Rahata alışan öğretmenler değil MEB’dir

12.01.2021 - 15:20
Şafak Ayhan
Haberi paylaş

Kazanacaksınız çünkü gereğinden çok kaba kuvvete sahipsiniz. Ama inandıramayacaksınız. İnandırmak için ikna etmeniz gerekir. Ve ikna etmek için ihtiyacınız olan şey de sizde yok: Mantık ve mücadelenin haklılığı.

Erich Fromm

“Uzaktan okuma yazma öğretiyorum, 6 ders bilgisayar başında, belimde fıtık, boğazımda faranjit oldu. Fiziksel ve ruhsal yorgunluktan bahsetmiyorum. Gecelere kadar ödev videosu izliyor, katılamayan çocuklara özelden ders anlatıyorum. Rahat mıyım ben şimdi?” Nagehan Alçı’nın eğitim emekçilerini hedef alan son yazısına sosyal medyada anında tepkiler gelmeye başladı. Yukarıdaki alıntı ise Twitter’da tepkisini dile getiren bir öğretmene ait. 

Alçı, kaleme aldığı yazısında okulların neden kapalı olduğunu soruyor. Ardından dünyadan da örnekler vererek okulların açılması gerektiğinden bahsediyor ve tipik bir eğitim sermayedarının diliyle “öğretmenler de rahata alıştı” diyor. Geçen ay Covid-19 nedeniyle vefat eden özel okullar dernek başkanı da “ne tesadüfse” aynı dili konuşuyordu ve eleştirilerimizi de yazılı olarak dile getirmiştik. Bkz

Nagehan Alçı son bir yılda, özellikle özel okul sahipleri tarafından her fırsatta dile getirilen “okulları açın, öğretmenler de yatmaya alıştı” gibi cümleleri dile getiren kişilerden sadece birisi. Aslında kişiden ziyade bu dilin egemen olduğu koşullara karşı mücadele etmek gerekiyor. 

Öğretmenler uygun koşullarda yüz yüze eğitimden yanadır

Mart 2020’den beri nerdeyse bir yıl olacak, öğretmenler bilgisayar başında öğrencileriyle birlikte. Şuan şu koşullarda bile okullar açılsa, öğretmenlerin büyük çoğunluğu okullara gidip yüz yüze eğitim vermeyi, uzaktan eğitime tercih eder. Uzaktan eğitim kadar öğretmen için yorucu başka bir şey olamaz herhalde. Düşünsenize, normal şartlarda en az altı ayda okuma yazma öğrenmeye başlayan birinci sınıf öğrencisine, bilgisayar başında okuma yazma öğretmeye çalışıyorsunuz. Bu sadece birinci sınıf düzeyinde bir örnek, her sınıf kademesinin ve her dersin kendi içinde o kadar sorunu var ki anlatmakla inanın bitmez.

Öğretmenlerin sorunları sadece uzaktan eğitim olsa keşke. Sayıları iki milyona yaklaşmış, maalesef çözümü intiharda arayan ataması yapılmayan öğretmenler var. Okulları açın diye her fırsatta gündem yaratmaya çalışan özel okul sermayedarları tarafından, haftalık 100 liraya çalıştırılan, sigortasız ve güvencesiz çalıştırılan yüzbinlerce eğitim emekçisi var.  Yoksulluk sınırının 8.000 lira olduğu Türkiye’de, mesleğe yeni başlayan öğretmenin aldığı maaş 4 bin 200 lira, 30 yıllık öğretmenin ise 5 bin 300 lira. Türkiye’de öğretmenler yoksulluk sınırının çok çok altında ücretlere çalıştırılıyor. Ve öğretmenler her toplu sözleşme döneminde Sarı Sendikalar tarafından iktidarlara satılıyor.

Öğretmenler her fırsatta, her şartta öğrencilerine ulaşmaya çalışıyor. Uzaktan eğitim sürecine dâhil olamayan, adeta devlet tarafından kaderine terk edilmiş milyonlarca öğrenciyi, sırf kendi imkânlarıyla uzaktan eğitime katmaya çalışan, fedakâr on binlerce öğretmen var. Fedakârlık göstermesi gerekenin, söz sahibi yöneticiler ve MEB olması gerektiği halde, bakanlığın tüm iş yükünü sırtlayan yine eğitim emekçileri oluyor.

Sorumluluk Milli Eğitim Bakanlığına ait, öğretmenlere değil

Pandeminin sebebi öğretmenler değil, okullarda gerekli önlemleri almayarak okulların kapanmasına neden olanlar da öğretmeler değil. 18 milyon öğrenciye birer tablet ve ücretsiz internet veremeyen de öğretmenler değil. Uzaktan eğitimde “eğitimde fırsat eşitsizliğini” derinleştirenler, öğretmenler hiç değil. Bu sorunların tek muhatabı Milli Eğitim Bakanlığıdır. Nagehan Alçı ve özel okul patronları her fırsatta eğitim emekçilerini hedef alacaklarına, eleştiri oklarını yöneltecekleri kurum belli, oraya iletsinler sorunları. 

Sorsunlar MEB’e;

- Neden yüz yüze eğitime geçmek için yapılması gerekenleri yapmıyorsunuz?

- Neden bir yıldır okullaşma oranını artırıp sınıf mevcutlarını ikiye bölüp ortaya çıkan öğretmen ihtiyacını karşılamak için ataması yapılmayan öğretmenlerin atamasını da yaparak yüz yüze eğitime geçmiyorsunuz? 

- Uzaktan eğitim kararı aldınız, neden tüm öğrencilere fırsat eşitliği sağlamak için ücretsiz internet ve tablet sağlamıyorsunuz?

- Neden devlet okullarındaki Anaokulu, İlkokul ve Ortaokul kademelerine bir kuruş para bile göndermezken, özel okullardaki tüm kademelere öğrenci başına binlerce lira para gönderiyorsunuz? 

2020-2021 Eğitim öğretim yılında, özel okullarda öğrenim gören öğrencilere verilecek eğitim ve öğretim desteği tutarları şöyle:

- İlkokul 3 ve 4. sınıf: 4 bin 165 lira,

- Ortaokul 7 ve 8. sınıf: 4 bin 849 lira,

- Ortaöğretim 10, 11 ve 12. sınıf: 4 bin 849 lira.

Öğretmen, öğrenci ve velilerin, yani toplumun büyük bir kesiminin önemli problemleri varken, bu problemleri kendine dert edinmesi gereken MEB ne yapıyor? Ne yapacak tabi ki insanları güncel sorunlardan uzak tutacak “Milliyetçi Histeriyi” yükseltmek için elinden geleni yapıyor. Bunun son örneği geçen gün yaşandı. Neymiş okullar kapalı olduğu için Pazartesi ve Cuma günleri yapılması gereken bayrak törenleri yapılamıyormuş. Her okulda 11 Ocak 2020 saat 10.00 ‘da idareci öğretmenler, uzaktan eğitimdeki öğretmenler ve öğrenciler, canlı olarak İstiklal Marşı okuyacakmış. Şu karar; çaresizlik içinde elinden hiçbir şey gelmeyen Milli Eğitim Bakanlığının, mevcut milliyetçilik rüzgârını artık teoride değil her başı sıkıştığında pratikte de uygulamaya koyacağını gösteriyor. Yazık, gerçekten tek kelimeyle yazık. Milyonlarca öğrenciyi bilgisayar başında ayağa kaldırıp İstiklal Marşı okutmanın, eğitimin yüzlerce sorunu varken bunu gündeme getirmenin amacı nedir?

Uzaktan eğitimin sorunları çok büyük

Öğretmenler, tepedekilerin yarattığı algıların realitede çözüm getirmeyeceğini çok iyi biliyor. Onlar bakanlığa rağmen öğrencilerine bir şekilde ulaşmaya çalışıyor. Mesai kavramının ortadan kalktığı uzaktan eğitim sürecinde -akşam 17.00’den sonraya veya hafta sonlarına sarkan dersler göz önüne alındığında- öğretmenler hiç de anlatıldığı gibi rahat değil. Öğretmenlerin yüzde elliden fazlası başka bir güvencesi olsa öğretmenliği bırakmak istiyor. Pandemi öncesine ait bu rakamlar mevcut uzaktan eğitim koşullarında daha da artıyor. Online dersi olduğu için çocuğunu komşusuna bırakmak zorunda kalan binlerce öğretmen çift var bu ülkede. Maalesef geçtiğimiz günlerde, eğitim emekçisi bir çiftin canlı ders vermek için komşularına bıraktıkları 1,5 yaşındaki çocukları, 7. katın balkonundan düşerek hayatını kaybetti.

Çocukları da uzaktan eğitime dâhil olan öğretmen bir çiftin, uzaktan eğitimde geçirdiği sadece bir günü göz önüne getirmek lazım. Bu aileye öncelikle üç ayrı oda gerekiyor, bunun yanı sıra üç bilgisayar ve sınırsız internet. Türkiye koşullarında en az üç kişilik bir öğretmen aile her gün bu sorunları çözmek için elinden geleni yapmaya çalışıyorsa, üç tane çocuğu olan bir anne babanın üç ayrı odaya ve üç bilgisayara ihtiyacı varsa ve bu örnekleri daha da artırabiliyorsak, bu şartlarda eğitim emekçilerine “rahata alıştılar” demek, verilen onca emeğe ve emekçiye sermayedar diliyle bir hakarettir. Uzaktan eğitimde, ev özelinde oda sorunu, pek dile getirilmeyen ancak tabanın en temel sorunlarından biri. Türkiye’de her ev beş odalı değil, her evin tüm odaları kış günlerinde sıcak değil, her odaya soba kuracak ya da kaloriferini yakacak kadar zengin de değil. Göçmen çocukların, mevsimlik tarım işçisi çocukların, bırakın ayrı odalarının olmasını, başlarını sokacakları bir evleri bile yok. Çadırlarda yaşayan binlerce çocuk var şuan okul çağında. Öğrencilerinin bu küçük gibi görünen ama sorunlarının temelini oluşturan koşullarını bilen öğretmenlere “rahata alıştılar” demek ne kadar doğrudur? 

Burada mücadeleci öğretmen sendikalarının sayısının artmasının ne kadar önemli olduğu da ortaya çıkıyor. Sendika patronları yetiştirmeyen, toplu sözleşmelerde üyelerini iktidara yaranmak için satmayan, tüzüklerinde yer alan “huzur hakkı” adı altında binlerce lira maaş almayan, egemenler karşısında el pençe divan değil mücadeleyi örgütleyen, Eğitim Sen gibi mücadeleci sendikaların sayısının artması gerekiyor. Çünkü örgütsüzlük eğitim emekçilerinin her geçen gün daha çok bedel ödemesine neden oluyor.

Rahata alışan eğitim emekçileri değildir, rahata alışan tüm bu kötü koşullara rağmen yapması gerekenler yerine üç maymunu oynayan, gündemi milliyetçilik rüzgârıyla kendi siyasi emelleri lehine çevirmeye çalışan, pembe tablolar çizmekten bir türlü yorulmayan, özel okul sever, patron sevdalısı Milli Eğitim Bakanlığı'dır.

Şafak Ayhan

Bültene kayıt ol