İnsan Hakları Eylem Planı ve sivil yeni anayasa gibi vaatler altında yürütülen bu atağın gerçek yüzü ve hedeflerindeki aşırı sağcılık, Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun hapse konulması ve parti kapatma dönemine geri dönüş kapılarının açılmasında görülebilir.
28 Şubat darbesine karşı mücadele etmiş, başörtüsüne özgürlüğü savunmuş, Kürt sorununda adil ve eşitlikçi çözümlerden yana bir insan hakları aktivisti olan Ömer Faruk Gergerlioğlu, başkanlık rejiminde işlevsiz hale gelen TBMM’yi gerçek bir meclis kılan birkaç isimden birisiydi.
Barışı savunduğu için
Olağanüstü hal döneminin en sert günlerinde bir sosyal medya iletisini paylaştığı için MHP’liler ve AKP’liler tarafından hedef haline getirildi. Bu paylaşımda barışı savunuyordu. Çözüm sürecinde savunduğu gibi. Çözüm sürecini başlatan AKP’li yöneticiler, bir devlet hastanesinde çalışan doktor Gergerlioğlu’nu önce işinden uzaklaştırdı, ardından KHK ile ihraç etti.
Gergerlioğlu yılmadı, siyasi mücadelesine devam etti ve 2018’de milletvekili seçildi. Seçildiği günden tutuklandığı ana kadar hep barışı, herkes için insan haklarını ve demokrasiyi savundu. İşkenceleri, kötü muameleleri teşhir etti. İktidar bloku karşısında neredeyse tek kişilik muhalefet yürüten Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliği gerçek bir muhalif olduğu için, siyasi bir yargı kararıyla bitirildi.
Parti kapatmaya dönüş
HDP’nin kapatılması için dava açan Yargıtay’ın 609 sayfalık iddianamesine bakıldığında, 2009’da AKP hükümeti tarafından başlatılan ve 2015’te sonlanan çözüm sürecine katılan siyasetçilerin suçlandığı görülüyor. Çözüm sürecinin içinde kurulan, devletin onayı ve teşvikiyle İmralı, Kandil ve Avrupa arasında barış görüşmelerinin koordinasyonu sağlayan partinin yöneticileri siyasi yasaklı hale getirilmek isteniyor. Çözüm sürecini başlatan güç Erdoğan ve AKP yönetimiydi. 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin sıçrayışıyla meclis çoğunluğunu kaybeden AKP lideri için HDP yok edilmesi gereken bir unsur haline gelmişti. HDP’li belediyelere iki dönemde de kayyumlarla el konulması, binlerce parti üyesi ve yöneticisinin tutuklanması, Selahattin Demirtaş ve eski vekillerin tutuklanmasının ardından şimdi de HDP’ye kapatma davası açıldı.
En son parti kapatma 2009’da yapılmıştı. HDP’nin öncüllerinden biri olan Demokratik Toplum Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştı. O yıl hakkında kapatma davası açılan diğer parti ise hükümetteki AKP’ydi. AKP kapatılmadı, Hazine yardımı kesildi.
Hrant Dink suikasti, Malatya Zirve Yayınevi katliamı, Cumhuriyet gazetesine bomba atılmasının ardından 2008’de Ergenekon soruşturması başlamıştı. Soruşturmalar sonucunda Kürt sorununun siyasi çözümüne kökten karşı devlet klikleri geriye itildi. Devlet ile PKK arasındaki çözüm süreci bu sayede başladı.
HDP’ye kapatma davasını da içeren aşırı sağcı atakların en önemli yerel sebebi, çözüm sürecinin kalıcı barışla sonlandırılmaması, kolayca sabote edilip hızla bozulması, ortalığın yeniden kan revan içinde kalmasıdır. Barış sürecine kökten karşı olan güçler bugün AKP’nin iktidar ortakları. Erdoğan gibi onlar da HDP’nin tasfiye edilmesi gerektiğine çoktan ikna olmuşlar.
Yargılanan çözüm süreci
Çözüm sürecine kökten karşı olan faşist parti, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianameyi teknik eksiklikleri yüzünden iade eden Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasını istiyor. HDP anayasal düzeni yok etmekle suçlanırken, iktidarın küçük ortağı anayasal bir organın kapatılmasını istiyor. Aylardır savcılar ve yargıçlar üzerinde tehditkâr açıklamalarla baskı kurduğu gibi.
Son yıllarda yüksek yargıya yapılan atamalara bakıldığında, Yargıtay ve AYM üyeleri arasında Erdoğan yönetimi yanlılarının çoğunluğu kazandığı görülüyor. Kendi partisi hakkında kapatma davası açılan Erdoğan ve AKP yönetimi, yakın zamana dek parti kapatmalara ilkesel olarak karşı çıkmıştı. Bugün ise sessiz bir görüntü çizerken, yüksek yargının tavrındaki değişiklik kuşkusuz AKP’deki değişikliğe bağlı.
Kimilerine göre Bahçeli’nin hedef aldığı Anayasa Mahkemesi kapatma iddianamesini iade ederek, usulen değil esastan reddetti. AYM üyelerinin oybirliğiyle verdiği kararda, Kobane protestoları gibi HDP’nin “terör odağı” olarak kapatılmasına ilişkin ağır suçlamalar ile suçlanan HDP’liler arasındaki bağlantının ortaya konulmamış olduğunun belirtilmesi bu davanın baştan aşağı siyasi bir yargılama olduğunun kanıtıdır.
Yargıtay iddianameyi yeniden yazacak. AYM yenilenmiş iddianamenin görüşülmesi kararına varırsa parti kapatma ile sonuçlanabilecek süreç de başlamış olacak.
İktidar blokunun karşısında milyonlar var
Çoğu kişinin ifade ettiği gibi kapatma davası sadece HDP’ye yönelik değil. AKP+MHP+eski vesayet rejimi aktörlerinden oluşan, kamu ihaleleri ve savunma yatırımlarında karşımıza çıkan aynı holdingler tarafından desteklenen iktidar bloku, otoriter cendereyi daha da sıkmak istiyor.
Fakat umduklarının tersine halkın çoğunluğunun ruh hali onlarınki gibi değil. Şehirli yeni kuşaklar, aralarında işçi sınıfının da bulunduğu halkın geniş kesimleri Gergerlioğlu’nun hapse atılmasından, parti kapatma bahislerinin yeniden açılmasından rahatsız. Onlar pandemi ve yoksullukla boğuşuyor. İşte bu yüzden AKP ve MHP seçmenlerini kaybediyor. Baskıların sebebi çoğunluğun kendiliğinden ve kontrolsüz bir şekilde kendilerine karşı harekete geçmesi.
HDP’nin kaderi AYM yargıçlarının insafına bırakılamaz. 12 Eylül 2010 referandumunda yetmez ama evet kampanyasının da katkısıyla AYM’ye bireysel başvuru hakkının tanındığı ve en yüksek mahkemenin özgürlükçü kararlara imza attığı günler geride kaldı. AYM, hapse girmek için verilen süre içinde Gergerlioğlu’nun bireysel başvurusunu gündeme almadı ve HDP’ninkini reddetti.
2009’da “DTP kapatılamaz” diyen, 21 Haziran 2009 günü İstiklal Caddesi’nden AKP ve DTP kapatma davalarına karşı büyük yürüyüşün inşacılarından biri olan devrimci sosyalistler bugün “HDP kapatılamaz” diyerek barışı ve demokratik siyaset hakkını savunuyor. Bu dava sadece HDP’lilerin davası değil, eşit ve özgür bir gelecek için hepimiz karşı çıkmalıyız.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)