Yalanları teşhir etmek şüphesiz tek başına yeterli değildir ama yine de mutlaka yapılması gerekiyor. Bunaltıcı da olsa, göçmenlerin tıp fakültelerine sınavsız alınmadığını, banka hesaplarına karşılıksız paralar yatırılmadığını, Türkiye’nin demografik yapısını değiştirmek için emperyalistlerce istihdam filan edilmediklerini anlatmak gerekir.
Ancak son dönemde üst üste gelen ırkçı beyanlar pek bu türden yanlışlanabilir iddialar barındırmıyor: Yüzsüzce sarf edilmiş nefret dolu hakaret ve tehditler içeriyor bunlar. Ve esas amacı da yukarıda yazdıklarıma benzer yalanlar ile pişirilen ırkçılığa “yürü ya kulum” demek; vicdanla ve utanma duygusuyla kalan son bağlarını da kesmeyi sağlamak.
Neler bağırıyordu örneğin CHP’li Bolu belediye başkanı Tanju Özcan? Belediyecilikle bir alakası varmış gibi görünsün diye faturalar vb. ile süslediği tehditleri ile ne anlatmak istiyordu? “Bunlara su bile vermemeliyiz” diyordu, “hem ülkemize geliyorlar hem de dışkılarını temizliyoruz” diyordu. Su faturasıyla, katı atık faturasıyla esas fısıldanan, “göçmenlere insan gibi davranmayın” cümlesiydi aslında. “Kayyım atayanın alnını karışlarım” vb. laflarıyla muhalefet yapıyormuş gibi görünmeye çabalarken de “susmayacağım, ırkçılığa devam edeceğim” diyerek gövde gösterisi yapıyor.
İnsanlık onuruna saldırıyorlar
Veya Bolu beyinin açtığı yola hiç vakit kaybetmeden atılan İYİP’li Çorum Sungurlu belediye başkanı Abdülkadir Şahiner “sözde vatanlarından kaçarken namuslarını da geride bıraktılar” derken ne anlatmaya çalışıyordu? Yalnızca kendinden bekleneceği gibi şoven bir “vatan millet” hikayesi mi düzüyor? Hayır, “yazık” bile demeyin “sonuçta insan” bile demeyin, en temel insanlık onurunu bile çok görün diyor. Zaten göçmenleri insan gibi görmeyen ama ayıplanmaktan çekinenlere de “rahat ol arkanda biz varız” diyor. “Evinde bakmak isteyene eşantiyon Afgan verebiliriz” lafının da bu noktada başka bir açıklamaya ihtiyacı yok diye düşünüyorum.
Yani ardı arkası kesilmeyen ırkçı yalanlarla doldurulsalar bile insanların ezici çoğunluğunun Afgan göçmenin yüzüne baktığında kendini göreceğini Özcan da Şahiner de iyi biliyor, engel olmaya çalıştıkları da bu.
Acil dayanışma!
Çok değil, bir iki sene önce “her şey bitti de bir göçmenler mi kaldı” veya “Türkiye’deki şey ırkçılık değil” diyerek meselenin aciliyetini geçiştirenlere bugünün gözüyle bakınca insan iki kat daha fazla sinirleniyor tabii. Ancak geçmişe bakıp sinirlenmenin ve “biz demiştik diye” gezinmenin sırası değil, aşağılık ırkçıları teşhir etmekle yetinmeyen, karşısına salgınla, işsizlikle, orman yangınlarıyla hayatları daraldıkça daralan emekçilerin dayanışmasını koyan bir harekete ihtiyacımız var.
“Al evinde besle”ciler, pozisyonumuzu, eşit hak talebinden “göçmenler de insandır”a çekmeye çalışıyorlar. İnsanlık onurunu ve halkların kardeşliğini ırkçılığa karşı mücadelenin merkezine koymalıyız elbette. Fakat göçmen ya da buralı, tüm emekçilerin kurtuluşunun ortak olduğunu, yüzde yüz eşitlik istediğimizi söylemekten geri durmak, bizi değil Özcan ve Şahiner gibilerini güçlendirir.
Irkçıların kaşımaya çalıştıkları ekonomik kaygılar gerçek kaygılardır, fakat göçmenlerle kurdukları bağ tümüyle yalanlardan ibaret. Emekçilerle bağ kurmak, bunların bile isteye söylenmiş yalanlar olduğu gerçeği görmezden gelinerek yapılamaz.
Deniz Güngören
(Sosyalist İşçi)