Adaletsizlik!
Tonlarca adaletsizlik örneğiyle uyanıyoruz her gün!
Eşitsizlik!
Her yerden her gün eşitsizliği pekiştiren, derinleştiren uygulamalarla yüzleşiyoruz.
Hukuksuzluk! Çevrenin yıkımı! İmara açılan doğal alanlar, susuz bırakılan nehirler, bir avuç maden sahibi kâr etsin diye için kesilen ağaçlar, kömüre yapılan yatırımlar, tarihi dokusu biçimsiz oteller ve bir avuç müteahhitin çıkarları için yok edilen şehirler…
Yeniden adaletsizlik, yeniden eşitsizlik.
Adaletsizlik ve eşitsizlikleri örtmek için medyanın sürekli pompaladığı yalan haberler.
Yalan haberleri savunurken sergilenen pişkinliklerin, vurdumduymazlığın yarattığı öfke.
Salgın günlerinde kaynakların sermayeye aktarılması. G20 ülkeleri arasında kaynaklarını sosyal yardımlara ayıran ülkeler sıralamasında Türkiye en sonda.
Bütün fonlar, işçilerin alın terinden kesilen paralarla oluşturulan kaynaklar ipin ucu kaçırılmış bir şekilde sermaye gruplarına aktarılıyor.
Adaletsizlik ve eşitsizliğe, özgürlüklerin açıkça çiğnenmesi eşlik ediyor.
Gösteri hakkı, ifade özgürlüğü çiğneniyor.
Öfke biraz daha büyüyor.
İktidar son olarak, kıdem tazminatına göz dikti. Erdoğan işçilerle patronlar anlaşsın fatura bize çıkmasın diyerek, sorumluluğun iktidarda olmadığını ima etti. Ama, durumun böyle olmadığını herkes biliyor.
Hem ekonomik krizin hem de salgının faturası emekçilere kesilmeye çalışılıyor. Kıdem tazminatının fona devredilmesi tartışması bu zincirin son halkası.
Türk-İş, kıdem tazminatına dokunmanın cevabı genel grev olur dedi. Hükümet, o kadar çaresiz ve o kadar umursamaz durumda ki bir dediğini iki etmeyen Türk-İş liderliğine bile genel grevden söz ettirebiliyor.
Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun genel grev tehdidi, son aylarda biriken öfkenin düzeyini göstermesi açısından önemli. Bu, zincirin bir halkası. Bir başka halkası da sosyal medyada Erdoğan’ı, #OyMoyYok kampanyasıyla zor durumda bırakan öğrencilerin öfkesi.
OHAL koşullarında yaratılan haksızlıklara karşı öfke zaman zaman eylemler şeklinde ifade edildi. Bu eylemlerden en ilginç olanları, şehirler arası yürüyüşler.
2019’un Ekim’inde Somalı madenciler tazminatları için Ankara’ya yürüyüşe başladı.
Salgının ardından yürüyüşler yeniden başladı.
2 Haziran-4 Haziran’da TCDD’deki sürgünlere karşı 4 ilden yola çıkan BTS üyeleri Ankara’ya yürüdü.
Her seçimde zafer kazanan HDP’li belediyelere kayyum atanmasına karşı HDP milletvekilleri birçok ilde polis saldırılarına rağmen yürüyüşler yaptılar.
En son baro başkanları çoklu baro adı altında gündeme gelen iktidar önerisine karşı Ankara yürüyüşü yaptılar. Yürüyüşlere devletin müdahalesi, insanların öfkesini daha da büyüttü.
Yapılması gereken, hızla, birleşik bir demokrasi, eşitlik, adalet ve özgürlük şenliği anlamına gelecek merkezi bir miting organize etmektir. Barışçıl, tüm ezilenleri, tüm öfkelileri, tüm yaralıları, tüm dışlananları, hakkı gasp edilenleri bir araya getirecek bir şölen. Sosyalist İşçi daha önce de böyle bir öneri yapmıştı. Şimdi koşullar çok daha uygun. On binlerce avukat, doktor, hemşire, sağlık çalışanı, temizlik işçisi, yol işçisi, demiryolu işçisi, büro emekçisi, salgın günlerinde evde ağır koşullarda çalışmak zorunda kalanlar, evde kal denilmesine rağmen zorla işe yollanan 811 bin genç işçi, kıdem tazminatı hakkına dokundurtmama kararlılığında olan emekçi, oy verip seçtirdiği belediye başkanları yerine kayyum atananlar, dışlanan göçmenler, salgın günlerinde ev içinde şiddete maruz kalan ve son yıllarda en cesur mücadelelerin bayrağını taşıyan kadınlar, sistematik bir nefret söylemine maruz kalan LGBTİ+’lar, iş cinayetlerine karşı platformlar… Liste uzatılabilir.
Bütün bu güçleri bir araya getirmek, kriz içinde arayışta olan birçok kesimi yanına çekecektir. Böyle bir hareket sandığımızdan çok daha güçlü olduğumuzu da gösterecektir.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)