Türkiye kapitalizmi büyük bir kriz yaşarken, savaş gemileri Doğu Akdeniz’de karşı karşıya geliyor.
Bir ay önce Meis adası açıklarında Türkiye ve Yunanistan savaşın eşiğine geldi. Çatışma Almanya’nın araya girmesiyle önlendi. Geçen haftaysa iki savaş gemisi burun buruna getirildi, simgesel bir çatışma yaşandı.
Fransa’nın savaş gemilerini ve uçaklarını Yunanistan’a destek için göndermesini, Türkiye ile ABD donanmalarının ortak tatbikatı izledi.
Doğu Akdeniz’in yeniden paylaşımı
Emperyalist devletler ve bölgesel güç denilen alt-emperyalist devletlerin böylesine büyük bir gerilime girmesinin sebebi, Suriye savaşıyla birçok devletin savaş gemilerini konuşlandırdığı Doğu Akdeniz’de Kıbrıs açıklarında bulunan hidrokarbon yatakları sebebiyle yeniden paylaşım kavgasının kızışması.
Kıbrıs’ın kuzeyini askeri kontrolünde tutan Türkiye’yi yönetenler, Kıbrıs Cumhuriyeti açıklarında bulunan doğalgaz kaynakları üzerinde KKTC’nin eşit hakkı olduğunu savunuyor. Aynı zamanda “devletin bekası için savunmacı politikadan çıkıldığını”, Türkiye’nin kıyısı bulunduğu denizlerde aktif askeri güç kullanarak hegemonya kurması gerektiğini de.
Ankara’nın Suriye’deki gibi Libya savaşına da dahil oluşu, Doğu Akdeniz’deki İsrail, Mısır, BAE gibi rakip alt-emperyalist devletlerle rekabet ve pazarlık gücü oluşturmak için. Bu devletler Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile ikili anlaşmalar yaptılar. Türkiye de Libya’daki Sarrac hükümetiyle benzer bir anlaşma yaptı. Doğu Akdeniz’in yeniden paylaşımı için masaya bir taraf olarak oturmak isteyen Erdoğan ve devlet güçlerinin, savaş gemileri eşliğinde petrol-doğalgaz arama faaliyetini geniş bir alana yaymasıyla birlikte Atina ve Ankara savaşın eşiğine geldi.
Milliyetçi muhafazakâr popülizmle amaçlanan
Türkiye, ABD’nin askeri desteği ve Avrupa Birliği’nin bölünmüşlüğünden yararlanıp Akdeniz’de askeri güç gösterisi yapıyor, çünkü yeni anlaşmalar yapmak istiyor. Fakat milliyetçi hükümetler tarafından yapılan askeri güç gösterileri, sıcak çatışma ihtimalini de içerir her zaman. Türkiye-Yunanistan çatışması bir felaket olur, savaşa hayır! Birbirlerinin tarihsel rakibi iki bölgesel güç Yunanistan ve Türkiye’nin karşı karşıya gelmesinin asıl sonucu, içeride büyütülen milliyetçilik.
Savaş gemilerinin karşı karşıya geldiği yer, Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri ile yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri arasında imzalanan Lozan Anlaşması’na göre, Yunanistan kıta sahanlığına ait. Anlaşmayı imzalayan dönemin devlet yöneticileri Meis’in de aralarında bulunduğu adalar topluluğunda tarihsel olarak nüfusun çoğunluğunun Rumlardan oluştuğunu, Osmanlı döneminde bölgeye göç eden Türklerin bir azınlık olduğunu kabul etmişti.
Türkiye’yi bugün yönetenler de bunu biliyor ve Meis açıklarında hidrokarbon yok. Kıbrıs adasını kontrol eden Yunanistan’a yapılan meydan okumalar, askeri güç gösterileri ve Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesiyle birlikte Lozan Anlaşması’nın tartışmaya açılması gibi milliyetçi-muhafazakar popülist adımlar, Türkiye’yi yöneten siyasi ve askeri elitlerin yürüttüğü dış politikayı meşrulaştırmak ve iktidarlarını sürdürmek için atılıyor. Türkiye’yi yönetenler emperyalist devletlerden gerçek bir kopuşu değil onlarla kendi koşullarında anlaşmayı hedefliyor.
Muhalefetteki burjuva partilerinin tamamının Yunanistan’a karşı donanmayı yani mevcut devlet politikasını desteklemeleri ise iktidarın işini kolaylaştırıyor.
Gerilim ne zaman biter?
Doğu Akdeniz’deki gerilim, tarafların bu sorunu diplomatik yollarla çözmeye yanaştıkları ana kadar sürecek. Bu uzun zaman alabilir, çünkü mevcut siyaset zemininde müzakere yerine meydan okuma ve milliyetçi-emperyalist politikalara sahip hükümetler iş başında.
Bedel ise yine işçilere ödetiliyor. Son 6 - 7 ayda Türk Lirası yüzde 20 oranında değer kaybetti. Borç krizi gibi Doğu Akdeniz’deki gerilimi de içeren dış politik etkenler TL’nin değersizleşmesine neden oldu.
Savunma şirketleri, Türkiye’nin en fazla kâr eden şirketleri listesinin tepelerine tırmanırken Hazine’nin kasası boşalmış durumda. Salgınla birlikte kitlesel işsizlik ve yoksullaşmaya çözüm bulamayan iktidar, milliyetçi muhalefeti ikna etse de işçileri ve emekçileri ikna edemeyecektir.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)