Krizin faturasını sırtımıza yüklüyorlar

06.01.2022 - 13:06
Çağla Oflas
Haberi paylaş

Ekonomik kriz, bu rejimin yarattığı çoklu krizlerin en çok can yakan bileşeni. Hükümet, ekonominin içinde bulunduğu kaynak krizini aşmak amacıyla emekçilerden sermayeye kaynak transferi için faiz indiriminde bulundu. “Kara Salı” olarak anılan günde TL dolar karşısında 8,30’lu seviyelerden 15, 18’li seviyelere geriledi. Halkın alım gücü ateşe tutulmuş bir kartopu gibi erirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, rekabetçi kur, yüksek istihdam ve yüksek ihracat odaklı, “Çin Modeli”ni ilan etti. Ekonomide yaşanan derin sorunları çözmekten çok, işçileri sıfır maliyetle çalıştırmayı hedefleyen “model” birkaç günde çuvalladı. Döviz kurlarındaki engellenemeyen yükseliş karşısında da “kur garantili mevduat politikası” uygulamaya başlandı. Adı konulmamış faiz uygulamasında mudilere milyonlarca emekçinin sırtına bindirilmiş vergilerden oluşan hazine garantisi verildi. 

Merkez Bankası’ndaki 128 milyar doları buharlaştıran, elinde döviz kalmayan iktidar milyonların yoksulluğu pahasına, ekonomik modelden modele sürüklenirken, dolar kurunun 11-13 lira arasına çekilmesinden büyük bir başarı hikâyesi çıkarmaya çalışıyor. Ekonomide yarattıkları kaotik durumu inkâr etmeye devam ediyor. AKP-MHP koalisyonu bir “beka meselesi” haline gelmiş iktidarını sürdürmek için, tabanındaki çözülmeyi ve oy kaybını durdurmak istiyor. Seçimleri kazanmak için yarattıkları “yalancı baharla” milyonları bile bile fakirleştirdiler. Son birkaç haftadır yüzde 40 oranında fakirleşen milyonların öfkesini durdurmak için baskı ve korku atmosferini sürekli sıcak tutuyorlar. Ancak sefalet koşulları korku atmosferinin yerini hızla öfkeye bırakabilir. Milyonlar harekete geçmeye başladığında korku hızla yer değiştirebilir. 

Temel ihtiyaçlara fahiş zam 

Dolar kurunun yükselişinin yarattığı hayat pahalılığı karşısında ücretler ateşe değmiş kartopu gibi eridi. Emekçi kitleler temel ihtiyaçlarına ulaşamaz duruma geldi. “Ucuzluk” sloganlı yoksul kesimlerin alışveriş yaptıkları A101, BİM gibi mağazalarda bile temel ihtiyaçların etiketleri değiştirilmeye başlandı. 

Sadece yılbaşı gecesi, yeni yıla girmeden 1 dakika önce ilan edilen zamların etkisi şöyle oldu:

Konutlarda kullanılan doğalgaza yüzde 25, elektrik üretim amaçlı kullanılan doğalgaza yüzde 15 zam yapıldı. Bu şu anlama geliyor:

100 TL olan fatura 152 TL’ye, 150 TL olan fatura 240 TL’ye, 200 TL olan fatura 350 TL’ye, 250 TL olan fatura 465 TL’ye ve 300 TL olan fatura 580 TL’ye çıkacak. Bunlar yaklaşık sayılar ama yılbaşı zammının ağırlığını gösteriyor.

İnsanlar fakir sofralarda yılbaşını kutlarken bir yandan da 40 litrelik benzinde 20 liralık, MTV’de yüzde 25 artış, pasaport bedelinde yüzde 36, emlak vergisinde yüzde 18, ehliyet harcında yüzde 36 zam gerçekleşti. Halihazırda aşırı pahalı Osmangazi Köprüsü geçiş ücreti 147.50 liradan 184.50 liraya çıktı. Boğaz köprüleri zamlandı. Avrasya Tüneli geçiş ücreti 46 liradan 53 liraya, İstanbul Marmaray’da ise en uzun mesafe yüzde 23’lük artışla 8.91 liradan 10.95 liraya çıktı. Aylık Mavi Kart yüzde 36 arttı. Zamdan önce 316 lira olan Mavi Kart artık 430 lira.

Zam yağmuru böyle sona ermedi. İETT ücretleri yüzde 36 zamlandı, metrobüs ücretleri yüzde 36 zamlandı, böylece tam uzun mesafe 5.98 liradan 8.13 liraya çıktı. Minibüs, taksi mobil telefon aboneliği gibi alanlarda da boş durulmadı ve zamlar yağmur gibi yağdı.

Kara Salı’dan beri, 5 litrelik ayçiçeği fiyatı 125 liraya, bir litre süt 16 liraya ve bebek maması ise 145 liraya yükseldi. 

Yüksek enflasyon düşük ücret politikası 

TUİK’in manipüle edilmiş enflasyon rakamlarının aksine market alışverişleri enflasyon rakamlarının yüzde 50’nin çok üzerinde olduğunu göstermekte. Yıl içinde bu rakamların yüzde yüze ulaşması bekleniyor. Enflasyon rakamları yukarı doğru yükselişteyken ücretler aşağı doğru çekilmekte. İktidarın “Son 45 yılın en yüksek asgari ücret zammı” olarak tanımladığı 4 bin 250 liralık zam yüksek enflasyonla birlikte açlık sınırında kaldı. Üstelik, DİSKAR’ın araştırmasına göre ücretler resmî enflasyonun bile altında kalırken, ortalama ücret ile asgari ücret arasındaki makas da kapanmış durumda. 2012-2021 arasında brüt ücretlerde yüzde 197 artış yaşanırken, TÜFE’de yüzde 221 oranında artış yaşandı. Yine rapora göre iş gücü maliyetleri de üretici fiyat artışlarının 34 puan altında kaldı.

Asgari ücrete zam yapıldığı gün iktidarın bütün böbürlenmelerine rağmen dolar karşılığında asgari ücretle 1 Ocak 2021’de 7062 yumurta alınabilirken, 1 Ocak 2022’de 4250 yumurta alınabilecek. Bu Türkiye’de alım gücünün ne kadar şiddetli düştüğünün göstergelerinden birisi. 

---

Milyonların birleşik mücadelesine ihtiyacımız var 

Yeni atanan Maliye Bakanı Nebati, ”gözlerimdeki ışıltıya bakın, ekonominin nasıl olduğunu anlarsınız” dedi. Bakan Nebati’nin gözlerindeki ışıltının nedeni bilinmez ama evlerine ekmek getiremeyen emekçi kitlelerdeki artan öfke ve huzursuzluk çok büyük. 

Ekonomide sadece patronları kollayan kontrol dışı tutarsız uygulamalar korkunç bir yıkım yaratmış durumda. 

İşsizlik ve yoksulluk, gelir dağılımındaki eşitsizlik, adaletsizlik, ifade, örgütlenme ve gösteri haklarına yapılan saldırılar emekçi kitleleri harekete geçirmeye başladı. Eylemlere, grevlere katılan işçilerde “Artık yeter” ruh hali daha hissedilir halde. “Kara Salı” öncesinde yüzde 10-15 bantlarında imzalanan toplu sözleşmeler, yüksek oranda yapılan zamlar karşısında ek ücret talepleriyle başlayan eylemler, iş bırakmalar, ekonomik krizle birlikte “Geçinemiyoruz” eylemleriyle ivmelendi. Pandemi nedeniyle kapanma sürecinde, patronlar ve iktidar işçilere can güvenliği/iş güvenliği ikilemini dayattı. Sermayenin kârı uğruna işçilerin güvenliği hiçe sayılırken, işçiler yoksullaşırken, sermayeye vergi afları, teşvikler yağdırıldı. Sefalet ücretleri dayatılan, doğru düzgün hiçbir destek alamayan işçiler kapanmanın bittiği “normalleşme” sürecinde hak ve ücret kayıplarını gidermek için mücadele etmeye başladılar. Sendikasızlaşmaya, işten atılmalara, ücret kayıplarına karşı tek tek iş yeri bazında eylem sayılarında artış yaşanırken eylemler de radikalleşti. Sendikalaştıkları için işten atılan 9 arkadaşını geri aldırmak amacıyla fabrikayı işgal eden Mitsuba işçilerinin mücadelesi, Migros’un Esentepe’deki deposunda kötü çalışma koşullarını düzeltmek için fiilen greve çıkan işçilerin mücadelesi, 156 gün grev yapan Belkalper işçilerinin mücadelesi, Bakırköy Belediyesi tarafından dayatılan sıfır zamma karşı grev yapan işçilerin mücadelesi gibi; işçilerin kararlı duruşlarını yansıtan iş yeri merkezli pek çok mücadele yaşandı, yaşanıyor.

---

Ücret mücadelesi öne geçti 

Yeni atanan Maliye Bakanı Nebati, ”gözlerimdeki ışıltıya bakın, ekonominin nasıl olduğunu anlarsınız” dedi. Bakan Nebati’nin gözlerindeki ışıltının nedeni bilinmez ama evlerine ekmek getiremeyen emekçi kitlelerdeki artan öfke ve huzursuzluk çok büyük. 

Ekonomide sadece patronları kollayan kontrol dışı tutarsız uygulamalar korkunç bir yıkım yaratmış durumda. 

İşsizlik ve yoksulluk, gelir dağılımındaki eşitsizlik, adaletsizlik, ifade, örgütlenme ve gösteri haklarına yapılan saldırılar emekçi kitleleri harekete geçirmeye başladı. Eylemlere, grevlere katılan işçilerde “Artık yeter” ruh hali daha hissedilir halde. “Kara Salı” öncesinde yüzde 10-15 bantlarında imzalanan toplu sözleşmeler, yüksek oranda yapılan zamlar karşısında ek ücret talepleriyle başlayan eylemler, iş bırakmalar, ekonomik krizle birlikte “Geçinemiyoruz” eylemleriyle ivmelendi. Pandemi nedeniyle kapanma sürecinde, patronlar ve iktidar işçilere can güvenliği/iş güvenliği ikilemini dayattı. Sermayenin kârı uğruna işçilerin güvenliği hiçe sayılırken, işçiler yoksullaşırken, sermayeye vergi afları, teşvikler yağdırıldı. Sefalet ücretleri dayatılan, doğru düzgün hiçbir destek alamayan işçiler kapanmanın bittiği “normalleşme” sürecinde hak ve ücret kayıplarını gidermek için mücadele etmeye başladılar. Sendikasızlaşmaya, işten atılmalara, ücret kayıplarına karşı tek tek iş yeri bazında eylem sayılarında artış yaşanırken eylemler de radikalleşti. Sendikalaştıkları için işten atılan 9 arkadaşını geri aldırmak amacıyla fabrikayı işgal eden Mitsuba işçilerinin mücadelesi, Migros’un Esentepe’deki deposunda kötü çalışma koşullarını düzeltmek için fiilen greve çıkan işçilerin mücadelesi, 156 gün grev yapan Belkalper işçilerinin mücadelesi, Bakırköy Belediyesi tarafından dayatılan sıfır zamma karşı grev yapan işçilerin mücadelesi gibi; işçilerin kararlı duruşlarını yansıtan iş yeri merkezli pek çok mücadele yaşandı, yaşanıyor.

Çağla Oflas

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol