En büyük "sürü bağışıklığı" denemelerinden biri Türkiye'de gerçekleşiyor.
İktidar tarafından 1 Haziran'da başlatılan "normalleşme" tam bir gevşemeye dönüştü. Sanki bulaşıcı bir hastalık yokmuş gibi kitlesel insan hareketleri, üretim ve tüketim için teşvik edildi. Son olarak 4 milyon öğrenci kapalı dersliklerde sınava sokuldu.
İlacı, aşısı olmayan bir salgının ortasında 2 milyon 400 binden fazla kişi üniversite sınavına girdi.
Geçen hafta sonu yapılan LGS'ye de 1.6 milyon öğrenci katıldı. Girişlerde fiziki mesafe ihmal edilirken, öğrenciler kalabalık bir şekilde sınava alındı.
Eğitim-Sen'in yaptığı açıklamalara göre Manisa ve İstanbul'da enfekte olan iki öğrenci ile birlikte sınava katılan öğretmenler ve öğrenciler aileleriyle birlikte karantinada.
Öğrencilerin protestosu
Vaka sayıları yeniden artarken, geçen hafta çok sayıda öğrenci Twitter'da #öğrencilerinhayatıönemlidir (ABD'deki ırkçılığa karşı siyah öfkeye gönderme yaparak İngilizcesiyle) ve #yksdayanışması etiketli mesajlarla tepkilerini dile getirdi.
Bir TV kanalında sınava girişin hiçbir risk taşımadığını soğukkanlı bir şekilde anlatan iki "uzmana" Dr. Serdar Savaş'ın "Milletin gözüne bakarak yalan söyleyen gerizekalılar" yanıtı öğrencilerden büyük destek gördü. Öğrenciler bu kez #SerdarHocanınYanındayız dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sınav öncesi Youtube'da yaptığı konuşma sayesinde öğrenciler asıl muhataplarıyla tartışma fırsatı buldu. Sınavların turizmi canladırmak için değil çok önceden planlandığı için yapıldığını söyleyen Erdoğan'a öğrenciler "Sandıkta görüşürüz", "Oy moy yok" dedi.
Öğrencilerin tepkisi üzerine canlı yayının yorum kısmı kapatıldı. Kapatma haberi daha çok kişinin olayla ilgilenmesini sağladı. Twitter'da #OyMoyYok etiketi 1. gündem olurken, 24 saat dolmadan 250 bin protesto tweeti atıldı.
İktidar Z kuşağının oylarını kazanmak için türlü türlü yollar ararken gerçekleşen büyük öğrenci protestosu, hayatları boyunca Erdoğan ve AKP hükümetlerinin yönetimi altında yaşamış genç kuşakların bu düzeni reddedişidir.
Bu dünya çapında yaşanan bir durum. Irak'ta işsizliğe karşı sokaklara dökülen üniversite mezunları, Şili'de ulaşım zammını protesto eden lise ve üniversite öğrencileri, küresel iklim grevlerine katılan milyonlarca çocuk ve genç, ABD'de ırkçı düzenin değişmesi için mücadele eden öğrenci, işçi ve işsiz gençler kurulu düzeni sarsıyor.
İnsan ve canlı hayatını değil kârı esas alan, serveti küçük bir azınlığın elinde toplayıp çoğunluğu yoksulluğa mahkum eden, ekmek, demokrasi ve özgürlük mücadelelerini zorla bastıran neoliberal hükümetler ve kurdukları düzen, yeni kuşaklar tarafından istenmiyor.
Ekonomik kriz, iklim krizi ve son olarak salgın krizi yaratan kapitalizm, yeni kuşaklar tarafından reddediliyor.
İşçi eylemleri
Geçen hafta öğrenciler gibi işçiler de protestodaydı.
İktidarın kıdem tazminatlarına el koyma girişimi işçiler için bardağı taşıran son damla oldu. Birçok fabrikada eylemler başladı.
Türk-İş ve DİSK, kıdem tazminatına ilişkin işçilerin kazanımı olan mevcut düzenleme dışında yapılacak her değişikliğin genel grev sebebi olduğunu ilan etti.
Sendikalar bütün illerde Kıdemime Dokunma eylemlerine başlıyor.
Salgın boyunca devasa kaynakları patronlara aktaran iktidar, işçilerin elinde kalan son kazanımlarına, gelecek teminatlarına göz dikti. Çünkü Hazine'nin kasası boş. Türkiye dünyanın en borçlu ülkelerinden biri ve ödenmesi gereken devasa miktardaki dış borç için kaynak yok. Salgın büyük bir durgunluğa yol açtı. Birçok şirket iflas tehlikesiyle karşı karşıya. Ödenemeyen borçlar başkalarını da batırabilir. Kıdem tazminatlarını patronlar için bir kredi kaynağı haline çevirmek isteyen iktidar, salgın döneminde mevcut düzenin gerçek işleyişini açıkça gören işçilerin öfkesiyle karşı karşıya.
İktidarla her fırsatta uzlaşan Türk-İş yönetiminin genel grev uyarıları yapması, tabandan gelen mücadele isteğinin ne denli güçlü olduğunu gösteriyor.
Aşağıdan birleşik mücadele
Gerçek bir değişim isteyenler sandığa değil, çoğu geleceğin işçileri ve işsizleri olacak milyonlarca öğrencinin tepkisine, 30 milyon ücretli emekçinin içindeki örgütlü/sendikalı işçilerin talep ve mücadele isteklerine bakmalı. İşçiler ve öğrenciler mücadele etmeye karar verirse bu gücü kimse yenemez.
Burjuva partileriyle tepeden yapılan seçim ittifakları, aşırı sağa karşı sağcı ve aşırı sağcılarla işbirliği, kutuplaştırmayı derinleştiren politikalar toplumsal muhalefeti oyalayıp zaman kaybettirdiği gibi toplumsal tabanını hızla yitiren iktidara manevra alanı sunmaktan başka bir işe yaramıyor.
Birleşik mücadelenin başka bir yolu var: Sendikaların bir araya gelmesi. Tabandan yükselen mücadelelerin ve aktivistlerin birliği; ortak talepleri kazanmak için doğrudan demokratik bir mücadele platformu. DSİP'in önerisi olan bu antikapitalist özgürlükçü alternatif, büyük bir mücadelenin aracı ve yardımcısı olabilir.
Volkan Akyıldırım