İktidar "tam kapanma" kararı aldı. Ama kapanacaklara para vermeyecek. İktidar ve çevresindekiler lebalep kongreler yaptılar. Ama işçiler 1 Mayıs kutlaması yapamayacak.
İnsanlar eve kapanırken, inşaat şirketleri bütün doğal güzellikleri taş ocağına çevirmek için hem sokağa çıkabilecek hem de derelerini, doğalarını, ağaçlarını korumak isteyen köylülerin tepkisinden korunabilecekler. Bu arada CHP’li belediyeler halk ekmek büfesi açmak isteyecek, iktidarın ilçe belediyeleri bunu engelleyecek.
Zenginler ve iktidar çevresinde konumlananlar tüm kısıtlamalardan muaf tutulurken, esnaflara durduk yere kısıtlamalara uymadıkları gerekçesiyle cezalar yazılacak.
Konya’da bir esnaf tepkisini masa ve sandalyeleri ateşe vererek gösterdi.
İstanbul’da bir dolmuşçu ceza yazan polislerin gözü önünde arabasının kontağını kapattı ve “alın bunu hurdaya götürün, ben idare edemiyorum artık” dedi.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen iktidar, kadınların haklı öfkesinin hedefi halinde.
Tüm belediyelerine kayyum atanan, oy verdiği siyasiler tutuklanan Kürtler tepkili.
Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve çalışanları rektör atanma tarzına karşı okulun özerk yapısının korunması için direniyorlar. Eğitimin salgın süresince hallaç pamuğu gibi atılması, sağlık alanında yaşanan sıkıntılar, kaynakların hâlâ ve ısrarla sermayeye aktarılması herkesi etkiliyor.
Her şey herkesin gözü önünde yaşanıyor.
128 milyar doların nerede olduğunu sormayan kalmadı. Yanlış ekonomik-politik tercihler ve seçimi kazanmaya kilitlenmiş, seçim kazanmak için her şeyi yapabilecek bir iktidar anlayışı tüm kaynakları yok etmiş vaziyette. Tek bir kuruş destek alamadan eve kapanmaya zorlanan insanlar, 128 milyara ne olduğunu ısrarla soruyor.
Tepki büyüyor. Bu toplumda tepkili olmayan hemen hemen hiç kimse yok. Toplumun derinlerinde biriken öfke çok büyük. Herkesin gördüğü bir öfke bu.
İktidar çevreleri, her gelişmeyi, biraz da komplo teorilerini güçlendirmek için “sokak eylemlerine dikkat!” diyerek ele alırken, bu tam tanımlayamadıkları öfkeyi hissettiklerini gösteriyorlar. Sadece hissetmek yerine anlamış olsalar, açlık sınırının altında yaşayan yüzbinlerce insanı gerçekten görebilseler, ucuz ekmek satışını engellemenin üzerinde yükseldikleri kitle tabanını imha etmek anlamına geldiğini de görebilirlerdi.
Bu iktidarın bir seçim kazanma şansı hemen hemen hiç kalmamış vaziyette. Şimdiden herkes bu iktidar sonrasının hesaplarını yapıyor.
Devrimci sosyalistler için devreye iki sorun giriyor. Muhalefet bileşenlerinin, gerçekçi, toplumsal öfkeyi birleştiren ve işçi sınıfının harekete geçme yeteneğini artıran adımları atmadan, bir seçim galibiyetini kesin olarak görmesi. iktidarın taban kaybetmesi, kitlelerin mevcut muhalif partiler etrafında birleşmesi anlamına gelmiyor.
İkinci hata ise 24 Nisan 1915 tartışmalarının gösterdiği gibi, muhalefetin ezici çoğunluğu, iktidardan daha yerli, daha milli. Fay hatları olarak görülen tarihsel ve siyasal sorunlarda, AKP bu muhalefetten çok da kötü görünmüyor.
Öyleyse, sağa karşı, “değişti, değişiyor, değişmek üzere, az sabredin ha kımıldadı ha kımıldayacak!” diye umutla bakılan sağ muhalefetten beklentiye girmek yerine, en küçük bir eylemi, toplumsal öfkenin ifadesi olan kıpırtıyı, hareketi nasıl birleştireceğiz diye uğraşmak zorundayız.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)