AKP ve Cumhur İttifakı seçmenlerini hızla kaybederken, iktidar dolabından yine "reformculuk" bayrağı çıkarıldı.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, "Aslolan tutuksuz yargılamadır. Tutukluluk istisnadır. Deliller toplanmış, kaçma şüphesi yok, yeri yurdu belli, seneler geçmiş, 'hadi tutuklayalım' olmaz" diye konuştu.
Bakan Gül, benzer sözlerle tutuksuz yargılamanın esas alınacağını 31 Mart 2019 yerel seçimleri öncesinde de dile getirmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sunumuyla duyurulan bu ilk yargı paketinin tanıtım broşüründe düşünce ve ifade özgürlüğüyle birlikte insan haklarının güvence altına alınacağı söyleniyordu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi altında geçen sürede 3 yargı paketi çıktı ancak tutuklu yargılamalar ve siyasi davalar devam etti. Ne adalet geldi ne de insan haklarını temel alan bir yargı.
Adalet Bakanı Gül, bu vaatleri hayata geçirecek başlıca yetkiliyken yıllardır hiçbir şey yapmadı, şimdi yine vaatler de bulunuyor: "Herkes için hukuk güvenliği."
“Herkes için adalet ve siyasallaşmış yargının sona ermesi” yerine herkesin yasalara göre yargılanmasını seçmesi boşuna değil. Yetkili mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını tanımayıp direnirken, yargıda çok başlılık ve siyasallaşma toplumsal bir sorun haline geldi. Çünkü tüm yurttaşlar keyfi uygulamaların ve yargı kararlarının kurbanı olabilecek durumda.
Yargıda bulunmayan adalet sosyal medyada aranırken, raydan çıkan anayasal sistem hem siyasi krize dönüştü hem de ekonomik krizi büyüten bir faktör olarak baskın çıktı.
Türkiye'deki keyfi tutuklamalar, otoriterleşen rejimin küresel olarak da simgesi. Baskı arttıkça, sermaye kaçışları da hızlandı. Uluslararası durgunluğun hâkim olduğu küresel piyasalar, "güvenli limanlara" çekilirken, Türkiye kapitalizmi "güvensiz bir alan" haline geldi. Ve yeniden reformculuk bayrağı yükseltiliyor.
Osman Kavala'nın davası
Gezi protestolarının başlıca sorumlusu olarak tutuklanan Osman Kavala, hakkında bir beraat iki tahliye kararı olmasına rağmen 3 yıldan fazladır hapiste tutuluyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’yi ağır biçimde eleştirmiş, hak ihlali kararı vermiş olmasına rağmen serbest bırakılmayan Osman Kavala'nın adil yargılama için yaptığı tüm başvurular düne kadar reddedildi
İktidarın hem içeride hem dışarıda başı sıkışınca durum "değişti". Haberlere göre Osman Kavala'nın 3 yıldır yaptığı başvuruları umursamayan Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), Osman Kavala hakkındaki tüm evrakları, İstanbul Adli Yargı Komisyonu’ndan istedi.
HSK, Osman Kavala davalarının tüm evraklarını isterken Resmi Gazete'de 15 Ocak 2020'de yayınlanan şu karara atıfta bulundu:
“Yargı bağımsızlığı ve hakimlik teminatı ilkeleri temelinde, AİHM ve Anayasa Mahkemesince yapılan incelemelerde ihlal kararına sebebiyet verip vermedikleri, neden oldukları ihlalin niteliği ve ağırlığı ile ilgililerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve anayasa ile teminat altına alınan hakların korunması konusundaki gayretleri göz önünde bulundurularak yükselmeye layık olup olmadıklarına karar verilir.”
Demokrasi mücadelesi
Yerel mahkemeler 'serbest bırakılsın' dedi. Yüksek mahkemeler derhal tahliye edilmesini talep etti. Osman Kavala'yı üç yıldır hapiste tutan yargı ise "şimdi" harekete geçti.
Siyasallaşmış yargı ve devlet içi manevralar bitmeli. Osman Kavala, Ahmet Altan ve Selahattin Demirtaş derhal serbest bırakılmalı.
Göstermelik tedbirler ve yargı sisteminde yapılan yamalar, iktidara bağlı siyasallaşmış yargı düzeni devam ettiği sürece adaletsizlik ve hukuk güvenliği sorununu çözmeyecek.
Vaat değil, yama değil, herkes için düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün garanti altına alındığı bir düzen, sadece hapiste tutulan muhalifler için değil, grevleri yasaklanan ve hak talepleri bastırılan işçiler ve emekçi sınıflar için yaşamsal olarak gerekli. Adalet, demokratikleşme, özgürlük mücadelesini yükseltmenin tam zamanı.
Volkan Akyıldırım