T24 sitesinin solculuğu. Hepimizin çok iyi bildiği gibi böyle bir şey yok aslında. Gazetecilik tek sesli hale geldikçe çalıştıkları gazetelerden atılan gazetecilerin bir kısmının biriktiği bir yer T24. Aydın Engin gibi, Oya Baydar gibi isimlerin bu internet sitesiyle çok sıkı bağları varmış gibi görünmesi de muhtemelen bu siteye yönelik “solcu” ilgiyi güçlendirmiştir.
Askeri vesayet dönemine (ordunun her an darbe yaptı, yapacak gibi olduğu ve siyasal alan üzerinde belirleyici olduğu yakın geçmiş diye anabileceğimiz dönem) özgü gazeteciliğin en sağlam örneklerinden Fikret Bila ve 1915 inkârcısı Zeynel Lüle’nin soykırımı inkâr eden ve bu konuda her şeye rağmen yaşanan ilerlemeleri yok sayan yazılarının basılmasına yönelik Taner Akçam’ın eleştirileriyle bu internet sitesi yeniden gündeme geldi. Bazılarımız açısından bu site zaten en fazla sol gösteren bir siteydi ve Taner Akçam’ın yazılarının başına gelen şey, “çaktırmadan sansür”, “geri plana iterek sansür” daha önce Roni Margulies’in de başına gelmişti, çok alakalı olduğumuz bir platform değildi. Fakat Taner Akçam’ın Bila ve Lüle’nin yazılarıyla ilgili uyarılarını başka bir internet sitesinde okuyunca, konuyla ilgili bir iki noktaya değinme ihtiyacı duydum.
Öncelikle, Taner Akçam’a T24’ün verdiği editoryal yanıt, bu editörlerin kabahatlerinin düzeyi hakkında zerre kadar bilgiye sahip olmadıklarını gösteriyor. Sitede hangi yazarların yazısının yayınlanıp yayınlanmayacağına Akçam karışmasın diyorlar açıkça: “T24’te kimin nerede yazması gerektiği, Taner Akçam’ın ve/veya herhangi birinin karar vereceği bir konu değildir. Akçam kendi işini yapsın, T24’te yapılan gazeteciliği T24 editörlerine bıraksın.”
Sanılır ki Hürriyet gazetesinin editörleri bu arkadaşlar!
Hepi topu bir internet sitesinin editörleri olduğunu ve sosyal medyada 1,5 milyon takipçiyle yazıları paylaşmanın sonucunda, her okurun gazetenin editoryal politikasını eleştirebileceğini kavramalarında fayda var!
Üstelik, T24’ün yanıtı, Taner Akçam’ın aslı derdinin kendi yazısının yayınlanıp yayınlanmamasıyla alakalı olduğunu ve yazarların yazılarının yayınlanması için canlarını vereceklerini düşündükleri biricik internet platformlarında Akçam’ın yazısı geri planda kaldığı için sorun çıkarttığını düşünen kibirli bir editoryal kafanın ürünü. Oysa, 1990’ların başından beri verdiği mücadeleyi bilseler ve bu mücadelenin önemini kavramış olsalar, Akçam’ın sorun olarak öne çıkarttığı asli konunun bambaşka bir şey olduğunu anlayabilirlerdi.
Akçam’ın sorusu ve örnekleri basit: Soykırım inkârcılarına sitenizde neden alan açıyorsunuz? Akçam’ın bizzat sorduğu soru ise şu: “Hrant Dink’i ölüme götüren cümlelere yer veren ve ona karşı kampanyalar örgütleyenlere bir biçimde övgüler düzen yazar ve yazılara niye yer verdiniz?”
Buna bir yanıtları yok elbette ve muhtemelen soykırım inkârcısı yazıların yayınlanmasını düşünce ve ifade özgürlüğünün ondan ayrılmaz bir öğesi olarak görüyorlar.
Bu da bana yıllar önce sol içinde, faşistlerle aynı platformu paylaşmayınız, onları normalleştirmeyiniz tartışmalarını yaparken ya da Kavgam kitabının basımı ve satışı yasaklansın diye tartışırken ya da Nazi örgütlenmeler yasaklansın/kapatılsın tartışmasını yaparken Kavgam kitabını yayınlamanın, Nazi örgütlenmelerin örgütlenme hakkının demokrasinin gereği olduğunu savunan arkadaşları hatırlattı.
Bu soruna sadece T24 sahip değil. Göçmenlere yönelik ırkçılığı sinsi bir şekilde dile getirip de solcu sitelerde yazı yazmaya devam eden insanlar var hâlâ.
Türkiye’nin bugünkü politik ikliminde, medyanın bu ölçüde tek sesli ve propaganda aygıtına dönüştüğü koşullarda, yerli-milli hamaset yüklü ideolojinin her yönden üstümüze boca edildiği bir zamanda, Hrant Dink’i ölüme götüren cümlelere yer vermeyi dert etmeyi gereksiz görebilir bazıları. Oysa bütün dertlerin içinde en önemli dertlerden birisi bu olmalıdır!
Yoksa ırkçılığın bu memleketteki kökenlerini kavramak imkânsız hale gelir.
1915’in sakladığı şeyin açığa çıkartılması konusunda bu kadar büyük adımlar atmışken geri adım atmamıza hiç gerek yok!
Şenol Karakaş