin ele alınabilecek birçok yönü var. Birincisi, Mahsa Amini’nin tüm dünya isyan eden kadınların sembollerinden biri hâline dönüşmüş olması. 

Kadınlar artık hiçbir yerde görünüşlerine, kılık kıyafetlerine yönelik dayatmaları kabul etmiyor. Başörtüsünün zorla çıkartılmasını ve zorla taktırılmasını da reddediyorlar. 

Bu muazzam özgürlük hareketi bugün Amini’nin yasını tutuyor ve kadınlar bir daha karakollarda öldürülmesin diye sokaklara çıkıyor. İran’da öfkeli kadınlar protesto gösterilerinde başörtülerini çıkartıp atıyorlar. 

Amini, cenaze töreninde, Kürt halkı tarafından kitlesel olarak, “Jin jiyan azadi” sloganlarıyla uğurlandı. 

Baskılar ve yoksulluk

Gösterilere farklı jenerasyonlar da katılırken, özellikle gençlerin çok öfkeli ve militan olduğu dikkat çekiyor. 

İnsanlar dine veya başörtüsüne karşı değiller, ancak sosyal hayatlarına karışılmasını istemiyorlar. Zorla başörtüsü takılmasına karşı özgürlüğünün garantilenmesinin peşindeler. 

Aynı zamanda İran, Batı emperyalizminin ambargolarının yanında, ekonomisini sürekli özelleştirmelere açıyor ve yoksulların daha da kötü koşullarda yaşadığı bir ortam yaratıyor. 

Bütün farklı ekonomik ve toplumsal rahatsızlıklar bu tür isyanlarda kendini gösteriyor.

Gösteriler ilk değil

2009’da seçim sonuçlarını protesto eden Yeşil Devrim hareketi büyük bir isyan dalgası yaratmıştı. Devlet bunu kanla bastırdı. 

İran rejimi aynı zamanda Ortadoğu’da 2011 yılından itibaren gelişen devrimlerin de düşmanı oldu. Arap Baharı’nı ezmek için Suriye’deki Esad rejimine fiili askeri ve ekonomik destek sundular.

2017 yılının son günlerinde İran’da yine büyük gösteriler yaşanmıştı. Hayat pahalılığına karşı yapılan eylemler kısa sürede birçok şehre yayılmış ve geniş kitlelerin katıldığı rejim karşıtı eylemlere dönüşmüştü. Halk sokaklarda günlerce polisle çatışmıştı. 

2018 yılının sonunda ise kamyon şoförlerinin başlattığı grev dalgası birçok farklı sektöre yayılmıştı. 300 bin kamyoncunun kontak kapatmasının ardından öğretmenler, çelik işçileri, inşaat işçileri, belediye çalışanları, şeker kamışı üretiminde çalışan emekçiler arka arkaya grevlerle rejimi sarsmıştı. 

2020 yılının sonunda ise binlerce enerji işçisi benzer bir iş bırakma eylemine girişmişti. 

2021 yılında susuzluğa karşı gösteriler oldu. 

Bu yılın Mayıs ayında ise temel bazı gıda maddelerindeki devlet desteğinin kesilmesi üzerine yaşanan fiyat artışlarına karşı protestolar yaşandı. 100 şehirde greve giden öğretmenler ve Tahran’da yüzde 57 ücret artışı kazanan otobüs şoförleri mücadelenin başını çektiler.

Dini elitlerin yönettiği kapitalizm

20. yüzyıl boyunca emperyalizme karşı ayaklanmaların yaşandığı ve 1979’da işçilerin de katıldığı bir devrimin gerçekleştiği İran’da, bunun ardından Humeyni ve mollalar işçi hareketini boğarak iktidara el koydu. 

1980’lerdeki İran-Irak Savaşı ile birlikte Humeyni “milli birlik” sloganıyla milliyetçiliği kullanarak iktidarını pekiştirdi. 

Devleti yöneten dini elit aynı zamanda İran kapitalist sınıfının bir parçası. Sürekli olarak ABD karşıtlığı ve yaptırımların haksızlığı temelinde milliyetçi bir propaganda yapıyorlar. Ancak tarihsel olarak bu kanadın birçok üyesi yolsuzluklara bulaşmış durumda. 

Aynı zamanda ekonomiyi sürekli olarak yoksulların aleyhine olacak değişimlere tabi tutuyorlar. Ve bu baskıcı rejim halkın nefretini çekiyor, bu yüzden sürekli isyan dalgalarıyla karşı karşıya kalıyorlar.

Arap Baharı’nın ruhu

İran’da sık sık kitleler eylemlerle rejimi sarssa da çok çeşitli muhalefet kesimlerinin bir araya geldiği politik platformlar fazlaca kurulamıyor. 

Siyasi muhalefetin başını orta sınıf “reformist” aydınlar çekiyor. Her ne kadar gösteriler Arap Baharı’nın ruhunu andırsa da, işçi sınıfının öncü kesimlerini kapsayacak devrimci örgütlerin yokluğu, tıpkı Arap Baharı’nda olduğu gibi hareketin sönümlenmesine ve bastırılmasına yol açıyor. 

Türkiye’de yaşayan sosyalistler içinse İran’da sokağa çıkan yoksullarla dayanışma göstermek tartışmasız bir zorunluluk. 

1968’de Paris’i izleyen İngiliz öğrenciler “Bugün Fransa, yarın Britanya” sloganları atıyorlardı. İşçilerin öfkesi bir kez patlak verdiğinde kolayca bölgedeki diğer yerlere yayılabiliyor. Biz de İran’da mücadele edenlerin kararlılığından Türkiye’deki eşitlik ve özgürlük mücadeleleri için ilham almalıyız.

---

Kadınlar ve gençler en önde

Princeston Üniversitesi’nde akademisyen olan sosyalist aktivist Peyman Jafari, eylemlerde farklı jenerasyonların bir araya geldiğini, kadınların ve gençlerin en önde olduğunu aktarıyor:

“Gençler arasında giderek büyüyen bir öfkeli ruh hâli var. Günlük hayatlarına devletin müdahale etmesini artık istemiyorlar. Bu onların dine veya başörtüsüne karşı oldukları anlamına gelmiyor. Konu aslında bunu takma veya takmama özgürlüğünün olmasıyla ilgili. Gösterilere katılan bir arkadaşımla konuşuyorum, başörtüsü takan annesi onu destekliyor. Eylemlere katılan birçok kadının benzer şekilde başörtülü akrabaları ve arkadaşları var. Yani bu dindar olmak veya olmamakla ilgili bir şey değil. Ne giyebileceğinizle ilgili özgürlüğe sahip olma mücadelesi.”

Batı basını İran’daki benzer isyanları çok iştahla aktarsa da Jafari, göstericilerin “Kahrolsun baskıcılar, ister dini liderler olsun, ister Şah” şeklinde slogan attıklarını anlatıyor. Yani halk hem şu anki diktatörlüğü hem de 1979 Devrimi’yle tarihin çöplüğüne gönderilen Batı destekli Şah rejimini lanetliyor.

Peyman Jafari, “Kadın, yaşam, özgürlük” sloganının da ekonomik ve politik talepleri sisteme karşı bütünlüklü bir isyana çevirme konusunda işlevsel olduğunu söylüyor:

“Kadın, yaşam, özgürlük cinsiyetçiliği en öne koyuyor. Hayat derken, herkesin daha iyi bir hayat istediği kastediliyor. Bu aynı zamanda işçilere, yoksullara da referans veriyor. Bence bu, sisteme bütünüyle karşı olan radikal gençliğin hissiyatının güzel bir ifadesi. Sorun hem yozlaşma, yolsuzluk ve ekonominin kötü yönetimi; ama aynı zamanda siyasi ve toplumsal özgürlüklerin kısıtlanması.”

Ozan Tekin

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol