İktidar, 2014 yılının sonlarından beri HDP’ye karşı amansız bir saldırı uyguluyor. Çözüm Süreci günlerinde iktidarın düzenli olarak görüştüğü HDP, sürecin sonlanmasıyla beraber devlet açısından ana hedef haline getirildi. Bugün karşımızda duran iktidar ittifakının temelleri de o günlerde atıldı.
Yerli milli ittifak
7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP büyük bir başarı kazandı ve mecliste üçüncü parti haline geldi. Bu başarının arkasında yatan temel dinamik Çözüm Süreci’ydi hiç kuşkusuz. Silahlı çatışmaların son bulması, Kürt sorununda akla gelebilecek her sorunun tartışılmaya başlanması, siyasal alanın güçlenmesine, demokratik öğelerin hakimiyet kurmasına neden olmuştu. Siyasal çözüm, geniş kapsamlı siyasal tartışmalar, kalıcı bir barış sürecinin ilk adımlarının atıldığı yönündeki güçlü umutlarla birleşmişti. HDP, bu dönemde barış savunucuları için temel bir platform haline gelmişti. Çatışmasızlıkla geçen her gün, siyasi alanda barışı savunanların önüne sayısız fırsat çıkarmış ve HDP klasik Kürt partilerinin seçmen çekirdeğini aşmış, kelimenin tam anlamıyla çözüm umudunun adresi haline gelmişti.
HDP’nin seçim başarısı, Suriye’de Kürtlerin çok geniş bir alanı kontrol etmeye başlaması ve AKP’nin ilk kez bir seçimde tek başına hükümet kuracak çoğunluğu kaybetmesi; devlet açısından beka kaygısı anlatımıyla AKP açısından beka kaygısı anlatımının ortaya çıkmasına ve örtüşmesine zemin yarattı.
Bu beka kaygısı anlatımı bir devlet ittifakının çimentosu oldu. Bu ittifakın popüler ideolojisi ise “yerli-milli olmak” vurgusu etrafında örüldü.
Bu yüzden yerlilik ve millilik, aynı anda Suriye’de Kürtlerin kontrol ettiği alanlara müdahale, HDP’yi siyasal alandan saf dışı etmek için müdahale ve bir devlet ittifakının şekillenmesi için müdahaleyle el ele gitti. Bu alanlarda atılan her bir adım, mevcut iktidar ittifakının örgütlenmesi için atılan adımlar olarak görülmelidir. Burada, dış politikada radikal makas değişikliğiyle iç politikada yaşanan sert değişiklik elele gitti.
7 Haziran seçimlerinin ardından cumhurbaşkanının hükümet kurma görevini CHP’ye vermemesiyle gündeme gelen 2015 Kasım seçim süreci, HDP’ye hayatın dar edildiği bir kampanyaya dönüştü. 7 Haziran seçimlerinden iki gün önce, HDP Diyarbakır seçim mitingine bombalı saldırı oldu. Bu saldırı büyük bir şiddet sarmalı halini aldı ve HDP binalarına, üyelerine ve taraftarlarına yönelik 400’den fazla saldırı gerçekleşti. HDP genel merkezinin yakılmasından 10 Ekim 2015’te barış mitinginde HDP kortejine düzenlenen saldırıya kadar aralıksız uygulanan şiddet eylemleri HDP’nin politika dışına itilmeye çalışılması ve terörle işbirliği yapmakla suçlanmasıyla paralel ilerledi.
HDP’nin etki gücü
Bu süreç ne kadar yıpratmış olursa olsun HDP 2015 Kasım seçimlerinde ve ardından gerçekleşen her seçimde başarı kazandı, yüzde 10’luk seçim barajını aşmayı başardı. Yerel seçimlerde Kürt illerinde büyük başarılar kazanmayı sürdürdü. Devlet HDP’ye yönelik baskılarını artırırken ve bu baskılara eşlik eden bir iktidar koalisyonu şekillenirken HDP, parti olarak yıpransa da oy desteğinde devletin yaşanacağını umduğu gerileme yaşanmadı.
15 Temmuz darbesinin ardından OHAL kararları, Kürt siyasi hareketi ve aktivistleri üzerinde özel bir baskı biçimi olarak uygulandı. Kayyum politikaları devreye girdi, belediye başkanları ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu onlarca Kürt siyasetçi tutuklandı.
Ama yine de HDP ayakta durdu.
15 Temmuz darbesinin ardından, yargı daha seri bir şekilde siyasetin kontrolü altına girdikçe, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”yle birlikte yargı-siyaset ilişkisi derinleştikçe HDP’ye yönelik baskılar hem artmaya hem de garip bir biçim almaya başladı.
Gariplik, Kobanê davası gibi davaların yıllar sonra yeniden gündeme gelmesinde, HDP’ye açılan kapatma davasında, kapatma davasının iddianamesinin Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmesine neden olacak kadar parti metni gibi yazılmasında görülür olmaya başladı.
Son iki yıldır HDP’ye yönelik baskıların, zorlama hukuksal suçlamaların yöneltilmesinin nedeni ise hükümet sisteminin yaşadığı kriz. Covid-19 bu krizi derinleştirdi, daha görünür kıldı. Bu krize giderek bir yönetememe krizi eşlik etti. Pandeminin, ekonominin ve devlet yönetiminin her alanında kriz yaşayan ve halk tarafından her geçen gün daha da başarısız görülen iktidar, bir azınlık durumuna geriledi. Seçimlerde Kürtlerin oyları, HDP’nin hemen hemen blok olarak duran yüzde 10’u aşkın oyu kritik bir öneme sahip. Bu oyların blok olarak HDP’ye gitmemesi için, son beş yılda tırmandırılan HDP karşıtı politikalar sürekli hale getiriliyor.
Öte yandan, HDP’ye yönelik baskılar, muhalefeti paralize etmek açısından da işlevli. İktidar, ne kadar yerli-milli olduğunu sorgulamak istediğinde, muhalefetin önüne HDP kartını koyuyor. Muhalefet partileri hemen her seferinde bu zokayı yutuyor.
Suriye sorununa bağlı olarak Kürt sorununu bir ABD karşıtlığı tartışması bağlamında ele almak için de HDP’nin düşmanlaştırılması işlevsel oluyor iktidar açısından.
Son olarak, Kürt siyasetçiler, Çözüm Süreci’nden alınan intikamın da muhatabı olmuş durumdalar. HDP’ye yönelik baskı, bir ölçüde bu sürecin bütün hatıralarının silinmesi için de örgütleniyor.
Fakat ne yapılırsa yapılsın, ne kadar hukuk dışı uygulamalara imza atılırsa atılsın, Kürt seçmenler HDP’den vazgeçmiyor. HDP’nin kriminalize edilme çabasının arkasında yatan gerçekleri herkes biliyor. İktidar, siyasetin dinamiklerinin seçimi bakkal hesabı gibi ele almakla denetlenemeyeceğini bir türlü öğrenmiyor.
Sosyalistler ise HDP listelerinden meclise girip başka başka partilerin kuruluşunda rol almak gibi sağcı tutumların tamamen uzağında, halkların eşit koşullarda kardeşliği için, Kürt halkının nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşamasının koşullarının yaratılması için mücadele etmeye devam ediyorlar. Egemen sınıf milliyetçiliğine karşı aralıksız bir mücadeleyle Kürt halkının haklarının her düzeyde tanınması için çabalamaya devam ediyorlar.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)