Anayasa Mahkemesi (AYM) üyelerinden birisinin, 14. Ağır Ceza’nın AYM kararını hiçe sayan kararını eleştirmek için “ışıklar açık” diyerek sosyal medyada bir görüntü paylaşması, iktidar için neredeyse can suyuna dönüştü. İktidarın önde gelenleri teker teker buna yanıt verdiler. Oysa AYM ile iktidar arasındaki ilişki önceki dönemlerden farklı. Önceki dönemlerde aldığı vahim kararlarla siyasal demokrasinin alanının daraltılması için müdahale eden AYM, bu sefer Berberoğlu davasında siyasal demokrasinin alanını daraltan karara karşı, milletvekili dokunulmazlığını savunuyor. AYM’nin bu kararı vermesine yol açan bireysel başvuru hakkı ise 2010 referandumunun en önemli kazanımlarından birisidir.
Bu açıdan bu defa rollerin değişmiş olduğunu ve darbe tartışmasının bütünüyle yapay olduğunu görmemiz gerekiyor.
AYM, bireysel başvuruları değerlendirme yetkisini anayasadan alıyor. AYM’nin kararları bu açıdan kesin hüküm niteliği taşıyor. Bir başka mahkemenin AYM kararını “yok hükmünde” ilan etmesinin yasal hiçbir karşılığı yok. Bu yasalardan yola çıkılarak, anayasaya yaslanarak atılmış bir adım değil.
Bu, son üç dört yıldır örneklerini görmeye başladığımız bir sürecin yeni bir evresi, tehlikeli bir evresi.
Bu süreç, Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı tarzını ele aldığı o ünlü yaklaşımla başladı. Haksızlık etmeyelim, önerinin ilk kısmında Bahçeli, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, seçildiği gerekçesiyle başkanlık konusunda fiili bir durum yarattığını söyledi. Erdoğan’ın, cumhurbaşkanlığı makamının ‘tarafsızlığına gölge düşürdüğünü’ dile getirdi, ilk tercihinin Erdoğan’ın yasal sınırlara çekilmesi olduğunu ifade etti.
Bahçeli’nin açıklaması, sonraki dönemde yaşanan bir dizi hukuksal garipliği ve siyasetin hukuki kararlar üzerindeki benzersiz hâkimiyetini tayin edecek olan şu sözlerle devam etti: “Bu olmayacaksa, ikinci yol fiili duruma hukuki yol aranmasıdır.”
Böylece, hukuk, herkese eşit mesafede bir kurallar bütünü (kuşkusuz fiiliyatta zaten durum böyle değildi) olarak algılanmak yerine, fiili durumun yasal meşrulaştırıcısı işlevini daha kesin, daha cüretkâr bir şekilde görmeye başladı.
“Fiili durum”, yani siyasi iktidarın uygulamaları ve somut ihtiyaçları, hukuksal durum tarafından gözetiliyor. Bunun bir örneğini Osman Kavala’nın yaklaşık 1100 gündür somut hiçbir delil olmadan tutuklu olmasında görüyoruz. Osman Kavala gözaltına alındıktan sonra geçen 1100 gün içinde 4 kez tutuklandı, hakkında 3 kez tahliye ve 1 kez de beraat kararı verildi. Aynı cümlelerle kaleme alınan, birbirinin tekrarı olan iddianamelerle darbe girişimi organize etmekten, Gezi direnişini organize etmekten ve olmadı şimdi de casusluktan yargılanıyor. Osman Kavala’ya her seferinde bir suç bulunmaya çalışılıyor. İhtiyaç: Osman Kavala’nın tutuklu kalması! Fiili durum: Osman Kavala’nın tutukluluğu! Hukuk: Fiili durumu meşrulaştırmaya çalışıyor!
Gelişmelerin seyrinin ne olacağını kestiremiyoruz fakat hem İçişleri Bakanının geçtiğimiz hafta doğrudan AYM üyelerinden birisiyle polemik yapması, hem Bahçeli’nin "Anayasa Mahkemesi yeni hükümet sisteminin doğasına uygun şekilde yeni baştan yapılandırılmalıdır" demesi, iktidar blokunun AYM’nin bu yapısından rahatsız olduğunu ve bir değişikliği gerçekten zorladıklarını gösteriyor. Fakat bu değişiklik, çocuk oyuncağı değil. Bunun için anayasa değişikliğinin referanduma götürülmesi, bunun sağlanması için de meclis içinde 360 milletvekilinin desteği gerekiyor. AKP 291, MHP ise 48 milletvekiline sahip.
Kaldı ki bir erken seçim tartışmasını dahi gereksiz bulan iktidar blokunun bir seçim provası işlevini görecek bir referandum sürecini de gereksiz bulacağı çok açıktır.
Önümüzdeki günlerde gündeme gelecek seçim yasası, partiler yasası gibi hamlelerle seçimlere daha korunaklı bir şekilde hazırlanmayı düşünen iktidar ittifakı, özetle bireysel başvuru hakkı gibi demokratik bir kazanımı kendisine engel olarak gördüğünü keskin bir şekilde ifade etmiş oldu. Fakat bu keskinlik, keskin bir şekilde yaşanan başka bir sürecin önüne geçme şansına sahip değil. KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın bir canlı yayında söyledikleri siyasetin gerçek dinamiklerini ortaya seriyor: "Endişeli seçmen siyasete ve partisine kırgın. AK Parti'nin oyu yüzde 25. Muhafazakâr dünyadaki zihinsel değişim yeni partiler için müthiş bir fırsat."
Siyasetin kendine özgü doğal dinamiği, yapay aritmetik oyunlarıyla yok edilemez! İktidar blokunun görmek istemediği bu. AYM tartışmaları, olsa olsa birkaç gün gündem değişikliği yaratır. Halkın gündeminde değil, tepedekilerin gündeminde o da.
Şenol Karakaş