Hastalıktan kâr etmek

30.03.2020 - 09:10
Roni Margulies
Haberi paylaş

Aklıma Margaret Thatcher geliyor bugünlerde. İngiltere’de 1979’dan 1990’a kadar başbakanlık yapan kadını oralarda geçirdiğim yılların nostaljisi nedeniyle hatırlamıyorum. “Sağlık” veya “hastane” deyince o gelir hep aklıma, o yüzden hatırlıyorum.

Thatcher yılları Amerika’da Ronald Reagan, Almanya’da Helmut Kohl, Türkiye’de Turgut Özal yıllarına denk düşüyordu aşağı yukarı.

Egemen sınıfların yılmaz savaşçıları olan bu isimler aynı politikaları uyguladılar. O zamanlar monetarizm denilen, sonra neo-liberalizm adını alan politikalar paketinin bütün dünyada uygulanmasını sağladılar.

Neydi bu politikaların amacı?

Dünya ekonomisi 1970’lerin sonlarına doğru sıkışmış, kâr oranlarındaki düşüş hızlanmıştı. Bütün egemenler buna çare arıyordu.

Buldukları çare, sermayenin önünü açan, mevcut yatırım alanlarında daha fazla kâr edebilmesini sağlayan, kapalı olan alanları sermayeye açan önlemler almaktı.

Neydi bu önlemler?

Sermayenin mevcut yatırım alanlarında daha fazla kâr edebilmesini sağlamak için, başta sendikalar olmak üzere işçi sınıfının tüm örgütlenmelerine karşı topyekûn bir saldırı başlatıldı. Her yerde sendikalaşma oranlarının düşmesiyle sonuçlanan yasalar geçirildi. Uzun grevler göze alınarak örgütlü işçilerin direnci kırıldı. Ücretlerin artış hızı her yerde düşürüldü.

Sermayenin önünü açmak için, özellikle Batı’nın daha gelişmiş ülkelerinde sermayenin azgınlıklarını azıcık da olsa törpüleyen yasalar gevşetildi. Örneğin, çocuk emeğinin kullanılmasını engelleyen, işten atılmayı zorlaştıran, kıdem tazminatlarını, emeklilik maaşlarını ve emeklilik yaşını düzenleyen yasalar değiştirildi. Çevreyi biraz da olsa koruyan, örneğin Alaska’da petrol aranmasını yasaklayan, Amazon ormanlarının imhasını engelleyen yasalar kaldırıldı.

Kapalı olan alanları sermayeye açmak için ise, daha önce devletin makul fiyatlara sunduğu her türlü hizmet özelleştirildi: Hastaneler, demiryolları, posta hizmetleri, gaz, su, elektrik... Sermayeye “Buyurun, bu alanlardan da artık kâr edebilirsiniz” denildi.

Bütün bu önlemlere ideolojik bir saldırı da eşlik etti elbet: Devlet ekonomiye ve şirketlere hiç karışmamalı, hiç bulaşmamalı; vergiler düşük olmalı; devlet ve belediye hizmetleri ve yardıma muhtaç olanlara ödenen yardımlar kesilmeli çünkü, Thatcher’ın ünlü sözüyle, “toplum yoktur, birey vardır”.

Tam kırk yıldır sürdürülen bu ekonomik ve ideolojik saldırı sonucunda, insan bazen mevcut durumu sorgulamayı unutuyor. Sanki her şey normalmiş, sanki başka türlüsü düşünülemezmiş gibi.

Oysa soracağımız sorular o kadar basit ki! Sağlık hizmetleri niye özel olur? Bir insanın hastalığından bir başkası niye para kazanır? Devletin amacı insanları iyileştirmek midir, şirketlere para kazandırmak mı?

Basit, ama doğrudan kapitalizmin varlığını sorgulayan sorular.

Roni Margulies

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol