Kürtaj rahim içi istenmeyen bir gebeliğin tahliyesi anlamına gelir. Kürtaj hala dünyada birbirinden farklı kısıtlamalar getirilen ya da yasaklanan bir işlem. Bazı ülkelerde tamamen yasaklanmışken bazı ülkelerde gebeliğin kaçıncı haftasına kadar yapılabileceği konusunda olduğu gibi, doğrudan yasak olmasa da kadınların bir dizi maddi-manevi engelle karşılaşmasına neden oluyor. Üstü kapalı bir yasak halinde sunuluyor. Kısıtlama olan ülkelerde kadınlar güvenli olmayan, sağlıksız uygulamalara itilip hayatlarını tehlikeye atmaya zorlanıyorlar. Ancak, kürtajı kısıtlayan ve kısıtlamayan ülkelerdeki kürtaj oranları birbirine çok yakın. Buradan da anlaşıldığı gibi kürtaj yasakla son bulmuyor. Dolayısıyla kürtajın yasal ve ulaşılabilir olması kadınların bedensel ve ruhsal sağlığı için oldukça önemli. Aksi takdirde kadınlar gebeliği sonlandırmak için ağırlık kaldırmak, yüksek bir yerden atlamak, düşüğe neden olacağına inandıkları ilaçları içmek, vajinalarına sivri cisimler sokmak gibi bedenlerine zarar verebilecek yöntemlere başvurabiliyor.
Güvenli, erişilebilir, sağlıklı kürtaj hakkı, kadınların doğurganlıkları ve bedenleri üzerindeki söz hakkının bir parçasıdır. Etik, politik, hukuki, dini ve ekonomik tartışmalara ve uygulamalara konu edilerek ve kadınların söz hakkı gasp edilerek ele alınamaz. Dünyaya bir çocuk getirmeyi isteyip istememek kadının bir birey olarak karar verebileceği bir mesele olarak görülmüyor. Gebeliğin öğrenilmesinden gebeliği sonlandırma aşamasına kadar kadın farklı düzeylerde hem toplumsal hem de hukuki engellere maruz kalıyor.
Türkiye’de durum ne?
Türkiye’de kürtaj kâğıt üzerinde 10. gebelik haftasının sonuna kadar yasal olmasına rağmen fiilen hala yasak. Ayrıca kadının cinsel saldırıya maruz kaldığı bir suç sonucu gebe kalması halinde süresi yirmi haftadan fazla olmamak şartıyla ve kadının rızası koşuluyla, gebeliği sona erdirilebiliyor. Ancak yasalar bunu söylese de uygulamada tam tersi bir durum söz konusu. Hastanelerde sistematik engellemeler devam ediyor. Kimi hastaneler kadının evli veya bekar oluşuna göre farklı bir prosedür uygularken kimileri ise kürtajın yasak olduğu ya da salgın koşullarının buna uygun olmadığını belirterek bu uygulamayı reddediyor. 2020 yılı Türkiye’deki kamu hastanelerinde kürtaj hizmetleri araştırma raporuna göre toplam 295 kamu hastanesinin yalnızca 10 tanesinde isteğe bağlı kürtaj hizmeti herhangi bir şart gösterilmeden sağlanıyor, 185 tanesinde ise sağlanmıyor. Yani hem kürtaja erişim hem de bu erişimin sağlandığı özel hastane veya muayenehanelerdeki masrafları karşılamak kadınlar için oldukça zor. Bunun dışında aile hekimleri spiral takabiliyordu ancak bu uygulama da kaldırıldı. Dolayısıyla doğum kontrol mekanizmaları azaltılıyor veya engelleniyor. Bu da istenmeyen gebeliklerin artışına neden oluyor.
Yine aynı araştırma sonucuna göre kamu hastanelerinde isteğe bağlı kürtaj hizmetinin sağlanmıyor oluşu doktorun kararı, doktorun inisiyatifi, doktor yapmıyor gibi sebeplere dayandırılabiliyor. Ancak biliyoruz ki hekimlerin kürtajı reddetme hakları yoktur. Hiçbir doktorun bir hastanın sağlık hakkına erişimini engelleme hakkı olamaz. Bu uygulamanın özellikle küçük şehirler için son derece sakıncalı olacağı ise su götürmez bir gerçek. Cinsel saldırıya uğrayan ya da kendi rızası ile bir birliktelik yaşayan kadınların gebe kalması halinde kürtajın engellenmesi kadının yaşamı için büyük bir tehlike arz ediyor. Kürtajı engelleyen veya engellemek isteyen tüm birey, kurum ve kuruluşlara yasal bir yaptırım uygulanmalı.
***
Kadının bedeni kadının kararı
Kürtajla ilgili önemli bir tartışma konusu kadının yaşamı ve kendi bedeniyle ilgili karar verme hakkı ile ceninin hakları ikilemi odağında devam ediyor. Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey yaşama hakkının yalnızca dünyaya gelmekle sınırlı olmadığıdır. Hayatta kalmak, beslenmek, barınmak, temel ihtiyaçlarını gidermek de bu hakkın bir parçasıdır. Dolayısıyla çocuğun bakımının neredeyse tüm sorumluluğunun kadınlara bırakıldığı, kadınların şiddete maruz kaldığı, her gün kadın cinayetlerinin olduğu, evlilik içi tecavüzün sanılanın aksine oldukça yaygın olduğu, kadınların doğum kontrolü yöntemlerine ulaşamadığı veya bu sorumluluğun sadece kadına yüklendiği bir ülkede gebeliğin devam etmesine ilişkin karar kadınların olmalıdır. Kadınlar kendi geleceklerini belirlemeli, iktidarın sürekli öğütlerde bulunduğu bir nüfus politikası aracı haline gelen, üzerinde sürekli tahakküm kurulmak istenen kadın bedenine ait kararlar yine kadınlara ait olmalıdır.
Zilan Akbulut
(Sosyalist İşçi)