Süveyş krizi, kârını artırma peşinde koşmanın bir sonucu

07.04.2021 - 12:46
Alex Callinicos
Haberi paylaş

​Karl Marx 1857’de şöyle yazmıştı: “Sermaye bir yandan ticaretin önündeki her yerel engeli yıkmak, yani tüm dünyayı kendine pazar olarak fethetmek için çaba gösterirken, diğer yandan da (zaman olarak saydığı) boşluğu hızla doldurmak, yani ürünün bir yerden diğerine taşınması için gereken zamanı en aza indirmeye çalışmaktadır.

Bu gerçeğin doğrulandığı çağdaş bir örnek görmek isterseniz, Süveyş Kanalı’nı tıkayan, Tayvan’a ait dev konteyner gemisi Ever Given’den başka bir yere bakmanıza gerek yok.

Marx, tarihçi Eric Hobsbawm’ın Sermaye Çağı diye adlandırdığı dönemde yazıyordu. Sanayi kapitalizmi, kendisine hizmet edecek bir dünya ekonomisi yaratmıştı.

Demiryolları ve buharlı gemiler gibi teknolojik yenilikler, Marx’ın dediği gibi, sermayeye dayalı bir üretim koşulu olarak ucuz ulaşım ve iletişim araçları üretiminin önünü açtı.

1860’larda Mısır’da Asya’yı Kızıldeniz ve Akdeniz’e bağlayan Süveyş Kanalı’nın inşası da bu sürecin bir parçasıydı. İngiltere hızla kanal hisselerinin büyük kısmını satın aldı ve 1882’de Mısır’ın kontrolünü ele geçirdi.

Kanala hâkim olmak, Londra’nın Hindistan gibi önemli bir sömürge mülkiyetinin güvenliğini garanti etmesine yardımcı oldu. Ayrıca, İngiltere’nin uluslararası ödemelerini dengelemede çok önemli bir rol oynayan Hindistan’dan Avrupa ve Amerika’ya yapılan ihracatın akışını kolaylaştırdı.

1947’de Hindistan’ın bağımsızlığını elde etmesi, Britanya İmparatorluğu için sonun başlangıcı oldu denilebilir. Muhafazakar Başbakan Anthony Eden’in, Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdel Nasır’ın 1956’da Süveyş Kanalı’nı millileştirmesini engelleyememesi ise tabuta bir çivi daha çakmıştı.

Ve Kanal, “ulaşım ve iletişim araçları” konusunda hala yenilikler yapan küresel kapitalizme hizmet etmeye devam etti.

Meselenin derinliğini düşünmeden görüş bildiren yorumcular bazen küreselleşmenin “coğrafyanın ölümü” anlamına geldiğini iddia ederler. Bu bir saçmalıktır. Asya’da yeni oluşturulan üretim merkezlerinde üretilen mallar konteyner gemileri ile dünyanın geri kalanına, küresel tedarik zincirleri boyunca taşınıyor. Dünya ticaretinin yüzde 90’ı deniz yoluyla yapılıyor.

Ve günde ortalama 50 geminin taşıdığı yükün yüzde 12’si Süveyş Kanalı’ndan geçiyor.

Konteynerler

Brendan Greeley’nin makalesinde, Ever Given’da neyin yanlış gittiği açıklanıyor. “Gemilerin hızla büyüdüğünü” ve 2007’de “en büyük konteyner gemilerinin sekiz bin civarında konteyner taşıdığını” söylüyor Greeley; “Şimdilerde bazı gemiler 25 bin konteynere yakın yük taşıyorlar. Ever Given 20.000’den fazla konteyner taşıyordu.” 

Gemiler, maliyetleri düşürmek ve kârlılığı artırmak için büyütülüyor. Ancak fiziksel kısıtlamalar nedeniyle gemilerin daha fazla uzatılması mümkün değildir. Daha geniş inşa edilmelerinin önünde ise herhangi bir engel bulunmuyor. Ve yüklerini giderek daha yükseğe istifliyorlar.

Meslekten olmayan biri bile, Greeley’nin “temelde okyanusun içeri girmesine izin vermek için zemine kazılan 24 metre derinliğinde bir hendek” diye tanımladığı böyle hantal bir gemi için işlerin nasıl ters gidebileceğini görebilir.

Radikal bilim insanı Laleh Khalili, Washington Post gazetesinde, 1956 Süveyş krizi sırasında sekiz ay boyunca ve İsrail’in 1967 Arap devletleriyle olan savaşı nedeniyle de sekiz yıl boyunca kanalın bloke edilmesine tepki olarak gemilerin büyümeye başladığına işaret ediyor. Afrika’nın güney ucundaki Ümit Burnu’nu dolaşarak kargo teslim etmek, nakliye süresini üç hafta kadar uzatıyordu çünkü.

Sonuçta gemilerin boyutları büyüdü, maliyetler düşürüldü. Ama şimdi bu devasa gemilerden biri Süveyş Kanalı’nı tıkadı ve günde 7 milyar sterlin değerindeki ticareti durdurdu. Ve nakliye şirketleri Cape’e giderken Doğu Afrika açıklarındaki sularda korsanlara karşı korunmak için ABD Donanması’na başvurdu.

Gemiler kendi kendilerine ilerlemezler. 1,6 milyon denizcinin emeğiyle harekete geçiriliyorlar. Marx, ulaşım ve iletişim araçlarının, özünde birer “kâr yaratma alanları, sermaye tarafından organize edilen emeğin alanları” olarak işlev gördüğünü belirtmişti.

Bir nakliye şirketi patronu geçen Aralık ayında “gizli bir insani kriz” konusunda uyarılarda bulunuyordu; “Kilitleme önlemleri, sözleşmelerinin sona ermesinden sonra 400.000 kadar denizciyi gemilerinde mahsur bıraktı”. Pandeminin bize sürekli hatırlattığı gibi, küresel kapitalizm insan emeğine dayanmaktadır.

Alex Callinicos

(Sosyalist İşçi, Socialist Worker’dan çeviren T.N.)

Bültene kayıt ol