2018-2019 av sezonunda en az 4.255 yaban hayvanı, avcılar tarafından öldürüldü. Bu cinayetler devlet tarafından desteklendi. Tarım ve Orman Bakanlığı 2020-2021 av sezonunda 784 yaban hayvanının avlanması için ihale açacağını bildirdi. Merkez Av Komisyonu’ndan ise nesli tehlike altında olan kuş türlerinin avlanması için izin çıktı. Tunceli’de dağ keçilerinin avlanması için açılacak ihale, gelen tepkilerin ardından mahkeme tarafından durduruldu. Aynı şekilde bugün Eskişehir’deki 18 kızıl geyiğin avlanması için açılması beklenen ihale de durduruldu. Fakat hiçbiri henüz iptal edilmedi. Hayvan hakları savunucuları kızıl geyikler ile dağ keçilerinin korunması ve nihai olarak avcılığın yasaklanması için mücadeleye devam ediyor.
Bu yıl turist sayısında büyük bir düşüş gerçekleşti. Hükumet, bu açığı kapatmak için yaban hayvanlarını avcıların eline teslim etmeye hazır. Salgının başında yüzümüze daha sertçe çarpan, ekonomiyi her şeyin önüne koyan anlayış burada da kolaylıkla görülüyor. Hem insanlar hem de hayvanlar, sermayenin gözünde bir kâr aracından ibaret.
İnsan için değil kâr için sömürü
Hayvan hakları gündeme her geldiğinde bu konu, hayvanlarla insanlar arasındaki bir çıkar çatışması olarak gösterilmeye çalışılıyor: “doğası gereği avlanmak isteyen insan ve ona karşı av hayvanları”, “hayatta kalmak için ete ihtiyacı olan insan ve ona karşı çiftlik ve kümes hayvanları” ya da “ulaşım için faytonlara muhtaç insan ve ona karşı atlar” … Fakat bu karşıtlıkların hiçbiri günümüz koşullarında geçerli değil. Hayvan kullanımını tamamen ortadan kaldırabilecek teknolojik ilerlemeler gerçekleşirken bu ilerleme, hayvanları daha çok sömürmek için kullanılıyor.
Hayvan sömürüsünü olağanlaştırmak için sık sık “av hayvanı”, “çiftlik hayvanı”, “kümes hayvanı” ve “akvaryum hayvanı” gibi tabirler kullanılıyor. Bu tabirler, hayvanları kâr elde edilecek bir nesne haline getirip yaşam hakkını hiçe sayıyor. Hayvanlar ne avlanmak için ne yenmek için ne de akvaryumlarda, sirklerde sergilenmek için varlar. Egemen dinsel anlatılar hayvanların “insanlar için yaratıldığını” söyler dururdu. Dünyaya dair bilgimizin günden güne arttığı, insan olmayan hayvanların insanlardan önce de var olduğunun anlaşıldığı, hiçbir canlının insan için yaratılmadığı görüşünün git gide güçlendiği bir çağda; kapitalizm, “insan için yaratılmış hayvan” fikrini kendisi de inanmayarak miras aldı ve sömürüyü, hayvanların tüm haklarının yok sayıldığı korkunç bir boyuta çıkardı.
“Kendisi de inanmayarak” diyorum, çünkü her ne kadar daha hızlı, daha çok ve daha yoğun hayvan sömürüsünün “insan için atılmış bir adım” olduğuna, insanın kendi hayat standartlarını yükseltmek için hayvanları sömürmeye muhtaç olduğuna inanılsa da ne avcılık turizminin ne de et endüstrisinin insanları düşündüğü var. Kapitalizmin asıl amentüsü “kâr için yaratılmış insan ve hayvanlar”. Zira hayvanları sömüren bu sistem, insan merkezli değil; kâr merkezli bir sistem. Bitkisel ürünlerin yaklaşık 75 katı kadar su tüketen, karbon ayak izi bitkisel besinlerin on katından yüksek olan hayvansal “ürünlerin” insanlara katkı sağlamadığını söylemeye herhalde gerek yok. Fastfood zincirleri daha fazla hamburger, daha fazla tavuk kanadı üretmek için yarışırken insanlığın önemli bir kısmını besleyebilecek bitkisel besinler, yapay yollarla döllenen (başka bir deyişle tecavüz edilen), sürekli üremek zorunda kalan hayvanlara ayrılıyor ki bu şirketler daha fazla kâr elde edebilsin. Hayvanlar, insanlar daha özgür olsun diye sömürülmüyor; aksine hayvan sömürüsüyle insan sömürüsü kol kola gidiyor. İşte bu yüzden ne hayvanların ne de insanların sömürüldüğü eşit bir dünya için mücadele etmemiz şart.
Melike Işık