15 Temmuz darbesi 4. yılını doldurdu. 15 Temmuz darbe girişimi, şu iki öğeyle hatırlanacak: Birincisi, darbeye karşı kitlesel direnişle. Bu, darbenin bir komplo olduğu türünden fikirlerin neyi gölgelediğini de görmemizi sağlıyor. Bu darbenin kitlelerin, daha hiçbir siyasetçi onları sokaklara çıkmaya çağırmadan eyleme geçmeleriyle püskürtüldüğü gerçeği, sadece komplocu fikirleri çürütmek açısından değil, darbeyi Kemalist subayların engellediği fikrini işleyerek, TSK içindeki darbeci geleneği aklamaya çalışanlara da yanıt vermek açısından çok önemli.
Bu darbenin en baştan beri bir darbe koalisyonu tarafından hayata geçirildiğini söylüyoruz. İlker Başbuğ, 2016 yılında bu koalisyonu şöyle tanımlıyordu: “15 Temmuz kalkışmasının arkasında planlayan, yöneten, kurgulayan ana isim Cemaat’tir. İkincisi büyük bir ihtimalle anında yapması gereken hareketi yapmayanlar, gecikenler, tereddüde düşenler… Bunlar cemaatçi mi hayır. Böyle bir grup da var bunların içinde. Üçüncü grup ise cemaatçi olmamasına rağmen buradan istifade etmek isteyen bazı insanlar olabilir.”
Fethullahçı darbecilerin başını çektiği, önemli ölçüde gövdesini de oluşturduğu 15 Temmuz darbesi, aşağıdan bir inisiyatifle püskürtüldü.
Yoksa kimlerin ellerini ovuşturduğunu, Erdoğan darbeciler tarafından devrilseydi sokaklarda 10. Yıl marşlarıyla kutlamalar yapacağını biliyoruz.
15 Temmuz’un hatırlanacağı ikinci yönünü ise iktidarın darbe karşıtı politik atmosferi kendi çıkarları, otoriter-sağcı bir iktidarın inşası için kullanması oluşturacak. OHAL’in ilan edilmesinin ardından rejim hızla bir Kanun Hükmünde Kararnameler rejimine dönüştü. KHK’larla önce ordu ve emniyet içinde başlayan tasfiye süreci, giderek yüzbinlerce insanı kapsayan bir muhaliflerden arınma operasyonuna dönüştü. HDP’li belediyeler, solcu-demokrat üniversite öğretim görevlileri, sol tandanslı sendikaların üyeleri, barış için metin imzalayanlar, Bank Asya’ya para yatıranlar, bir akrabası Bank Asya’ya para yatırmış olanlar, gazeteciler… Liste o kadar uzun ki hiçbir makale KHK rejiminin yarattığı mağduriyetlerin tam listesini veremez.
KHK rejiminin bir aşamasında, Devlet Bahçeli, mevcut fiili durumla, anayasal çerçeve arasında bir gerilim olduğunu ve yasaları fiili duruma uyarlamak için referanduma gidilmesi gerektiğini söyledi. 16 Nisan referandumu, şu anda içinde yüzmeye çalıştığımız bir girdap haline gelen rejimin yönünü belirledi. Kurumların, yapıların, bir önceki siyasi rejim döneminin tüm hukuksal, siyasal, toplumsal zeminlerinin hallaç pamuğu gibi atılmaya başlayacağı yeni bir evreye girdik.
2015 yılında AKP’nin tek başına iktidar olma çoğunluğunu kaybetmesi, şimdi girilen sürecin esaslı adımlarının atılmasına neden oldu. Yerli-milli adını alan konsept ilk kez o vakitler kullanıldı ama bu sürecin asıl tetikleyicisi, 15 Temmuz darbesi oldu.
Şimdi hallaç pamuğu gibi atılma günlerindeyiz. DSİP, 15 Temmuz darbesi başladığında hemen şu açıklamayı yapmıştı:
“Birkaç saattir bir darbe girişimi içinde yaşıyoruz. Ordunun içindeki cuntacı bir yapı yönetime el koymaya çalıştı. TRT binası bombalandı. Ankara’da savaş uçakları alçak uçuş yaptılar. Bombalama sesleri hâlâ geliyor.Cuntacılar bir bildiri okudular. TSK adına dense de çok açık ki ordu içinde darbeci bir yapı bu.Biz, her türden darbe girişimine karşıyız.Darbeciler en kısa sürede hesap vermeli.Binlerce insan darbelere karşı sokaklara çıkmaya başladı. Darbelere karşı mücadele eden binlerce insanla beraberiz.Darbe girişimine karşı mücadele ederken, bir yandan da darbecilere bu zemini hazırlayan koşullara, savaş koşullarına, antidemokratik koşullara derhal son verilmelidir.Darbeye karşı mücadele bir demokrasi girişimi olmalı, siyasal demokrasinin sınırlarının daraltılmasına karşı da mücadele hâline gelmelidir.
Darbeciler kaybedecek!
Halk kazanacak!”
İktidar, darbeye karşı mücadeleden otoriter bir rejim çıkartmak için manevra yaparken, toplumu hallaç pamuğu gibi sallarken, kurdukları rejim her yeni günde bir önceki günü hallaç pamuğu gibi atarken, özetle giderek, yönetilmesi imkânsız ve kendi ayaklarında bir bağa dönüşen, aşırı merkezileştirilmiş siyaset mimarisiyle baş başa kaldı.
Son yedi yılda işçi sınıfının arkasında ise iki büyük direniş var: Birisi Gezi direnişi, diğeri 15 Temmuz direnişi. İşçi sınıfının farklı kesimlerinin ağırlığını koyduğu direnişler. Türkiye’de antikapitalist bir muhalefet inşa etmek isteyenler, işçi sınıfının bu farklı kesimlerinin birleşik eylemini inşa etmek için tüm güçlerini seferber etmeli. Tanklara karşı çıkanlarla TOMA’lara karşı çıkanlar, aynı sınıfın farklı kültürel, ideolojik değerlerine sahip olan bir ve aynı parçasıdır. Bu farklılıkları aşmak için ısrarlı bir çabadan daha önemli bir siyasal hedef yok. AKP çözülürken bu adımı atmayı başarmak, muhalefetin CHP-İYİP-Deva-Gelecek ve Saadet gibi apaçık burjuva programını savunan koalisyonuna mahkûm olmadığını da gösterme şansına sahip.
Şenol Karakaş