Bir göçmenin yolculuğunu tanımlayarak yazıma başlamak istiyorum: Özgürlük için ölümü göze alıp yola çıkmak, lastik bir botla kilometrelerce mavi bir ölümle burun buruna olmak, güvenli bir kara parçasına ayak basma umuduyla yol almak. Şiddetten, baskıdan, zulümden kaçmak için başka bir ülkeye gitmeye çalışmak. Bitmeyen bir yolculuk, bitmeyen bir tanım. Çünkü gelinen ülkede göçmeni bekleyen yeni bir yolculuk var. Irkçılarla mücadele yolculuğu. Bu yolculuk gelişmiş denilen ülkelerin ne kadar gelişmiş olduğunu bir kez daha sorgulatır hale geldi. İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel’in gelişmişliği güç, iktidar, para hırsı ve ırkçılıkla adlandırılabilir. Bana göre gelişmişliğin en önemli göstergeleri insan haklarına saygı ve empatidir.
Patel, empati yoksunu olsa gerek. Göçmen bir ailenin kızı olarak İngiltere’de doğuyor. Hint kökenli bir İngiliz. Parlamentoda göçmenlerin Ruanda’ya gönderilmesiyle ilgili açıklama yaptığında “Burası bizim ülkemiz” sözcüklerine özel bir vurgu yapmıştı. “Burası bizim ülkemiz.” Bu sözcükler oldukça tanıdık değil mi? Son birkaç yıldır Suriyeliler ve diğer sığınmacılar söz konusu olduğunda Türkiye’deki ırkçılar da sıklıkla benzer sözcükleri dile getiriyor. Ne yazık ki ırkçıların dili her yerde aynı. Göçmen olduğunu unutup göçmenlerin halinden anlamamak böyle bir şey olsa gerek. Oysa ölümü ve insanlığı unutan insanların hatırlaması gereken derin mi derin bir deyim var: “Mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi”.
“Bizim ülkemiz” sözcükleri gizli bir ırkçılığı barındırıyor. Burada düşünülmesi gereken, hiçbir şeyin insandan, yaşamdan, acıdan, ölümden daha büyük olamayacağıdır.
Ruanda planlarının açıklandığı 14 Nisan'dan bu yana 4 bin 850'den fazla kişi küçük teknelerle İngiltere'ye ulaştı. Bu, geçen yılın aynı dönemindeki sayının iki buçuk katından fazla. Ruanda açıklaması bile insanları durdurmuyor çünkü onların zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. İngiltere’de şuan 28 bin yasadışı göçmen bulunmakta ve onlarla ilgili iltica süreci devam etmekte. Ruanda’ya gönderilmesi planlanan göçmen sayısı ise 1000. Priti Patel’in daha doğrusu Johnson’un bu traji-komik adımı atmasının altında sağcı-milliyetçi oyları almak ve ırkçılık yatıyor.
Patel daha önce Ruanda planlarının, bozuk sığınma sistemini elden geçirme ve insan kaçakçılarının iş modelini kırma stratejisinin önemli bir parçası olduğunu dile getirmişti. Son günlerdeki itirazlardan sonra da şu açıklamayı yaptı: “Artık süreci engellemek ve taşınmaları geciktirmek için girişimlerde bulunulacağını bildiğimiz halde, caydıramayacaklar ve İngiliz halkının beklediği şeyi sunmaya tamamen bağlı kalacağım."
Aklı selim herkes Ruanda planının yanlışlığını dile getiriyor: Yüksek hâkimler kurulunun birçok üyesi, sosyalistler, sivil toplum örgütleri, kiliseler, muhalefetin çoğu. Ruanda planının suç çetelerini veya küçük tekne geçişlerini caydırmakla ilgili olmadığı, manşetlere göre hareket edildiği, bu planın uygulanamaz, aşırı derecede pahalı olduğu ve İngiliz tarzı bir politikayı yansıtmadığı dile getiriliyor ama bunlara kulak asılmıyor.
İçişleri bakanının önerilerinin uluslararası hukuka ve BM mülteci sözleşmesine aykırı olduğu ve İngiliz veri koruma yasasını ihlal ettiğinin belirtilmesine rağmen 14 Haziran’da Ruanda uçağı havalanacaktı. AHİM durdurdu, ama İngiliz Göçmenlik Dairesi durmadı, aynı gün, gece yarısına doğru 28 bin kişinin içinden rastgele seçtiği kişilere (bir nevi tombala sistemi) avukatlarını atlayarak telefonla Ruanda’ya gönderileceği bilgisini verebildi.
Patel, hangi göçmenlerin sınır dışı edilmeye uygun olabileceğini açıklayan temel çerçeve belgelerini açıklamayı reddetti. Göçmenleri geldikleri güvensiz topraklardan, başka bir güvensiz toprağa göndermekten de hiç beis duymadı. Göçmenler için Ruanda'ya vardıklarında beş yıla kadar eğitim, konaklama ve sağlık hizmetini içeren cömert bir destek paketi varmış. Bu ortaklık kapsamında Birleşik Krallık, Ruanda'nın ekonomik kalkınmasına ve büyümesine 120 milyon sterlinlik bir başlangıç yatırımı da yapacakmış. Bu vaatler bana gene güzel bir deyimi hatırlatıyor: “astarı yüzünden pahalı”. Pahalı ama iyi bir seçim yatırımı adına masraftan çekinmemeli, ırkçılık da cabası.
Geçen haftalarda muhafazakârlar tarafından düzenlenen akşam yemeğinde İçişleri Bakanı konuşurken bir kadın ayağa kalkıp Patel'e şunları söyledi: "Priti Patel, ırkçı politikalarınız insanları öldürüyor. Sığınma talebinde bulunan insanları Ruanda'ya gönderme planlarınız insanlık dışı ve insanların hayatlarını mahvedecek." Daha sonra diğer aktivistler de ayağa kalkıp kadını destekleyen açıklamalarda bulundu.
Uluslararası hukuku, BM mülteci sözleşmesini ve İngiliz veri koruma kurallarını ihlal eden Boris Johnson ve ekibi; Covid gaflarına, yandaş ihalelerinin bilinmesine, kendi kurallarını çiğnemelerine, ortaya çıkan yalanlarına rağmen iktidarda. İktidarda kalabilmek için de son yıllardaki en etkili yöntemi, milliyetçiliği kullanmaya çalışıyorlar. Toplumun çoğunluğu da onların etkisi altında.
Gerçekler ve insanlık daima çoğunluktan büyüktür.
Hepimiz göçmeniz, ırkçılığa hayır, mücadeleye devam.
Figen Dayıcık Fırat