Plastiğin tüm canlı yaşamı için yarattığı tehdidi ve kapitalizmin plastik bağımlılığını ele aldığım yazıdaki tartışmaları bu yazıyla devam ettiriyorum. Görünen o ki önümüzdeki haftalarda bu konuyu yine tartışmaya devam edeceğiz.
Biyoplastik çözüm mü?
Plastik, bir rivayete göre John D. Rockefeller’ın kendisine ait bir rafineri bacasından çıkan alevleri fark edip neyin yandığını sormasıyla keşfedilir. Yanan maddenin bir yan ürün olan etilen olduğunu öğrenen Rockefeller “İsrafa inanmam” der ve “Onunla bir şeyler yapmanın yolunu bulun” talimatını verir. Plastiğin hikayesi gerçekten böyle mi başladı, bilinmez. Ama bu hikaye onun özünü çok iyi ortaya seriyor. Plastik, petrol rafinerisi artığından üretilir. Yani doğrudan fosil yakıt sektörünün parçasıdır.
Plastiğin yüzde 99’u petrolden ve doğalgazdan elde ediliyor. Yılda 0,86 Gigaton karbon salımına neden olan plastiğin büyük çoğunluğu petrol rafinelerinde üretilir ve ortaya çıkması için yakıt üretimi şarttır. Geri kalan yüzde 1 ise biyoplastiklerden oluşur.
Bitkisel liflerden, tıpkı fosil yakıttan üretilenlere benzeyen plastikler üretmek mümkün. Bu biyoplastikler yenilenebilir enerji kaynaklarıyla üretilirse karbon salımını yüzde 50 ila yüzde 75 arasında düşürebilir. Fakat karbon salımını düşürseler de atık sorununa çözüm sunmazlar. Hem fosil yakıtlardan hem de bitkisel liflerden üretilebilen biyobozunabilir, oksobiyobozunabilir, kompostlanabilir plastikler ise plastik atığımızı gerçekten azaltabilir. Bu plastiklerin doğru nem ve sıcaklık koşullarında (yalnızca özel endüstriyel kompostlama tesislerinde, 60C sıcaklıkta) 180 günde yüzde 90’a kadar çözünebildiği söyleniyor. Bahsi geçen koşullar sağlanmadığında ise diğer plastikler kadar tehlikeli oluyorlar. Hatta oksobiyobozunabilir plastiklerin çözünmediği, mikroplastiğe dönüştüğü de söyleniyor.
Ama ister çözünebilir ister çözünemez olsun, bitkisel liflerden üretilen plastikler iklim değişikliğinin büyüttüğü gıda ve su krizlerini daha da korkunç hale getiriyor. Örneğin 2016’da üretilen plastiklerin hepsi fosil yakıtlar yerine bitkisel liflerden üretilseydi, 1,7 milyar metreküp su kullanımına, 219 milyon hektar araziye ihtiyaç duyulacaktı. O yılın arazi ve su kullanımı verilerine bakacak olursak, sadece biyoplastik üretimi için; kullanılan toplam suyun yüzde 18’i kadar daha fazla su kullanacaktı ve arazi kullanımı da yüzde 61 artacaktı.
Krize acil müdahale
Kullan-at plastiklerin (maske, eldiven gibi sağlık ürünleri vb. bazılarını ayrı tutmakla beraber) üretimine hemen son vermemiz gerek. Ambalajlanmadan satılabilecek ürünlere ambalaj yasağı getirilmelidir. Ambalajlarda kullanılan plastikten vazgeçmek bile plastiğin üretimini yüzde 40 azaltır. Gıda ve temizlik ürünlerinde kullanılan plastik şişelerin yerine de depozitolu cam ve metal ürünler gelmelidir. Tabi ki fosil yakıtlı taşımacılığı da değiştirmeliyiz ki sürdürülebilir bir üretim ve dağıtımdan bahsedebilelim. Orta ömürlü denebilecek otomobil parçaları gibi plastik ürünleri ise alternatifleriyle değiştirmek, alternatifi olan ürünlerin plastik formlarını yasaklamak önemlidir. Enerji kaybını azaltacak yalıtım malzemesi olarak kullanılan uzun ömürlü plastiklerin de (betonarme bina ömrü ortalama 50 yıldır) kalitesi artırılabilir ve bunlar demonte edilebilir halde sunulabilir. Hepsini geri dönüştürülmüş plastiklerden üretmek de gerekir.
Petrol ve türevlerinden uzaklaşılacağı için, tüm vazgeçilemez ürünleri geri dönüşümle ya da biyoplastiklerden üretebiliriz. Maske, eldiven gibi zorunlu kullan-at ürünlerin biyobozunabilir plastikten üretilmesi gerekir ve bunların kompostlanmasını başarılı şekilde gerçekleştirmeliyiz.
Baştan aşağı yeni, en az yüzde 90 atık yönetimi sağlayacak bir atık toplama ve ayrıştırma sistemi oluşturulmalı, bu sistem demokratik denetlenmeli ve geliştirmelidir.
Bunların uygulamaya geçirilmesi kolay olsa da, karar vericilerin bu kararları vermesi beklenemez elbette!
Kapitalizmin krizlerle imtihanı
Kapitalizmin plastik krizine ve iklim krizine nasıl baktığını anlamak için koronavirüs politikalarına ve elde ettiğimiz sonuçlara göz atmak yeterlidir. Sadece OXFAM’ın yeni yayınlanan Eşitsizlik Virüsü raporundan bile anlaşılabilir: En zengin 10 kişinin toplam serveti, koronavirüs salgını sırasında 540 milyar dolar arttı. Bu meblağ, hem virüs yüzünden kimsenin yoksullaşmamasını sağlayacak şekilde kullanılabilir ve hem de herkese yetecek sayıda aşıyı sağlayabilirdi. Sürecin başından beri görüldüğü üzere sermayedarlar servetlerine servet katarken, çalışanların önemli bir kısmı işsiz kaldı, bir kısmı da salgın koşullarına rağmen çalışmaya devam etmek zorundaydı ve kurtarılabilecek milyonlarca insan bu nedenle öldü.
Kapitalizmin plastik krizine çözümü ise biyoplastikler ve benzeri ileri teknoloji uygulamaları. Biyoplastikler ne krizin boyutuna uygun, ne de sürdürülebilir bir çözüm. Özünde, egemenlerin ve şirketlerin geleceğimiz, kurtuluşumuz diye anlattığı bir yalan. Olsa olsa yeni bir felaket olur. Bunlar da tıpkı karar vericilerin iklim krizine çözüm diye ileri sürdükleri hayali karbon yakalama teknolojilerine benziyor.
Bu krizlerin çözümü, yaratıcısının elinden kurtulmaktır
Bugüne kadar salınan sera gazlarının üçte ikisinden sorumlu olan, yani iklim krizinin faili olarak özetleyebileceğimiz sektör, fosil yakıt şirketleridir. Bunlar plastik krizinden de aynı derece sorumludur. Dow, DuPont, ExxonMobil, Shell, Chevron, BP ve Sinopec gibi dev fosil yakıt şirketleri aynı zamanda plastikleri de üretiyorlar.
ExxonMobil, Texas’taki fabrikasını büyüterek poli-etilen üretim kapasitesini 2,5 milyon tona çıkarmayı hedefliyor. Shell de Pennsylvania’da, kaya gazı kullanarak her yıl 1,6 milyon ton poli-etilen üretmeye hazırlanan bir fabrika inşa ediyor. Pensilvanya idaresi bu fabrika için 1,65 milyar dolar vergi indirimi sağlayacak. Buradan da anlaşılacağı gibi, iklim krizi de plastik krizi de herkes tarafından bilinir haldeyken bile ne şirketler ne de onları koruyup kollayan karar vericilerin umurunda değil. Tıpkı İkinci Dünya Savaşı boyunca ABD hükümetinin petrokimya tesislerine 3 milyar doların üzerinde fon aktarmış olması gibi (savaş sonuna gelindiğinde, plastik üretimi dört katına çıkmıştı) şimdi de sadece kendi çıkarlarını düşünerek devam ediyorlar. Şirketler yokoluşa sürüklenirse, karar alıcılar onları koruyup kollamaya adanıyor.
Socialist Review yazarlarından Amy Leather şu sonuca varıyor; “Bugün milyonlarca insan plastik kullanımını azaltmaya gönüllü olmuşken bile, gerçekte, daha önce geri dönüştürülmemiş yeni plastiğin üretimi de artışa geçti. Plastik üretimi, tüketici talebinden ve dolayısıyla bireysel tüketicilerin hatalarından ziyade, modern endüstriyel kapitalizmin fosil yakıt temelli ekonomisine bağımlıdır.”
Plastik, gerçekten de kapitalizmin fosil yakıt temelli ekonomisini anlamak için mükemmel bir araçtır. Amy Leather’ın örneği plastik krizinin de iklim krizinin de kapitalist sistemde çözülemeyeceğinin kanıtını sunar.
Bu krizlere bizzat kapitalizm sebep olmuştur. Sonsuz büyüme üzerine kurulu bir sistem olduğu için de yarattığı bu krizlere çözüm sunamaz.
Krizleri bile bir fırsat gibi gören, büyümeye devam etmezse ayakta kalamayacak bu sistemde hiçbir krizin çözülemeyeceği açıktır. Büyük kitlesel hareketlerin baskısıyla kullan-at ürünlerin yasaklanması başarılabilse bile krizlere çözüm bulunmuş olunmuyor. Dünya nüfusunun sadece yüzde 1’ini koruyup, onların servetine servet katmaktan başka amacı olmayan bu sistemden kurtulup ya başka bir dünya inşa edeceğiz ya da… Maalesef başka bir alternatifimiz yok.
Onur Korkmaz