MGK kararlarında ekonomik tehdit tanımlaması

30.11.2021 - 14:27
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

Son günlerde Türkiye’nin alışık olmadığı şeyler yaşanıyor. Bunlardan birisi şu: 25 Kasım 2021 Perşembe günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı kararlarında, ekonomik krizle ilgili hükümetin görüşü yer aldı.

İki gün sonra 27 Kasım 2021 Cumartesi günü ise iktidar yanlısı Sabah Gazetesi’nde Cumhurbaşkanının Devlet Denetleme Kurulunu (DDK), dövizin yükselmesi konusunu araştırması için görevlendirdiği haberi yer aldı.

Anlaşılan DDK, MGK kararında yer alan “sınamalar” gibi tuhaf ifadenin izini sürecek. MGK kararında, yakın zamanda başka birçok konuda bu kadar açık ve net yer almayan bir konunun araştırılması gibi bir işe girişilmesi veya araştırıldığı görüntüsü verilmesine ne hacet var ki.

DDK’nın; doların değerinin artmasının, Türk parasının yerlerde sürünmesinin müsebbibi olarak hangi adresleri göstereceğini, iktidar sözcüleri zaten bütün dünyaya ilan etti.

Geriye iktidarın kimin veya kimlerin gırtlağını sıkacağı sorusunun ilanı kalıyor. Bunun için araştırmayla zaman kaybetmeye gerek yok.

İktidar, derin kriz ortamında zamanla yarışıyor. Her an zorunlu seçim kapıyı çalabilir. Hiç kuşku yok ki konu MGK’da etraflıca, adresleri net bir biçimde konuşulmuştur. Hükümet muhalefeti oyalıyor olmasın.

MGK kararında “Türkiye’nin inşa ettiği sağlam altyapı üzerinde, hedeflerine uygun şekilde yatırım, üretim, istihdam ve ihracat odaklı ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaştığı ve karşılaşabileceği sınamalar ile tehditler değerlendirilmiş, cumhuriyetimizin 100. yılına her alanda olduğu gibi iktisadi olarak da güçlü şekilde ulaşma kararlılığı teyit edilmiştir” cümleleriyle adeta Maliye ve Hazine Bakanlığının basın bülteninden alınmış ifadeler yer alıyor. Bu ifadelerin muhalefet tarafından sorun edilmemiş olması üzerine düşünmek, tartışmak gerek.

Bu bize, Türkiye Cumhuriyetinin 85 yıllık kurumunun, son 60 yılında siyaseti vesayet altına alan bir devlet kurumunun nasıl dönüşüm geçirdiğini/ dönüştürüldüğünü gösteren bir açıklama. Türkiye Cumhuriyetinin, parti devletine dönüşünün hikâyesine güzel bir örnek oluşturuyor.

İlk MGK’nın temeli 1933 yılında bir kararname ile kurulan Yüksek Müdafaa Meclisi olarak atıldı. Görevi milli seferberlik olarak belirlendi. 1949 yılına kadar bu biçimde devam etti. 1949 yılında ismi Millî Savunma Yüksek Kurulu olarak değiştirildi.

1960 Askeri darbesinin imalatı 1961 anayasasında MGK ismini aldı. Anayasada MGK’nın görevleri arasına iç tehdidin eklenmesine paralel olarak, orduya adeta askeri darbelere kapı aralayan bir görev tanımlaması yapıldı ve yargıda iki yapı oluşturuldu. Asker ayrıcalıklı yapıya dönüştürüldü. Asker bu tanımı ve durumu kendine kalkan yaparak zaman zaman iktidarı görevden uzaklaştırdı, siyaseti ve toplumu dizayn etti.

1982 Anayasası ile Milli Güvenlik Kurulunun yetkileri genişletildi, MGK adeta icracı ve denetleyici bir kurul biçiminde yeniden düzenlendi.

Avrupa Birliği üyelik süreci çerçevesinde gerçekleştirilen anayasal ve yasal değişikliklerle 2003 yılında MGK’nın bazı görev ve yetkilerinde kısıtlamaya gidildi. Kurula iştişari bir nitelik kazandırıldı, içindeki sivillerin sayısı artırıldı. 2017 yılında yapılan anayasa değişikliği ile bugünkü hâlini aldı.

Dünyanın bütün ülkelerinde MGK benzeri, farklı işlev ve görevlerle tanımlanmış asker ve siyasetçilerden oluşan karma kurumlar var.

Almanya, Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Hollanda, İngiltere’de ise farklı isimler altında sadece sivillerden oluşan güvenlik kurulları var.

Ama bunların hiç biri, ister karma ister sivillerden oluşan kurullar olsun, bizdeki gibi dokunulmazlığı olan, kutsallaştırılmış, kararları tartışılamaz değil.

Türkiye’de MGK toplantısının tutanakları hiçbir biçimde kamuoyuna açıklanmaz.

Kararları ise çoğunlukla güvenlik kapsamında değerlendirilir ve kamuoyu ile sınırlı şekilde paylaşılır.

Bu nedenledir ki, Türk siyasetinde “derin devlet ifadesi” çoğu zaman haklı olarak aslında MGK için kullanılır.

Bugün olanlar, bunlardan çok farklı. Mutlak iktidar için, devlet organlarını parti aparatına dönüştüren iktidar partisi, devletin bütün kurumları gibi MGK’yı da partisinin iktidarını sürdürmesinin bir aracına dönüştürmüş durumda.

Bu nedenledir ki, hiperenflasyona doğru ilerleyen krizi “ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaştığı ve karşılaşabileceği sınamalar ile tehditler değerlendirilmiş” cümlesiyle, MGK iktidar aygıtı işlevini yüklenmiş görünüyor.

Peki tekrar başa dönüp aynı soruyu tekrarlayalım;  iktidarın başta faiz olmak üzere bir bütün olarak ekonomik politikalarına muhalefet etme iddiasında olanlar, neden MGK kararına karşı bir cümle kurmadılar.

Bunun nedeni kurulda askerin de yer alması veya MGK dendiğinde ordunun akıllara geliyor olması, askerin dokunulmazlığı, tartışılmazlığı olmasın.

Bu ise, devletin ve toplumun demokratik değişim ihtiyacına muhalefet partilerinin ne kadar uzak olduklarını gösteren bir durumdur.

Siyasal ve ekonomik krizden çıkışımızın zorluğunun zeminini tam da bu oluşturuyor.  Muhalefet bu zoru başarmak istiyorsa, bütünlüklü bir demokratik değişim programıyla hareket etmek durumunda. Başka türlüsü çıkmaz sokak.

Bütün kamuoyu araştırmaları buna işaret ediyor. Tek başına İktidarın yarattığı enkazda muhalefet iktidar çıkmaz; çıksa da toplumsal değişimi sağlayacak ve krizin aşmayı başaramaz. Mevcut durumdaki gibi “kendisi gibi kendi iktidarı” olur. Sonuçta haklı olarak bütün patırtı bunun için miydi sorusu sorulur.

Hakan Tahmaz

Bültene kayıt ol