Şili’de 2011 yılında patlayan öğrenci eylemlerinin sözcülerinden Gabriel Boric’in seçimlerde aşırı sağcı Kazts’ı yenerek Şili tarihinin en genç cumhurbaşkanı olması Türkiye solunda büyük bir heyecanla karşılandı. Bu coşku kuşkusuz hepimizin. Ama Şili’de yaşananlardan sağlam bir ders çıkartmak gerekiyor. Tüm siyasal yaşamın Türkiye’de muhalefetin aşırı meraklı olduğu seçimlere indirgenmemesi için bu bir zorunluluk.
Hareketten vekilliğe
2011-12 döneminin öğrenci hareketinin sivrilen isimlerinden olan Gabriel Boric 2014 yılında milletvekili seçilip Kongre’ye girdi ve ikinci dönem de milletvekili seçilmeyi başardı. Bu açıdan Boric’in bir sosyal hareketin sözcüsü olduğunun ve başlangıçta bu hareketin tam bir desteğini toplamayı başardığının altını çizmek gerekiyor.
Şili’de çeşitli partiler seçimlerden önce aday belirlemek için kendi aralarında pakt imzalayabiliyorlar. Komünist Parti, solun geniş kesimleri ve Boric’in üyesi olduğu partinin anlaşması gereği yapılan ön seçimlerde Komünist Parti’nin adayını geride bırakan Boric solun geniş kesimlerinin adayı olmayı başardı. Bu elbette Boric’in solun en radikal, en solda adayı olduğu anlamına gelmiyor, ondan daha solda, daha sert ve antikapitalist bir muhalefetin temsilcileri de vardı seçimlerde.
21 Kasım’da yapılan seçimlerde Boric merkez solun ve radikal solun adaylarından daha fazla oy aldı, oyların yüzde 26’sını topladı. Fakat, aşırı sağın adayı ilk turda yüzde 28 oy aldı. Boric ikinci oldu. 19 Aralık’ta yapılan ikinci turda Boric, sürpriz yaparak seçimi kazandı.
Bunda, aşırı sağın adayının sicili, Pinochet darbesinin anayasasından memnun olduğunu açıklaması, kadın bakanlığını kaldıracağı yönündeki açıklamaları kuşkusuz etkili oldu. “Kimlik”ler alanına yönelik sağcı, vurdumduymaz yaklaşımı da Kazts’ın seçimi kaybetmesinde bir etkendi. Bir başka etken de seçimlere katılımın yüksek olması ve solun ve merkezde duran seçmen kitlelerinin aşırı sağ yerine aynı anda hem solun politikalarını hem de yumuşatılmış merkez solcu eğilimleri temsil eden Boric’in etrafında birleşmeleriydi.
Arka plan
Şili’de dev bir mücadele dalgası var. 2018 yazında birçok şehirde 100 binden fazla kadın güvenli ve yasal kürtaj hakkı için gösteriler düzenledi.
2018 yılının Aralık ayında, Valparaiso Limanı’nda başlayan ve bir ay boyunca devam eden grev ve protestolar giderek gelişti. Bütün limanlara yayıldı. Meyve ihracatını bir önceki döneme göre yüzde 95 oranında düşüren grevciler polis saldırısına rağmen geri adım atmadı.
2019 yılının Aralık ayında ise kadınlar yeniden sahnedeydi. 2019’daki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde 350 bin kadının başkent Santiago’da, 800 bin kadının ise ülke genelinde sokağa çıkması Şili’de yaşanacak değişimin habercisi gibiydi. Ekim ayında lise öğrencilerinin ulaşım zammı protestosuyla başlayan isyan dalgasında genç kadınlar en öndeydi. Sokaklara çıkan ve genel grev örgütleyen yüzbinler arasında da kadınlar hemen her karede en önde yer alıyordu. Çok sayıda kadın polis şiddetine maruz kaldı, öldürüldü, gözaltına alındı, işkence gördü, onlarcası plastik mermiler nedeniyle gözünü kaybetti.
Şüpheli kadın ölümleri, özellikle gösterilerin sembolü haline gelen bazı kadınların öldürülmesi, parmaklıklara asılı olarak bulunan sokak dansçısı Daniela Carrasco’nun katledilmesi, bir kadın gazetecinin bıçaklanarak öldürülmesi öfke yarattı. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde binlerce kadın sokaklara indi. Feminist örgüt Las Tesis aynı gün Şili Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı önünde tecavüzcülere karşı danslı bir protesto gerçekleştirdi. Bu gösteri hızla tüm dünyada kadınlara ilham verdi.
2019’un Kasım ayında ise Santiago’da büyük bir göster düzenleyen işçiler ve öğrenciler devlet başkanı Pinera’ya meydan okudular. Günlerdir süren ve polisin 20 kişiyi öldürdüğü gösterilerin sonunda hareket geri çekilmemiş, tersine daha etkin bir sokak hareketliliğiyle meydan okumuştu. Öğrenciler, işçiler ve yoksullar, diktatör Pinochet döneminden kalma anayasanın temelden değiştirilmesini talep ediyordu.
Ekim-Kasım 2019’daki eylemler milyarder bir patron olan devlet başkanına geri adım attırdı. Halkın yüzde 83’ünün desteklediği gösteriler, pandemiyle birlikte hız kezse de Pinochet diktatörlüğünü süpüren halkın milyarder başkana katlanmasını engelleyecek muazzam bir politik birikime neden olmuştu.
Seçimi seçimden önce kazanmak
Boric’in bu mücadelenin bir parçası olarak toplumdaki ana akım siyasi partilerden kopuş eğilimine paralel olarak seçimi kazanması tarihî bir dönüm noktası. Son yirmi yılın bir merkez sağdan bir merkez soldan iktidar şekillenmesinden bir kopuş yaşandı son seçimlerde. Fakat bu kopuş sınıf mücadelesinin derinlerinde yaşanan bir kopuşun seçimlerde ifade olmasından başka bir şekilde ele alınmamalı. Söz konusu olan, sadece bir seçim ittifakı değildi.
Türkiye’de yaklaşan seçimlerin yarattığı heyecan AKP-MHP ve devlet ittifakının bezdirici sağcılığından kurtulmak için açığa çıkan heyecanla birleşip her gelişmeyi seçimlere erteleyen bir politik yaklaşıma neden oluyor. Sosyal medyada Don’t Look Up filmiyle ilgili şaka yapan birisinin yazdığı gibi Türkiye’de muhalefetin genel havası, dünyaya dev bir kuyruklu yıldız çarpmak üzere yaklaşsa bile, “aman seçimlerden önce bir şey yapmayalım bir tatsızlık çıkmasın şimdi” diye özetlenebilir.
Şili’de seçimlerin nasıl kazanıldığını anlamanın yolu, seçimlerden önce, sol muhalefetin oturup tüm gücünü seçim ittifakı tartışmalarına harcamadığının görülmesidir. Yüz binlerce kadının eylemi, yerli halkların özgürlük eylemi, kıran kırana ekoloji mücadelesi veren yerel ağların eylemleri, işçi ve öğrenci isyanları, devletle, aşırı sağcılarla, polisle girişilen göğüs göğüse mücadele her türden seçim ittifakından önce geldi. 2020 yılı OECD gelir adaletsizliği raporuna göre Şili dünyada en kötü 4. ülke. Türkiye, gelir adaletsizliğinin en kötü olduğu 7. ülke. Şili’de 15-30 yaş arasında nüfusun kurumlara ve siyasete güveni çok düşük. Bu kesim sokaktan kurumlara doğru ileri atıldı, seçimlerin ardından oluşan Kurucu Meclis üyelerinin yüzde 67’sinin hiçbir siyasi partiyle ilişkisi yok. Ama mücadeleyle, sosyal patlamayla, mücadele içinde kurulan ağların doğrudan bir parçası bu insanlar ve hem eylemlerine hem de kendilerine güveniyorlar.
Şili’de seçimler, tıpkı ABD’de olduğu gibi seçimlerden önce kazanıldı. Bu, her gelişmeyi seçim ittifaklarına erteleyen zihniyetin değil her sosyal mücadelenin kazanana kadar ısrarcı olmasını sağlayan öfkenin, aşağıdan kitlesel ve birleşik mücadele basıncının ürünü oldu. HDP’nin solunda olduğu iddiasındaki milliyetçi solcuların “HDP olmadan ittifak olur mu?” diye sorup, “olur” yanıtını verdikleri, HDP’nin solunda olduğunu düşünen ama beş bin kişiden fazla üyeye sahip olmayan partilerin üçüncü ittifak gibi tartışmalarla siyaseti köhne vekil pazarlıklarına indirgedikleri koşullardan ve yaklaşımdan bir Şili çıkmaz. Son 19 yılın pahalılık rekoru kırılmışken, enflasyon artışını araştıran bağımsız kuruluşlar yüzde 80 civarında bir enflasyon patlaması tespit etmişken, asgari ücrete yapılan zamlar yılbaşı zamlarıyla buhar olup olup uçmuşken, akıl almaz bir fakirleşme yaşanır ve tüm kaynaklar küçük bir sermaye grubuna aktarılırken sokağa çıkmak, işçi sınıfını hareketlendirmek, bir grev dalgasıyla bile bile yoksullaştırma politikalarına yanıt vermeyi örgütlemek yerine seçime endeksli yaklaşımların ana akım sol norm haline gelmesi moral bozuyor. Muhalefet ittifak bileşenleri olarak devlet kadar eski bir milliyetçi olan Akşener ve devletin kurumsal yapısının içinden gelen Kılıçdaroğlu’ndan söz edilmesiyse hicap veriyor.
Boric seçim döneminde bir yandan sokağın sesini dinlerken, aynı zamanda merkeze seslenen politikaları da dile getirmeye başlamıştı. Syriza deneyiminden sonra Boric’in sağa mı taviz vereceği solun ve sosyal hareketlerin taleplerini mi savunacağını belirleyecek olan sokaktaki sosyal hareketlerin mücadelesi. Türkiye’de hem seçimlerde iktidar ittifakının yenilmesini hem de yerine gelecek olanın sağcılığının sınırlanmasını sağlayacak olan seçim öncesi kazanana kadar mücadele edip etmeyeceğimiz, krizin faturasını sorumlularına yüklemeyi başarıp başaramayacağımızdır.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)