Böyle öneriler, ilk bakışta, “hangi memlekette yaşıyorsun sen” tepkisiyle karşılanıyor. Oysa milyonların hareketi hem mümkün hem gerekli hem de aslında zorunlu.
En AKP yanlısı gazeteciler bile, seçimlerde AKP-MHP ittifakının oylarını yüzde 50’nin biraz üzerinde gösteriyor. Üstelik bunu, AKP’ye tepki gösterdiği, baskıcı politikalardan ve ekonomik krizin yükünü taşımaktan bezdiği için iktidar partisinden kopan kitlelerin ve kararsızların oylarını dengeli bir şekilde iktidara yeniden dağıtarak yapmalarına rağmen böyle. İktidar ittifakının seçimlerden başarıyla çıkması çok zor. Zorluklara her geçen gün yeni zorluklar ekleniyor. İnsanların sahte ekonomik başarılara ya da doğalgaz müjdelerine karnı tok! Çünkü insanlar aç!
Açlık sınırı, yoksulluk sınırı milyonlarca insanın derin bir ekonomik krizin pençesinde olduğunu gösteriyor.
İktidar iktidarda kalmayı her şeyden çok istiyor
Tayyip Erdoğan, yaptığı bir konuşmada “fikri iktidarımızı tesis edemedik” dedi. Bunun öylesine söylenmiş bir söz olmadığı ortada. Bu, neden daha uzun yıllar boyunca iktidarda kalmak zorunda olduklarını açıklamak için üretilen tezlerden birisi. “Yerli ve milli” bir nesil yetiştirmek, çeşitliliğin ürünü olan fikri çoğulculuğu tekdüzeleştirmek için daha uzun süre iktidarda kalmaları gerekiyor.
İktidarın bunun gibi sayısız gerekçesi var. Açık olan şu: Kendilerini iktidarda kalmaya mecbur hissediyorlar. İçinden geçtiğimiz dönemi karakterize eden ve muhalefetin aktivistlerinin sık sık boğuluyormuş gibi hissetmesine neden olan şey, kendini iktidarda kalmaya mecbur hisseden ve iktidarı elinde tutmak için yapmayacağını bırakmayacağı mesajını bazen somut bir uygulamayla bazen de ima yoluyla ifade eden aşırı merkezileşmeye devam eden bir yönetim tazıyla karşı karşıya olmamız.
Kutuplaştırmaya devam!
Bu tutum, kendisini kutuplaştırma siyasetinde ifade ediyor. Özellikle kutbun diğer tarafındakilerine karşı kendi kutuplarını, bu kutbun olağan koşullarda eylemleri, sözleri hiçbir şekilde kabul edilemeyecek olan figürlerini korumak zorunda olmalarının nedeni de bu. Korumak, etrafına bir kalkan örmek anlamında değil, merkeze yaklaştırarak, terfi ettirerek korumak.
Bu sarmal iktidarın isteyip istememesinden bağımsız olarak, arabasını yol kenarına çekip tabancasıyla şov yapanların da uluyan köpekleri taklit eden insanların da iktidara eklemlenmiş olmasına ya da görülmesine neden oluyor.
Sorun, sadece kutuplaşmadan değil, iktidar ittifakını karakterize eden asli özelliğin, destekçisi olan siyasi oluşumun niteliğinde yattığını gösteriyor. Türkiye’de aşırı sağ özlemleri olan tarihsel deneyimleri olan, faşist bir kitlesel güç tarafından desteklenen otoriter bir iktidar altında yaşıyoruz.
14. Ağır Ceza ile Anayasa Mahkemesi (AYM) arasındaki gerilim, AYM’nin her kurum tarafından uyulmak zorunda olan kararlarının sorgulanmaya başlaması, hiçbir zaman bağımsız olmayan yargının görülmemiş ölçüde iktidarın siyasi yönelimleriyle örtüşen kararlar alması, bu kararlar alınırken mevcut hukuksal kuralların “fiilen” delik deşik edilmesi sorunun bir yanı.
Buhran üstüne buhran
Sorunun bir başka yanı ise Türkiye kapitalizmi tarihinin en ağır buhranlarından birisinin içinden geçmeye başlaması ve milyonlarca insanın sadece bugünü değil geleceğini de kaybettiği duygusunu daha derinden hissetmesi. Bir ekonomi anlayışının doları 7 TL civarında baskılamak için 120 milyar doları piyasaya akıtması, bir hesaplamaya göre düşük faiz eşittir düşük enflasyon teorisinin ekonomik maliyetinin 2 trilyon lirayı bulması ve bu maliyetin bütün yükünün bu buhranın ortaya çıkmasında hiçbir sorumluluğu olmayanlara yüklenmesi bir diğer gerilim alanı. Gerilimin bu alanda ışık hızıyla ve her an tırmanmasının nedeni ise iktidarın ekonomik tercihlerinin görülmemiş bir netlik, açıklık ve cüretle sermayeden yana olması. Kaynaklar, fakirden alınıp zenginlere aktarılıyor. Bu süreklilik kazanmış bir ekonomik davranış tarzı haline geldi.
Kürt sorununda çözüm sürecinin değil, sorunun adıyla ele alınmasının bile baskıyla karşılaşma ihtimali var. 2015 yılından beri HDP’nin sürekli bir suç örgütü gibi gösterilmeye çalışıldığı koşullara, milliyetçiliğin tırmandırılması ve bütün bu iç politikadaki sertliğe tekabül eden, bölgesel bir askeri-ekonomik güç olma iddiasıyla sürdürülen politikalar eşlik ediyor.
Her şey 1 oy için
İktidar, HDP operasyonundan ekonomik gerçeklerin üstünü örten açıklamalara, yargıda hatların en demokratik yargı reformunun bile çözemeyeceği kadar kördüğüm olmasından işsizlik ve enflasyon gibi olguları olduğundan düşük gösteren “hesaplama yöntemi değişikliklerine” kadar her adımı, seçimlerde bir oy daha kazanmak için atıyor. Ama Sosyalist İşçi’de daha önce de vurguladığımız gibi AKP’nin “bir oy, bir oydur” politikası, kurduğu ittifakların doğası gereği ve izlenen aşırı sağ politikaların, bizzat siyasi iktidarın tırmandırdığı ekonomik krizin ve sürekli dışlayan, sürekli kötüleyen, sürekli düşman yaratan ama sürekli ve kaçınılmaz olarak sermaye sınıfını kollayan tercihlerin sonucunda oy ve taban kaybediyor.
Solun çeşitli kesimlerinin bu keskin dönemeçte, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı, başkan yardımcıları kim olacak diye düşünmesi gerekmiyor. İktidar ittifakının ekonomik-politikalarından mağdur olan, hukukun ulaştığı noktadan rahatsız ve mağdur olan, grev hakkı yasaklanan, Kıdem Tazminatı tehlikede olan, sendikal örgütlenmesi engellenen, açlık sınırında, yoksulluk sınırında yaşayan milyonlarca insanın birleşik mücadelesinin örgütleyicisi olması için çaba göstermesi gerekiyor.
Seçtiği, oy verdiği belediye başkanları kayyum politikalarıyla yerinden edilen, ayrımcı, dışlayıcı politikaların ve uygulamaların mağduru olan, keyfi devlet uygulamalarıyla işinden edilen, en temel kazanılmış hakları sürekli tehdit edilen tüm toplumsal kesimlerin nasıl birleşik ve uzun soluklu bir mücadelenin örgütleyicisi olmasının sağlanacağını düşünmesi gerekir.
Köyünü, deresini, tarihini, ormanını, hayvanları, ekosistemi korumak için mücadele eden yüz binlerce insan, başka sorunlar için mücadele eden yüz binlerce insan yan yana gelebilir.
Bugün, en temel haklar için, emek örgütlerinin omurgasını oluşturacağı bir merkezi miting inşa edilebilir. Böyle bir süreç zamana yayılarak örgütlenebilir. Tüm mağdurlar, tüm öfkeliler, bu demokratik eylemin aktif bir bileşeni olabilir. Milyonların hareketi! İşte bu her şeyi değiştirebilir!
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)