HDP’nin geçtiğimiz hafta sonu gerçekleşen kongresi, devletin uzun yıllardır, özellikle 2015 Haziran seçimlerinden sonra dozu her geçen gün artarak süren baskısına rağmen, Kürt halkının hakları için mücadeleden bir milim geri adım atmadığını gösteren büyük bir meydan okuma oldu.
Çözüm sürecinin sonlandırılması, hendek çatışmaları adı verilen kanlı süreç, Ankara 10 Ekim Gar katliamı, belediye başkanlarının görevden alınması, eş başkanlarının, milletvekillerinin, parti meclisi üyelerinin ve parti üyelerinin tutuklanması, parti binalarında suikastlarla üyelerinin öldürülmesi, HDP’yi elbette yaraladı ama çok açık ki öldürmedi. Tersine, HDP kitlesel desteğinden ve coşkusundan hiçbir şey kaybetmeden yoluna devam ediyor.
Kongrenin ilk gösterdiği, salonun coşkusunun ve kitleselliğinin kanıtladığı bu.
Kongrenin öne çıkarttığı ikinci nokta ise hem Pervin Buldan’ın hem de Mithat Sancar’ın konuşmalarında Kürt sorununda demokratik çözüm hamlesinin zorunlu olduğuna, bu adımın adresinin parlamento ve parlamentoda temsil edilen Kürt halkının temsilcilerinin varlığı olduğuna dikkat çekmeleridir.
Buldan, “Savaş ve imha politikalarıyla Kürt sorunu gerçeğini ve Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldıramayacaktınız. Kürt halkının demokratik siyasetteki kararlılığını ve Türkiye demokrasi güçleriyle omuz omuza yürüttüğü büyük demokrasi mücadelesi bu ülkenin geleceğinde belirleyici olmaya devam edecektir. Tarih ve rüzgâr bizden yanadır. Çözümün adımları eşit yurttaşlıktır, ana dilde eğitimdir, güçlü demokrasi ve yargının yarattığı tahribatların giderilmesidir. Çözüm yeri parlamentodur. Çözüm biziz, çözüm halkımızdır" sözleriyle dikkat çekti çözüm sürecinin adresine ve zorunluluğuna.
Mithat Sancar ise “Bizim fikriyatımızın gücü hakikate olan bağlılığından, hakikatleri esas alarak yol almasından geliyor. İşte o hakikatlerden biri de Kürt sorunudur. Yüz yıllık bir tarihi olan, kırk yıla yaklaşan bir çatışmayla iç içe geçmiş, başta demokrasi olmak üzere birçok sorunun doğrudan veya dolaylı temelinde yatan bir hakikattir Kürt sorunu. Bu iç içeliği görmezden gelmek, çözümü ve barışı birbirinden ayırmaya çalışmak demektir. Bu da hakikati yok saymak anlamına gelir. Özellikle vurgulamak isterim ki, çözümün yöntemi savaş-çatışma-şiddet olamaz. Çözüme ve barışa, ancak ve ancak diyalog, müzakere ve demokratik siyasetle ulaşılabilir” sözleriyle Kürt sorununda çözüm ve demokratik siyaset arasındaki ilişkiye açıklık getirdi.
İttifaklar mecliste değil sokakta!
Eş başkanların kürsüden yaptığı konuşmalarda dikkat çeken bir yan ise kongreye DSİP adına katılan Atilla Dirim ve Can Irmak Özinanır’ın belirtiği gibi “HDP’nin hiçbir denklem dışına itilemeyeceğiydi.” Kongrede HDP’nin uzun zamandır yaptığı demokrasi ittifakı vurgusunda ısrarcı olundu. Mithat Sancar, kendileriyle açıktan diyalog yürütülmesi halinde muhalefetin ortak adayına sıcak baktıklarını, ancak bu diyalog kurulmazsa kendi adaylarıyla seçimlere gireceklerini söyledi.
Bu açıklamalar hepimizi yeniden seçimler ve mücadele arasındaki ilişkiyi tartışmaya zorluyor. Seçimlerin kritik öneme sahip olduğu bir gerçek. Ama bu önemin altını seçimlerin seçimlere ertelenemeyecek kadar kritik olduğunu söyleyerek çizmezsek, demokrasi ittifakı iddiası boşluğa düşmek zorunda kalır.
Altılı masa denilen, burjuvazinin ve devletin bir başka kesiminin programını savunan fakat mevcut Erdoğan-Bahçeli ittifakının yarattığı ağır baskı koşulları ve travmalar nedeniyle muhalefetin eşitlik ve adalet isteyen tüm kesimlerinin kaçınılmaz bir şekilde gözünü dikmek zorunda kaldığı muhalefet ittifakı, sağa karşı bir başka sağ ittifaktır. HDP’nin ya da herhangi bir demokrat, sol, sosyalist kurumun altılı masayla anlaşabileceği tek nokta, mevcut rejimden kurtulma arzusudur. Toplumun geniş kesimlerinde bu arzu üzerinde tam bir mutabakat var. Altılı masanın bileşenleriyle bir sosyalistin anlaşabileceği nokta burada başlar, burada biter.
Sonra hayatın diğer gerçekleri devreye girer: Sınırötesi operasyonlar. LGBTİ+ hakları, kadınların özgürlüğü, sermaye sahiplerinin vergilendirilmesi, göçmenlerle dayanışma, Kürt sorununun çözümü (bu arada hem sınır ötesi operasyonları savunup hem Kürt sorununu demokratik olarak nasıl çözeceğini açıklamalı iddia sahipleri bir an evel), NATO üyeliği, Mavi Vatan tezi etrafında süren bölgesel güç olma stratejisi. Ekonomik krizden krizin faturasını yoksullara yüklemeyi amaçlayan neoliberal programların dışında alternatifler sunarak çıkmak.
Hayatın gerçekleri bunlar.
Köprüyü geçmeden önce
“Erdoğan-Bahçeli iktidarından bir kurtulalım sonra bakarız” taktiği, öncelikle seçimi kazanmayı güçleştiriyor. Çünkü milyonlarca insanı politik bir yaratıcı hedef etrafında değil, bir adamdan kurtulmak olarak özetleyebileceğimiz (ve yargılanacaklar gürültüsüyle sürdürülen) sığ bir hedefe kitleyerek sistemin doğasını görünmez kılıyor. Hayali bir Erdoğan öncesi güzellemesi yaparak “bir bebekten katil yaratan karanlığın devamlılığının esas” olduğu gerçeğini saklıyor.
Daha da önemlisi her gelişmeyi sandığa ertelemek, sandıktan çıkan sonucun ürünü olan altılı masa iktidarının bir dizi alanda başlatacağı, işçi sınıfını ve büyük bir ihtimalle Kürt halkı ile göçmenleri hedef alacak saldırı programına karşı da hepimizi donanımsız bırakmak anlamına geliyor.
Erdoğan-Bahçeli ittifakı bu seçimleri kaybetti. Farklı bir şekilde yenilecekler. Bir gazetecinin söylediği gibi, Erdoğan’ın bir seçim kazanma makinesi olmasının artık bir önemi yok. Zira, Erdoğan bir seçim kazanım makinesi ve muhalefet bir seçim kaybetme makinesi değildi. Koşullar, kutuplaştırma siyasetinin seçim kazanmaya elverişli hale gelmesine yardımcı oluyordu.
Şimdi, seçim kazanma makinesinin karşısında akıl almaz bir fakirleşme, açlık ve barınamama krizi var. Bir de Melike Karaosmanoğlu’nun göçmen dayanışması toplantısında ifade ettiği gibi bir demokrasi krizi, bir yönetememe krizi yaşanıyor. Sosyal medya röportajları sırasında, “Telefonunu çıkar” diyen AKP’liler yok artık. Kendilerinin de telefonu var ve telefon, elektrik, doğalgaz ve ev kirası faturaları ödenecek gibi değil.
Üstelik bu adımların hepsi, iktidar ittifakı bileşenlerinin kendi tuhaf ürünleri olan Türk tipi başkanlık rejiminin kaçınılmaz sonuçları.
Sorun seçimleri bugünden garanti altına alacak mücadelelere hazırlanıp, yıl sonuna doğru iyice katlanılmaz hale gelecek yaşam şartlarının hesabını soran büyük bir mücadele ve dayanışma ağını mı inşa edeceğimiz yoksa gelişmeleri seçime mi erteleyeceğiz sorusuna yanıt vermekte düğümleniyor.
HDP’nin hem kongresi hem de tüm anketlerin gösterdiği seçmen desteği muazzam bir avantajımızın olduğunu gösteriyor. Kürt halkı gerçekten de mucizevi bir halk. Ancak bu yetmez. Bu halk, batıda seçimlere endeksli olmayan bir başka alternatifle birleşmek zorunda.
Bu seçimleri AKP-MHP açısından unutmak istedikleri acı bir yenilgi haline getirirken, yerine gelecek olanın solun tüm iddialarına açık bir siyasal yapılanma olmasını da garanti altına alabilecek tek doğru adımdır.
Şenol Karakaş