ABD’nin suikastından bir hafta sonra İran ABD’nin iki askeri üssüne saldırdı. Gerilim tırmanırken Amerika’nın saldırısının yarattığı tartışmalara yakından bakmalıyız.
Öncelikle, Süleymani gibi tiplerin elinin kanlı olması, Trump gibi canilerin denizaşırı sömürgeci kibirlerine meşruluk kazandırıyor. O yüzden ilk dikkat edilmesi gereken, katili öldürenin katiller şahı olduğunu görmektir! Hem İran rejiminden yana olan eğilime hem de “daha büyük-daha batılı-daha modern” güçlerin işgal politikalarına aynı anda karşı çıkmayı başarmak zorundayız. Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesine karşı çıkarken, bu adam etrafında bir İran rejimi güzellemesi yapılmasına izin vermemeliyiz.
Önemli bir diğer nokta şu: Irak’ta süreklilik kazanan protesto dalgası da İran’da rejimi zora sokan eylem dalgası da karmaşık duygularla bir potada eriyen antiemperyalist ruh ve eylem halinin gölgesi altında kaldı. Emperyalist işgal girişimlerinin ve müdahalelerin her biri, esas olarak müdahale edilen ülkenin ezilenlerinin başına büyük belalar açıyor. Şimdiye kadar yapılan “insani amaçlı” bütün işgal hareketleri benzer bir sonuç yarattı. Bu konuda en son Libya işgali sırasında emperyalistler halka yardım etmek için Libya’yı bombaladıklarına kamuoyunun bir kısmını ikna edebilmişlerdi. Trump da aynı şekilde bir katili ortadan kaldırmak için Süleymani’nin öldürüldüğünü söylüyor.
Öte yandan, gelişmelerin ABD’nin gücünün sarsılmazlığını değil, sınırlarını, çelişkilerini ve zayıflığını gösterdiğinin altını çizmeliyiz. Emperyalizmin çoklu krizi olarak adlandırılan sorunun ABD açısından derinleştiği ve ABD’nin Ortadoğu’da Irak işgali döneminin ardından ikinci bir yenilgi almasının mümkün olduğu ortada. Emperyalizmin jeostratejik hegemonya mücadelesi sorununu, dolayısıyla 20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın ilk 10 yılının bu hegemonya mücadelesine bağlı çatışmalar tarafından etkilendiğini açık. Bu emperyalizmin sınırsız bir güce ulaşmadığını, tersine sınırları giderek daralan, etki alanı küçülen ve iç çelişkileri derinleşen bir duruma geldiğini gösteriyor.
Emperyalizmin çelişkilerini daha da derinleştirmenin yolu ise bu kendi içinde de çelişkili blokların herhangi birisine yaslanmak ya da her ikisiyle birden çıkarcı ittifaklar kurmak değil başta kendi egemen sınıflarımıza karşı mücadele olmak üzere, 2019’a damgasını basan ayaklanmaların işgal edilen, Amerika’nın ya da Rusya’nın müdahalesine maruz kalan ülkelerin ezilen sınıflarının eyleminin güçlenmesini sağlamaktır. Arap Baharı’ndan sonra geçen sene başlamış olan yeni dalga kitlesel direniş hareketlerinin Amerika’nın son saldırısının ardından antiemperyalist görünümlü milliyetçiliğin etkisi altından kurtulup kurtulamayacağı çok belirleyici olacak.
Son olarak, bu tartışmaların Türkiye’de aldığı biçimler çok önemli. Hükümet, gelişmelere tepki olarak sükûnet çağrısı yaptı. Bölge halklarının ihtiyacı sükûnet değil bütün emperyalist güçlerin bölgeden askerlerini ve silahlarını çekmesi, Trump’ın savaş suçu işleyen bir küresel terörist olduğunun altını çizilmesi, askeri üslerin hemen kapatılması, Türkiye’nin de yaklaşık 11 ülkeden askerlerini geri çekmesi ve bölgede barışçıl bir rol oynaması, NATO’dan hemen ayrılması ama Rusya-İran gibi güçlerle de iş birliğine asla girmemesidir.
Türkiye’de sol muhalefet içinden Kasım Süleymani’nin katledilmesi “Üçüncü Dünya Savaşı geliyor” diyerek değerlendirenler oldu. Bu Türkiye solunun bazı kesimlerine özgü bir gariplik gerçekten de. ABD’nin Ortadoğu’da canının çektiği gibi suikastlar yapmasını Üçüncü Dünya Savaşı ihtimaline bağlamak, Amerika’nın saldırısını bizzat kınamadan asıl tartışmanın etrafından dolanmak anlamına geliyor. Amerika’da radikal sol ve sendikalar dünya savaşı geliyor yaygarası kopartarak değil, 90 şehirde Trump’a karşı sokaklara çıkarak tutum aldı.
Amerika’nın İran savaşına hayır! Ortadoğu’da özgürlük ABD, Rus ya da eli kanlı rejimlerin bombardımanlarıyla ve çatışmalarıyla değil, Arap halklarının kitlesel mücadelesiyle sağlanacak.
Şenol Karakaş
senolkarakas @gmail.com
(Sosyalist İşçi)