AKP ve MHP'nin sosyal medyada yeni düzenlemeler getiren yasa tasarısı mecliste. Bu tasarı "dezenformasyonla mücadele" olarak sunulsa da özünde sansür ve otosansür var.
AKP'lilere göre tasarı, Avrupa ülkelerinde uygulanan yasalardan uyarlanarak yazıldı. Neredeyse herkesin şikayetçi olduğu hakaret, iftira, yalan haber ve yanlış bilgilendirmenin son bulacağını söylüyorlar.
Tasarının getirecekleri
Tasarı yasalaştığı takdirde, bugüne kadar devlete herhangi bir bildirimde bulunmadan yayın yapan haber siteleri, tıpkı basılı yayınlar gibi "süreli periyodik yayın" kategorisine alınacak. Böylece haber sitelerinde, devlet denetimi artırılacak. Site sahipleri ve sorumlu yazı işleri müdürleri yayınlan içerikten dolayı yargılanıp cezalandırılabilecek.
AKP ve MHP'nin aylardır hazırlığını yaptığı, tam da seçimlere 1 yıl kalmışken yasalaştırılmak istediği tasarının en tartışmalı yanı, Türk Ceza Kanunu'na eklemek istedikleri ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma' suçu.
Buna göre “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse” 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası alacak. Bu suç bir örgütsel faaliyetin ürünü olarak gündeme gelirse ceza ikiye katlanacak.
Türkiye demokratik bir ülke olsaydı, Ümit Özdağ gibiler bu maddeden haklı olarak suçlanıp, yargılanabilirdi. 8 Mart'ta yürüyen kadınların ezanı ıslıkladıkları yalanını yazıp, hakaret eden Abdurrahman Dilipak ve benzerleri; her fırsatta Suriyeli göçmenleri, Kürtleri, Ermenileri, Yahudileri, Rumları, LGBTİ+'ları karalayıp, aşağılayıp, hedef gösterenler de.
Fakat basın özgürlüğünün olmadığı, düşünce ve ifade özgürlüğünün ağır cezai yaptırımlarla kısıtlandığı koşullarda hangi bilginin doğru, hangisinin yalan olduğuna karar verecek olan siyasallaşmış yargı bu yasayı nasıl uygulayacak?
Örneğin pandeminin ilk yılında ölüm ve vaka sayısı konusunda büyük tartışmalar yaşandı. Sağlık Bakanlığı ayrı veriler sundu, Türk Tabipleri Birliği (TTB) bunlara karşı çıktı. O dönem bu yasa yürürlükte olsaydı TTB halkı bilgilendirmek için yaptığı sosyal medya paylaşımlarından dolayı yargılanacak mıydı?
Enflasyon hakkındaki tartışmalarda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri oynanmış olmakla eleştirilirken, bağımsız akademisyenlerin kurduğu Enflasyon Araştırma Grubu yayınladığı verilerden dolayı yargılanacak mı? TÜİK'in ENAG hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve ekonomik istatikleri yayınlama tekelinin kendisinde olduğunu savunmuştu.
Peki akut bir hadiseyi, devletin "evet oldu" demediği koşullarda haber yapmak suç mu olacak?
24 Nisan 2018 genel seçimlerinden 10 gün önce, Urfa'da "seçim çalışması" yapan AKP'li vekil ve aday İbrahim Halil Yıldız ile beraberindekiler bir dükkanda çıkan tartışmanın ardından Şenyaşar ailesinden 4 kişiyi öldürdü. Üstelik yaralıların kaldırıldığı hastaneyi basıp, yataklarında katlederek. Bu olay uzun zaman, sadece Kürt medyası ve Batı'daki muhalif haber sitelerinde duyurulabildi. Çoğunda dava açılmaması için bir iddia olarak verildi çünkü bu haber siteleri kendilerine açılmış çok sayıda davayla uğraşıyordu. Onca yıl sonra, yine seçim yaklaştığında bu haberin içeriği bir "iddia" olmaktan çıkıp yargının konusu olan bir gerçeğe dönüşebildi.
İktidar blokunun tasarısı yasalaştığı takdirde böylesi birçok olayın haberini duyurmak suç olabilir, devletin resmi kurumları böylesi olayların yaşandığını tasdik etmediği takdirde.
Hedefleri nedir?
AKP ve MHP'nin sosyal medyada devlet denetimini artırma girişimi, hakarete, yalana, nefret suçları ve iftiralara karşı gereken yaptırımları getirmekten öte iktidarın uygulamalarının teşhir edilebildiği, açığa çıkarılabildiği ve kamuoyu ile paylaşabildiği tek mecra olan sosyal medyayı ve bu alanda faaliyet gösteren alternatif basın kuruluşlarını yaklaşan seçim öncesi susturmak amacıyla yapılıyor. Üstelik bunu yapanlar, sosyal medyada dezenformasyonu ve hakareti bir siyasi taktik olarak kullananlar.
Sosyalist basın bu tip devlet baskılarını yıllardır (dönem dönem) yaşıyor ve gerçekleri anlatmaktan geri durmuyor. Bu baskı yasası, sansür ve otosansürü büyütecek olsa da siyasi eleştiri önüne çıkarılan engelleri, sansürü aşacaktır. Düşünce, ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğü için mücadele büyüdükçe.
Volkan Akyıldırım
Görsel: 15 Mayıs 2011 İnternetime Dokunma yürüyüşü, İstanbul