Emekli amiraller tartışmasında solun bazı kesimlerinin aldığı tutum kelimenin tam anlamıyla utanç vericiydi. Utanç verici olan, kuşkusuz amirallerin göz altına alınmasının haksızlık olduğunu vurgulamaları değildi, bunu yaparken, ordunun ilerici birikiminden hiç hicap duymadan söz etmeleri, AKP döneminin bir süreç olarak faşizm anlamına geldiği teorilerini uydurmaları, AKP’nin içinden geldiği geleneğin ilk kez büyükşehir belediyelerini kazanmasıyla laikliğe karşı kararlı bir saldırının başladığı gibi analizleri havalarda uçuşturmalarıydı.
Kim yaptı bu darbeleri?
O yüzden hemen altını çizerek başlayalım: Türkiye hiçbir zaman gerçekten laik bir ülke değildi! AKP’yle birlikte başlayan saldırı, laikliği değil, neoliberalizmin hedef tahtasında olan kamusal alanı, işçi haklarını oturttu. Neoliberalizmin saldırısı yerine siyasal gelişmelerin odağına laiklik-dindarlık meselesini alanlar, uslanmadan, bıkmadan AKP’nin ekmeğine yağ sürmeye devam ediyorlar. Sadece bu da değil. Bu yağı sürerken, emekli amiraller tartışmasıyla ordunun içinde ilerici birikimler bulabiliyorlar.
Doğru, sizin amiralleriniz birer melektir!
Bu memlekette, darbe denilen süreç, Fetullahçı darbecilerden ibarettir zaten!
27 Mayıs diye bir darbe olmamıştır, zaten anayasasına bakarsanız oldukça ilerici bir şeydir. İhtilal adını hak eder! 12 Mart yol kazasıdır! Laik memleketinizin ilerici birikime sahip kurmaylarının kurmay zekâsı tarafından planlanmamıştır!
12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan hiç yaşanmamıştır zaten.
Genelkurmay başkanlığının yıldönümünde “Kendi istekleriyle birleşen ve bir üst kimlik altında yaşamayı kabul edenlere Türk milleti ismini vermişlerdir. Bu nedenle Türkiye'nin bütün vatandaşları ‘Ne mutlu Türk'üm’ diyerek Türk vatandaşıyım demekten çekinmemelidir" diyen komutanlar hiç olmamıştır!
Emekli amirallerle ilgili tartışma, ulusalcı sosyalistlerin, Türkiye’de antikapitalist bir sınıf mücadelesinin önünde etleri butları oranında engel teşkil ettikleridir. Tartışmayı, hiç yaşanmamış olmasına rağmen yaşandığından kesin emin oldukları laik rejimin savunmasına indirgeyerek, toplumun bütünün gerçek yaşamsal mücadelesiyle alakasız bir yere odaklanıyorlar. Ruhani liderliğini eskiden olsa Perinçek’in ama esas olarak eski günlerin Deniz Baykal’ının yapacağı bir siyaset belirleme çeşidi!
Yaptırımı olmayan uyarı!
Kuşkusuz, emekli amirallerin bildirisi hükümete yaptırım gücü olmayan bir uyarıydı! Kibirli, tıpkı eski dönemin muhtıra günlerinin tepeden bakışıyla kaleme alınan ve ordunun iç yapısındaki gelişmelere, işin aslı, yine hepimizin bildiği laiklik meselesine yönelik bir uyarıydı. Bir muhtıra değil, bir muhtıracıktı. Yaptırım gücü olmaması, yani bu metni kaleme alanların her hangi bir askeri darbeyi, askeri müdahaleyi gerçekleştirme fırsatına, gücüne ve olanaklarına sahip olmaması, metni bir uyarıya indirgiyor.
Bu yüzden günlerce süren gözaltılar, adli kontrol şartıyla serbest bırakma kararları ve en sonunda il dışına çıkmamaları için elektronik kelepçe takılması kararı, iktidarın elinden geldiğince siyasi alanda bitmek bilmeyen mağduriyet tartışmasını sürdüreceğini gösteren, haksız uygulamalardır. Türkiye’de atanmışların-sadece emekli amirallerin değil, vali, kaymakamdan emniyet yetkililerine ve Diyanet işleri temsilcilerine, cami imamlarına kadar-toplu imzalı açıklamalar yapması, daima demokratik alana bir kasıt içermektedir. Söz konusu askerler olduğunda ise bu kasıt, bir alışkanlığı harekete geçirmekte, milyonlarca insanın hafızasında bir geleneği canlandırmaktadır.
Emekli ya da muvazzaf askerlerin, sözüm ona bir laiklik tartışmasıyla siyasal alana müdahalesine karşı çıkmak bir zorunlulukken, bu tartışmayı tam olarak hak ettiği alanda yaparak, bu askerlere bu cüreti kazandıranın, iktidarın özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra uyguladığı politikalar olduğunun altını çizmek ise bir diğer zorunluluk.
Tartışmayı bu şekilde ele almaksızın, laiklerin Montrö-takkeli komutan tartışmasıyla iktidarın yoksullara patates ve soğan dağıtmasındaki vakur hallerini ve aynı iktidarın 128 milyar dolar paniğini gerçekte olduğu gibi ele alma şansı yok. Önümüzdeki yazıda bu tartışmayı, çok sayıda örnekle aktarılsa da “Emekli askerler darbe mi yaparmış?” iddiasını da ele alarak yapmaya çalışacağım.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)