Salgınla mücadelede unutulan silahlarımız: Şeffaflık, maddi destek ve evde kalma hakkı

01.12.2020 - 13:08
Melike Işık
Haberi paylaş

Bakan Koca pandeminin başından beri salgınla mücadelede üç silahımız olduğunu söylüyor ve her koşulda bu silahları sıralıyor: temizlik, maske ve mesafe. Vakaların gizlenmesine ya da bir başka yönetimsel soruna aldırmaksızın sürekli olarak bunları tekrar ediyor. Bu çağrılar sıradan bir vatandaş tarafından yapıldığında yetkililerden ümidi kesmiş, biçare toplumdan inisiyatif bekleyen bir bireyin yerinde endişesi olarak görülebilir. Gelgelelim bunlar bizzat salgınla mücadele etmekle görevli kimseler tarafından söylendiğinde umursamaz bir tını veriyor. 

Dün alınan bir kararla gece 21.00 ile sabah 05.00 arasında ve hafta sonu için genel sokağa çıkma yasağı geldi. Kamu kurum ve kuruluşlarının günlük mesai saatleri ise 10.00 ile 16.00 arasında olacak şekilde sınırlandı. Fakat bu önlemler, vaka sayıları katlanarak artmaktayken salgını durdurmak için çok yetersiz. Virüsün yayılımı ne hafta içiyle sınırlı ne de gündüz saatleriyle. Aksine iş yerleri ve toplu taşıma virüsün yayılımı için ideal ortamlar. Dün yayınlanan açıklamada iş yerlerine ve toplu taşımaya dair alınan önlemler maalesef göstermelik olmaktan ibaret. Yetkililer önlemlerdeki yetersizliğin tamamlanması için toplumdan inisiyatif bekliyor ve salgın için sistemsel önlemlere ihtiyaç arttıkça onlar bireysel önlemlere vurgu yapıyor.

Salgınla mücadele için her bireyin önlem alması şart. Fakat salgınla mücadelede halkın yalnız bırakılması, asli önlemlerin bireylerin omuzlarına yüklenmesi kabul edilemez. Önce yetkililer salgının ciddiyetini kavramalı ve buna göre önlemler almalı, sonra halkın bu önlemlere dikkat etmesi beklenmelidir. 

Toplu taşımadaki izdihamın sorumluluğu halka yüklenemez

Bakan Koca sabahtan akşama kadar “sosyal mesafe” çağrıları yaparken iş giriş çıkış saatlerinde toplu taşımada sosyal mesafe kuralına uymak şöyle dursun insanlar nefes alacak boşluk bulamıyor. Kendisi toplu taşımadaki bu izdihamı bireysel bir “ihmal” olarak değerlendiriyor. Twitter’da yaptığı paylaşımı tam olarak aktaracak olursak: “Tez canlı davranır işimize yetişme telaşıyla kalabalık demeden otobüse binersek, işimize bir daha ulaşamayacağımız bir yolculuğa çıkabiliriz. Anlık bir ihmalin nelere yol açtığını görelim. Tedbir kişisel sağlığımızın güvencesi olduğu kadar toplumsal sorumluluğumuz da.” 

“Biz” dediğine bakmayın, bu sözlerin sabah iş giriş çıkış saatlerinde boş otobüs bulmanın neredeyse imkânsız olduğunu bilen birine ait olmadığı aşikâr. Üstelik patronların gecikmeleri anlayışla karşılayacağı gibi çok iyimser bir bakışa sahip. İşe geç kalma yüzünden maaşında kesinti yapılan, gecikmeler tekrarlandığında işinden çıkarılan işçilerden tamamen bihaber gibi görünüyor. 

Toplumdan böylesi bir kopukluk Fahrettin Koca’ya mahsus değil; tüm pandemi politikaları toplumun hayat koşullarını hesaba katmayan bir sistemle şekillendirilmiş durumda. “Evde kal” demekle evde kalınabileceğini zannedenler şimdi de “Kalabalık otobüse binme” demekle bunun mümkün olacağını zannediyor. Fahrettin Koca, kalabalık otobüslerin ne derece tehlikeli olduğu konusunda haklı, fakat bu konuda asıl sorumluluğun kendilerinde olduğunun hala farkında değil.

Pandeminin başından beri yetkililerde sorumluluğun kime ait olduğuna dair ciddi bir yanılgı mevcut. İşine yetişmek zorunda olduğu için bulduğu ilk otobüse binmek zorunda olan işçinin salgının yayılımına etkisi, salgının zirveye ulaştığı günlerde işçileri işe gitmeye mecbur bırakanların, yöneticilerin ve patronların sorumluluğudur. 

Şeffaflıktan maddi desteğe yöneticilerin unuttuğu sorumluluklar

Pandeminin ciddiyeti toplum tarafından da tam olarak anlaşılmadığı doğru. Normalleşme sürecinden sonra insanlar salgının bitmekte olduğunu zannederek eski hayatlarına dönmeye başladı. Fakat bu toplumun ihmalkarlığıyla açıklanamayacak kadar genel bir sorun. Bu bilinçsizliği yaratanlar vaka sayılarını gizleyen, salgının kontrol altında olduğunu iddia eden, ikinci dalga beklemediğini söyleyerek “ulusal çıkarlar” uğruna toplumu manipüle edenler. Şimdi ise kendi sorumsuzluklarının yarattığı facia yüzünden toplumu suçluyorlar.

Güya sürekli topluma pandeminin ciddiyetini anlatmak için çabalayan, önlemler alması için toplumu uyarıp duran yöneticiler, çok uzun bir süre boyunca, salgının ciddiyetini en açık şekilde ortaya koyabilecek olan vaka sayılarını bizden gizledi. Vaka sayısına dair hiçbir fikri olmayan insanlardan salgının ciddiyetinin kavranması, o ölçüde önlemler alması beklendi.

Yöneticiler sorumluluk almadan bireylerin sorumluluk alması beklenemez. Salgınla mücadelede toplum yalnız bırakılmamalı. Bunun için zorunlu olmayan üretim durdurulmalı ve halka maddi destek sağlanmalı. Bu sorumluluklar yerine getirilmeksizin bireylerden sorumluluk beklemek anlamsızdır.

Melike Işık

[email protected]

Bültene kayıt ol