Kanal İstanbul, iktidarın çaresizliği

28.12.2019 - 11:07
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

Nur topu gibi yeni bir siyasal ve toplumsal gerilim konumuz daha oldu. Yıllardır memlekette siyasal gerilim ve kutuplaşma konusu hiç eksik olmuyor. İktidar partisi, birden bire Kanal İstanbul konusunu gündeme taşıdı.

İstanbul’un ve dolayısıyla Türkiye’nin geleceğini ipotek altına alan, kamuoyundan uzakta ve gizlice hazırlığı yapılmış olan bu projeden İstanbullular, hayata geçirilmek üzereyken haberdar oldu. İşin doğrusu tam ne olduğunun anlaşıldığını söylemek de pek mümkün değil.

Hazırlık sürecinin şeffaf yürütülmediği, ÇED raporu ve başka bir dizi devlet kuruluşunun raporlarının gizlendiği koşullarda vatandaş nasıl doğru ve tam bilgi sahibi olabilir ki.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 23 Aralık 2019 pazartesi günü kendilerinden önceki yönetimin imzaladığı Kanal İstanbul Protokolü’nden tek taraflı çekildiklerini açıkladı. Geniş kamuoyu ne oluyor sorusunu sormaya başladı. İmamoğlu’na ilk yanıt çevre ve Şehircilik Bakanı’ndan geldi. “Belediye başkanı tek taraflı protokolden çekilemez” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu düzenlediği basın toplantısında neden Kanal İstanbul projesine itiraz ettiklerini 15 ayrı başlık altında gerekçelendirerek anlatı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kanal İstanbul’la ilgili detaylı açıklamasında projeyi “Kanal İstanbul bir ihanet projesi değil, bir cinayet projesidir. 16 Milyonun varlığına, 82 milyonun güvenliğine yönelik bir felaket projesidir” dedi.

AKP yalnız kaldı
AKP yetkilileri, her fırsatta projeden geri adım atmayacaklarını söylüyorlar. Cumhurbaşkanı, yardımcısı ve bakanlar peş peşe bu doğrultuda açıklamalar yapıyorlar. Ama iktidar ortağı MHP lideri uzun süredir ilk kez AKP yetkililerinin açıklamalarıyla arasına mesafe koydu. Yeni kurulan Gelecek Partisi Genel Başkanı dahil bütün partiler, meslek odaları ve sivil toplum kurmaları Kanal İstanbul projesine ilişkin karşı açıklamalar yaptılar.

Ana muhalefet partisi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, projede yer alanlara seslendi. “ İktidara geldiğimizde proje ödemelerini yapmayacağız” diye uyardı. Bu açıklamayla ana muhalefet partisi CHP lideri, AKP- MHP iktidarının gönderileceği seçimin yaklaşmakta olduğunu ima etmiş oldu.

Gerçekte Kanal İstanbul, iktidar partisinin seçim kampanyasını erken başlattığının bir işareti olabilir mi? Ayrışma sürecine girmiş partisini konsolide etmek amaçlı gerilim siyaseti olabilir mi?

Son yerel seçimler hariç AKP, bütün seçimleri yapay veya gerçek gerilim konularını seçim kampanyasının ana konusu yaparak güç toparladı, başarı elde etti.

Ancak 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde işler tersine döndü. Beka söylemi ile yaratılan gerilim, kutuplaşma siyaseti, nefret söylemi geri tepti. Bütün araştırma verileri iktidar partisindeki erime eğiliminin sürdüğünü gösteriyor.
AKP, kendisinden ayrılanların kurduğu Ahmet Davutoğlu’nun partisi Gelecek Partisi ile önümüzdeki günlerde kurulacağı söylenen Ali Babacan’ın partisinin yaratacağı etkinin önünü kesmek istediği için erken seçim hazırlıklarını başlatmış olabilir mi?

Toplumun gerilim ve kutuplaşma siyasetine yeter dediği 31 Mart ve 23 Haziran İstanbul seçimlerinde görülmedi mi? Yoksa AKP ayrışmanın ve güç kaybetmenin önünü kesecek “yapacak bir şeyi kalmadığı” için herkesi bir kez daha karşısına alan, uyarıları dinlemeyen bir siyaseti izlemenin çaresizliği içinde olabilir mi? Nasrettin hocanın göle maya çalması gibi ya tutarsa misali olabilir mi?

Aldatılanın artık milleti aldatamadığı bir süreç yaşandığının farkında değil. TMMOB’nin başlattığı ÇED raporuna itiraz kampanyasına katılım, AKP’nin işinin eskisi kadar kolay olmadığını gösteriyor.

Hakan Tahmaz

Bültene kayıt ol