Antikapitalistler milyonlarca insanın yaşamını kaybetmesine yol açan pandemi kriziyle emekçilerin nasıl başa çıkacağını tartıştı. TTB Merkez Konseyi Üyesi Şebnem Korur Fincancı, Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul ve Antikapitalistler adına Tuna Emren’in konuşmacı olduğu toplantıda, kâr odaklı bir sistem olan kapitalizmin pandemilere yol açtığı, Covid-19’un ilk olmadığı gibi son da olmayacağı vurgulandı. Pandemiyle başa çıkmak için kapitalizmden kurtulmak gerektiği üzerinde ortaklaşıldı.
Son bir yıldır sağ kalmak için büyük bir mücadele veriyoruz. Kapitalizm çoklu bir kriz yaşıyor. Ekonomik, ekolojik ve pandemi krizi; bunlar birbiriyle ilişkili krizler. Bilim insanları uzun bir zamandır, zoonotik kaynaklı küresel bir salgın konusunda uyarıyorlardı zaten. SARS da zoonotik bir virüstü. Pandemiler sermayenin ekosistem üzerinde baskı kurması sonucunda ortaya çıktı.
Son 40 yıldır işçi sınıfı ağır bir saldırı altındaydı. Sağlık hizmetleri özelleştirildi, işçi sınıfı ağır kemer sıkma politikaları altında yoksullaştı. Salgında zaten işlevsel olmayan sağlık sistemi çöktü. Bir yıldır keskin bir sınıf mücadelesine tanıklık ediyoruz. Tüm liderler pandemiyle mücadele etmek yerine krizde olan ekonominin yeniden canlandırılmasına yönelik politikalar izlemekte. Oysa pandemiyle mücadele etmek için işlevsel stratejileri hayata geçirmemiz gerekiyor. Kâr değil insan odaklı bir yaklaşıma ihtiyacımız var.
Aşıda patent olmaz
Türkiye’de erken normalleşme sonucunda enfeksiyon geniş çaplı yayılım gösterdi. İktidar sermayenin güvenliği için “çarklar dönecek” politikasında ısrarcı oldu. İşyerleri açıldı. AVM’ler açıldı. Öğrenciler sınavlara girmek zorunda bırakıldı. Oysa çalışanların haklarının korunacağına dair güvence verilmesi, zorunlu üretimin dışında tüm üretimin durdurulması gerekirdi. Covid 19 sürecinde otoriter yönetimler baskının dozunu artırdılar.
3 milyon insan önlenebilir bir enfeksiyon nedeniyle hayatını kaybetti. Yılbaşından beri aşıya sahibiz ama ilaç şirketlerinin patent hakları nedeniyle aşılanamıyoruz. İlaç şirketleri aşılar için hiçbir yatırım yapmadılar. Tüm aşılar kamu kaynakları tarafından, sıradan insanların ödedikleri vergilerle fonlandı. Dolayısıyla aşıda patent hakkı olamaz. İlaç şirketlerinin patent hakları derhal kaldırılmalıdır.
Eğitim sistemi çöktü
Türkiye tam 100 iş gününün üzerinde okulların kapatıldığı dört ülke arasında yer almakta. Tam kapanmaya rağmen işçiler çalıştırıldı. Esnaf yok sayıldı. Artan fiyatlar ve enflasyon karşısında ücretler eridi. Üretim sürecinin dışında kalan 65 yaş üstü ve 18 yaş altı insanlar eve kapatıldı. Yüz yüze eğitime ara verildi. Öğretmenlere uzaktan eğitimle ilgili destek verilmedi. Öğretmenler, öğrenim araçlarını kendisi satın aldı. Faturalarını kendileri ödüyorlar. Evler işyerleri halini aldı. Mesai saatleri sekiz saati aştı. 6 milyona yakın öğrenci internet erişim desteği olmadığı için eğitim hakkından yararlanamıyor. Ayrıca farklı ana dile sahip çocuklar, göçmenler ve toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü nedeniyle kız çocukları öğrenim hakkından yararlanamıyorlar.
Sağlık Bakanlığı süreci yönetemiyor
Sağlık alanının özelleştirilmesi nedeniyle salgına karşı koruyucu önlemlerle mücadele etmek yerine tedavi edici yöntemler uygulandı. Bunun sonucunda da 420 sağlık çalışanı yaşamını kaybetti. Sağlık Bakanı enfekte olanların ve ölümlerin sayısını kamuoyundan gizledi. TTB’nin yaptığı çalışmalar sonucunda gerçek rakamlara ulaşabildik. Pandemi haritası Covid-19’un bir işçi sınıfı hastalığı olduğunu ortaya koydu. Dünya Sağlık Örgütünün sakıncalarını söylemesine rağmen Sağlık Bakanlığı Hidroksikolorin ilacını tedavi protokolünden ancak iki gün önce kaldırdı. Sağlık Bakanlığı Covid-19 sürecini tamamen şeffaf olmayan bir biçimde yönettiği gibi ilaç ve aşı süreçlerinde şirketlerle ne türden ilişkiler geliştirildiğini de “ticari sır” gerekçesiyle kamuoyundan gizlemekte.
Birleşerek kazanabiliriz
İktidar desteğini hızla yitiriyor. Azınlık olduğunu bilen ama çoğunluk gibi davranan bir iktidar var karşımızda. Yapılan anketlerde toplumun büyük çoğunluğu ekonominin kötü yönetildiğini söylüyor. “128 milyar nerede” kampanyasını toplumun yüzde 53’ü olumlu buluyor. Yüzde 78’i salgının kötü yönetildiğini düşünüyor. Emekçi kitlelerde öfke birikmekte. Sağa karşı başka bir sağ muhalefeti desteklemeyi bırakıp, emekçi kitlelerde gelişen öfkeyi nasıl örgütleyeceğimizi ve her bir mücadeleyi nasıl birleştireceğimizi düşünmeli, tartışmalıyız. Birleşebilirsek hem salgının üstesinden gelebiliriz, hem de muhalefeti toparlayabiliriz. Bizim milyonları harekete geçirecek bir odağa ihtiyacımız var.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)