15 Temmuz darbe girişiminin ardından “demokrasi şölenleri” eşliğinde Yenikapı’da MHP’nin iktidar ortağı olmasından bugüne geniş emekçi kitlelerin ve ezilenlerin soluksuz kalmasına yol açan tüm hamlelerin her birinde iktidar ortağı gibi davranan MHP’nin etkisini görmek önemli. Bu, demokratik haklarımızı gasp eden iradenin siyasi iktidar olduğu gerçeğini değiştirmez. Salgının ve ekonomik krizin etkilerinin geniş emekçi kesimleri yıkıma uğrattığı son birkaç aydır yaşanan gelişmelerde MHP’nin iktidar üzerindeki etkisi bütünüyle açığa çıktı. Mecliste kabul edilen infaz yasası MHP’nin istediği haliyle gerçekleşti. Organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı, Soma’da 301 maden işçisinin ölümünden sorumlu olanlar serbest bırakıldı. Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Ahmet Altan gibi yüzlerce siyasetçi, aydın ve gazeteci hapiste tutulmaya devam ediyor. İlk sokağa çıkma kısıtlamasının yarattığı kaosun ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu istifa etti. Erdoğan Devlet Bahçeli’nin de desteği sonrasında bu istifayı kabul etmedi.
Son birkaç aydır sokakları sindirmeye yönelik artan polis şiddetinden, HDP’li belediyelere kayyum atanmasına, Kürtlere, Ermeni Kiliselerine ırkçı saldırılardan, Hrant Dink Vakfı’na yönelik tehdide, bekçilerin yetkilerinin arttırılmasından barolara müdahaleye, siyasal alanın daraltılmasına yönelik hamlelere, Başak Demirtaş ve Canan Kaftancıoğlu’na yönelik tacizlerde bu etkinin siyaseti en sağa çeken, lümpenleştirici ağırlığını görmek ve MHP’nin emekçiler açısından yarattığı tehdidin farkına varmak gerekiyor.
AKP artı MHP: Geriliyorlar
Emekçi kitlelerdeki hoşnutsuzluk arttıkça, “beka sorunu” üzerinden kurulan AKP, MHP koalisyonu da birbirine mahkûm hale geliyor. AKP kitle desteğini yitirdikçe, MHP’ye yaklaşmakta, yaklaştıkça totaliterleşmeye doğru elini yükseltmekte. MHP ise hem devlet yapılanmasında önemli mevziler kazanma hem de iktidar olmadan iktidar olma, avantajına sahip bir parti olarak Cumhur İttifakı’nın en güçlü destekçisi. İktidarın kalıcı olmasını sağlayacak siyasi partiler ve seçim sisteminde yapılacak değişiklik teklifinin sinyali yine Bahçeli’den geldi. Seçim sonuçlarından şimdiden kaygı içinde oldukları çok açık. AKP ve MHP arasında kurulan ortaklığının temelinde AKP’de de makas değişikliğine yol açan, Suriye’de Irak’ta, Doğu Akdeniz ve Libya’da sürmekte olan güç mücadelesinde belirleyici olma, Kürtlere de tek bir hak kırıntısı vermeme motivasyonu yatmakta. Devlet Bahçeli, Türkiye kapitalizminin bu türden heveslerinin en keskin temsilcisi. O, “hasımlarına” hamaset yüklü söylemlerle yüklenirken, iktidarın sınır dışına yönelik harekatlarında da MHP’nin izlerini görebiliriz. İç siyasette de özellikle 6 milyon oya sahip HDP’yi kriminalize etme ve dışlama çabasında MHP’nin etkisi görülebiliyor.
Küçümsemek felakete yol açabilir
Bahçeli’nin her açıklamasında Cumhur İttifakı’na bağlılığını ifade etmesi, yanıltıcı olmasın. MHP’li Semih Yalçın Twitter’da Bahçeli’nin “MHP’in iktidar olması zorunluluktur” sözlerini paylaştı, sonra çark etti. MHP “tek başına iktidar” hedefinden bir an bile vazgeçmiş değil. Otoriter yapılanmaların ırkçı ve faşist yapılanmalara cesaret vermesi dünya çapında sağa yatan siyasetin en tehlikeli yönünü oluşturmakta. Erdoğan da Avrupa’nın en büyük faşist yapılanması ile iktidar ortağı. MHP maske dağıtımından, AVM’lerin açılmasına, emekçileri sefalete sürükleyen ekonomik kararlarda en büyük paya sahip ama hiç sorumluluğu yokmuş gibi ve “normal” bir parti muamelesi görmekte. AKP’yi faşist olarak niteleyen muhalefetin MHP’yi ıska geçmesini de eklediğimizde ortaklığın kazananının MHP olduğu ortada.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)