Hükümet, CHP il Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve milletvekili Özgür Özel’in konuşmalarını darbe tartışmalarını yeniden gündeme taşımak için fırsata dönüştürdü.
CHP’lilerin konuşmalarının bir imkân olarak kullanılmasının sonuna gelinmişti ki bu sefer de Ragıp Zarakolu’nun yazdığı bir yazı darbe tartışmasının fitilini ateşledi. Cumhurbaşkanına en yakın isimler tartışmayı gündeme taşıdı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı “Bu hastalıklı zihniyete ve tehditlere karşı dimdik duran Cumhurbaşkanımızın sonuna kadar arkasındayız” dedi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın da “Bu memleketi birilerine peşkeş çekmenize asla müsaade etmeyeceğiz” ifadesini kullandı.
Darbe tartışması kimin işine yarıyor?
Gerçekten bir darbe girişimi mi yaşanıyor Türkiye’de? Gerçekten açık açık darbe imasında bulunan birileri mi var?
Hayır! Dil sürçmesi ve tartışmanın heyecanıyla söylenmiş sözler dışında, darbe çağrısında bulunan kimse yok. Bu yönde analizler yapanlar da olabilir üstelik. Koşulların darbecilerin işine yarayacağını söylemekle bir darbe gelsin diye çaba göstermek arasında büyük farklılık var.
Darbe gürültüsü, salgınla birlikte kriz alarmları veren ekonomide yaşanan olumsuz gelişmeleri bağlayabilecek bir başka tartışmanın geri plana atılmasına yardımcı oluyor.
Türkiye’de, yerli-milli koalisyon beka kaygısı diye bir kaygıyı propagandasının temeli haline getirdiğinden beri, olumsuz her gelişme, bir üst akıl tarafından Türkiye’nin başına örülen bir çorap olarak anlatılıyor. Doların 7 TL’yi geçmesinin ekonomi yönetimiyle, siyasal demokrasinin sınırlarının daraltılmasıyla, Türkiye’de Merkez Bankası, Hazine ve Varlık Fonu gibi temel ekonomik kurumların, dar bir siyasi kadro dışında denetime bütünüyle kapatılması gibi sorunlarla bağlantısı yokmuş gibi davranılıyor.
İki sene önce, 9 gazete “Dolar darbesine” karşı aynı manşetle çıkmıştı.
“Ben hâlâ mağdurum” diyebilmek
O gün olduğu gibi bugün de mağduriyet algısı yaratmakta darbe dedikoduları çok işlevsel. Oysa sorun, kapitalizmin, Türkiye’de her geçen gün daha fazla ahbap çavuş kapitalizmi haline dönüşmesinde. Bu, Türkiye kapitalizminin tarihsel kaynak krizini kronik hale getiriyor ve sonuçta, ekonomik alandaki “siyasi” tercihler ve genel olarak siyasal alandaki denetim dışı otoriterleşme Türkiye’nin borçlarını çevirmek için kaynak bulmasını zorlaştırıyor.
Krizin içeriden, yönetimden, demokrasinin iyice daraltılmasından, iktidarın siyasi ve ekonomik kararlarından bağımsız, dışsal bir olgu olduğunu öne çıkartmak, krizin, salgınla birlikte en çok vurduğu emekçilerin dikkatini dağıtma amacı dışında hiçbir işleve sahip değil. Darbe şayiasıyla, işte bu propagandayı yapıyorlar. Krizin ve salgının can evinden vurduğu milyonlarca mağdura, yani yoksul ve emekçiye, aslında mağdurun kendisi olduğunu anlatan bir iktidar ve medya ağıyla karşı karşıyayız.
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun bir konuşmasında “Bu iktidar gidecek, ya bir erken seçimle ya da başka bir şekilde” sözleri ise hem bu gazeteler hem de sosyal medya trolleri tarafından gollük pas olarak değerlendirildi. Kaftancıoğlu hemen sözlerini düzelttiyse ve erken ya da normal zamanlarda yapılacak seçimlerden söz ettiğini belirtse de ok yaydan çıkmıştı.
İktidarın görevi, gerçekten bir darbe girişimi varsa bunu kamuoyuyla paylaşmaktır. Yoksa her konuşmadan bir darbe iması çıkartmak değildir. Bu tutum, mağdur edenlerin mağdur görünme yeteneklerinin sınırına gelindiğini gösteriyor.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)